Bugün 3 Aralık... Engelliler 'Her şeyi geçtik yaşam derdindeyiz' diyor

Engelli bireyler; toplu taşımadan sınav sistemine, engelli maaşlarından istihdam sorununa, devlet desteğinin yetersizliğine kadar bir dizi problemle boğuşuyor. Engelliler, “Artık her şeyi geçtik, yaşam derdindeyiz” diyor.

Bugün 3 Aralık... Engelliler 'Her şeyi geçtik yaşam derdindeyiz' diyor

Bugün 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü… Engelli bireyler; toplu taşımadan sınav sistemine, engelli maaşlarından istihdam sorununa, devlet desteğinin yetersizliğine kadar bir dizi problemle boğuşuyor. Engelliler, “Artık her şeyi geçtik, yaşam derdindeyiz” diyor.


Yıllardır ‘Engelsiz yaşam’ sözü dillendirilse de, yüz binlerce engelli yurttaşın problemleri azalmak yerine günden güne artıyor. İŞKUR verilerine göre, ocak ile ekim ayları arasında 12 bin 479 engelli birey, kurum bünyesinde işe yerleştirildi. Fakat ülkede yaklaşık 8 milyon engelli olduğu düşünülünce, tablonun karanlık yüzü ortaya çıkıyor.

Konuya ilişkin BirGün gazetesinden Meral Danyıldız’a konuşan engelli bulunan yurttaşlar; toplu taşımalardan sınav sistemine, engelli maaşlarından istihdam sorununa, devlet desteğinin yetersizliğinden kaldırımlara park edilen araçlara kadar bir dizi problem sıralıyor.

800 LİRA MAAŞ İLE 600 LİRA FATURA ÖDÜYORUZ

İlk olarak Avcılar’da yürüme engeli olan ve geçimini sokakta müzik yaparak sağlayan 55 yaşındaki Selami Yalçınkaya ile görüşüyorum. Yalçınkaya, engelli maaşlarından yakınıyor. Devamında da doğalgaza gelen zamla birlikte yaklaşık 800 lira olan maaşının neredeyse tamamını faturaya ayırmak zorunda kaldığını ifade ediyor. Yalçınkaya, “Nasıl geçineceğim?” diye soruyor ve ekliyor: “Mecburen doğalgaz yakmak zorundayım çünkü yakmasan daha büyük hastalıkları beraberinde getiriyor. Yaşım 55, artık iş aramıyorum. Sokakta müzik yaparak geçimimi sağlıyorum. Engelliler olarak İŞKUR’a gidiyoruz, bir davet geliyor. Benden paket taşımamı istiyorlar. Ben nasıl taşıyabilirim? Sana yapamayacağın bir iş veriyor, bunu söylediğinde işi yapmak istemediğine dair bir imza atıyorsun. Eski hükümlü ile eşit konuma geliyorsun. Patronlar ise engelli çalıştıracağına eski hükümlüyü tercih edip onun fiziksel gücünden yararlanıyor. Ben müzik yapmasam geçinemem. Sesim iyi olmasaydı ben yine başka bir şey yapmak zorundaydım. Bütün engelliler şu anda çalışmak zorunda; kimisi mendil satıyor, kimisi su satıyor, kimisi işportacılık yapıyor. Engelliler gerçekten Türkiye’de zulüm altında. Artık asansörlerin çalışıp çalışmama durumunu bile geçtim. Eğer bu durakta çalışmıyorsa bir sonraki durakta inip yolumu uzatmak zorunda kalıyorum. Çok fazla bozuk yürüyen merdiven, asansör var. Ben artık hepsini geçtim, yaşam derdindeyim. Birisi 25 metrekare dükkân tutuyor, 100 metrekare yolu işgal ediyor.”

Seçimlerden önce siyasi partiler tarafından ‘Oy kullanamayacak durumdaysanız sandığı ayağınıza getirelim’ şeklinde mesaj geldiğini aktarıyor Yalçınkaya... Deprem gibi afetlere karşı da aynı hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini söylüyor: “Mesela ben deprem anında direkt dışarı çıktım çünkü binamda rampa var. Peki ya aksi olsaydı? Ben evden çıkamazdım, çıkamadığım zaman evdekiler de beni çıkartmak istedikleri için çıkamayacaktı.”

ASANSÖRLER BOZUK ULAŞIM SIKINTILI

Yalçınkaya, metrobüs ve bozuk asansörler yüzünden yaşadıkları problemlere de dikkat çekiyor, sözlerini ise şöyle noktalıyor: “Ben artık kaldırıma çıkmaktan nefret ediyorum. Çünkü o yolu tercih ettiğimde ilerler ilerlemez bir araba görüyorum. Mecburen o yolu bir daha geri dönmek zorunda kalıyorum. Artık bu sebepten yoldan gidiyorum. Bu sefer de araba tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Daha önce asansörlerde engelli kartımızı okutunca çıkabiliyorduk. Fakat şu an sağlam insanlar asansörü bizden daha çok kullanıyor. Toplu taşımalarda da metrobüsleri engelli rampasıyla tanıtıyorlar. Bir de büyük metrobüslerin engelli için rahat kullanımı olduğuna dair reklamını yapmışlardı. Fakat birçok insanın engelli rampı dahi bulunmadığına dair bir bilgisi yok. Neredeyse elimde seyyar rampa tutacak hale geldim. Kaldırımları çıkamıyorsun, rampaları kullanamıyorsun… Devletin yardımları zaten yetersiz. Biz birçok mekâna ne yazık ki giremiyoruz. Rampa girişler olmadığı için bize uygun yerler pek yok. Metrobüs sabaha kadar açık ama asansörler kapalı. Kül kedisi gibi 12’den önce evimize girmek zorundayız. Eğer aksi durum olursa insanlar bizi sırtında taşımak zorunda kalıyor.”

SINAVLARDA BİLDİĞİMİZ SORULARI YAPAMIYORUZ

Daha sonra Avcılar’dan Esenyurt’a geçiyorum. Burada görme engeli bulunan 26 yaşındaki üniversite öğrencisi Yeliz Temiz’in evine konuk oluyorum. Temiz, üniversiteye geçiş sınavında ve okulda yaşadığı problemleri anlatarak başlıyor: “Lisede matematik dersindeydik. Kendime özel bir ayrıcalık istemedim. Yalnızca sorunun net bir şekilde tahtadan öğretmen tarafından okunması gerekiyor. Örneğin, ‘Bunu’ kelimesini kullanıyorsun ama ‘Bu’ dediğin şeyin ismi ne? İşitme engellilerinin de öğrenme teknikleri farklı. Bunların eğitimi alınsa zaten problem kalmayacak. Biz herhangi bir şekilde vakit ayrılsın istemiyoruz. Engelli çocuk okula gidiyor, okuldaki çocuklar tarafından dışlanıyor. Veliler, sanki bulaşıcı hastalıkmış gibi yaklaşıyor. Sınavlarda çok sıkıntı yaşıyoruz. 2016 yılında üniversite sınavına girdiğimde inkılâp tarihinde bir soru vardı. Atatürk’ün kimliğini koymuşlardı. Soru, ‘Hangisi belirtilmemiştir?’ sorusuydu. Cevap ise medeni haliymiş. Normalde ben görüyor olsaydım o soruyu kimliğe bakarak fotoğrafla anlayabilecektim. Sorunun içinde cevabı vardı. Ama yanımdaki okuyucu ‘Ben sana bunu söyleyemem. Cevabı vermiş olurum’ diyerek bana söylemedi. Boş bırakmak zorunda kaldım.”

DERSLERE RASTGELE HAZIRLANMAK ZORUNDAYIZ

Temiz, üniversitede ders notlarına yalnızca internet üzerinden erişim sağlandığını, herhangi bir şekilde sesli uygulama bulunmadığını belirtiyor. “Sınavlara nasıl hazırlanıyorsun?” soruma, şöyle cevap veriyor: “Sınavlara Allah’a emanet gidiyorum diyebilirim. Dersin adından yola çıkarak internette ona ilişkin videolar bulup izliyorum ve sınava o şekilde hazırlanıyorum. Engelli araç gereçlerinin fiyatlarının yüksek olması, fiyat yükseldiği için de onu dar gelirli bir engellinin temin edememesi, devlet desteğinin yeterli olmaması konusunda sıkıntılar yaşıyoruz.”

İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde okuyan görme engelli Oğuzhan Erdaş ise, uygulamalı derslerde çokça problem yaşadığının altını çiziyor. Uygulamalı derslerin teorisinin akademisyenlerce aktarılmasına rağmen pratiğe dökme konusunda engel olunduğunu vurgulayan Erdaş, şunları kaydediyor: “Mesela basketbol dersi alıyorum. Bununla alakalı pratik yapamıyorum. Konuyla alakalı konuştuğumda ‘Olanaklarımız senin için yeterli değil’ dediler. Yalnızca branşım yüzme olduğu için bu konuda sıkıntı yaşamıyorum. Özellikle sokaklarda yollara sürekli araba park ediliyor. Tabelalar çok fazla. Onları bazen fark edemiyorum. Daha çok bu tür durumlarda yol tarafına çıkmak tehlikeli olduğu için birilerinden yardım istiyorum. Tek başıma bunu yapmakta güçlük çekiyorum. Şu anda çalışıyorum, iş bulma aşamasında ben zorluk çekmedim, ‘şans’ olarak adlandırabilirim. Ama bununla alakalı sıkıntı yaşayan arkadaşlarım var. Genelde iş arama aşamasında ‘Size uygun iş yok’, ‘Sen işe gelme, maaşını verelim’ deniyor. İnsanlar yollarımıza arabalarını park etmesin istiyorum. Bir de YDS sınavı var. Onlar engellilere uygun hale getirilmeli. Bugünlerde gerçekleştirilen etkinliklere de ben çok katılmıyorum. Sonuçta kimseden farkımız yok ve her gün hatırlanmalı. Bizim yalnızca özel durumumuz var. İnsanların da buna saygı göstermesi gerekiyor. Toplu taşımalarda bizim için ayrılan yere dahi insanlar oturup kalkmıyor. Mesela metrodan asansörle yukarı çıkmaya çalışırken engelliler için yapılan asansörü çok fazla işgal ediyorlar. Tekerlekli sandalyedeki biri nasıl merdivenden çıksın?”

İNSANLAR EMPATİYLE YAKLAŞMALI

Son olarak İstanbul Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi öğrencisi Mahmut Kanık ile konuşuyorum. Kanık, “Açıkçası engelimden dolayı pek bir ayrıcalık görmek istemiyorum çünkü insanlar genelde acıma duygusu ile yaklaşıyor. Bu, beni ve benim gibileri üzüyor. Ayrıcalıktan kastımız bu değil. İnsanlar hep kendilerinden farklı gördüklerine karşı gözlerini dikiyor. Bu olay bize sanki bir kusurumuz, eksiğimiz varmış gibi hissettiriyor. Rahat hareket etme imkânımız olmuyor, o bakışlar bize nasıl kendimizi rahat hissettirsin ki? Birçoğu maalesef duyarsız ve bencil. Otobüslerde, metrobüslerde veya herhangi bir toplu taşımada yer vermeleri yeterli fakat yeri geldiğinde bu bile yapılmıyor. Bence Türkiye’de insanların bilinçli olması yeterli. Olaylara empati kurarak bakmaları her şeyi çözecek” ifadelerini kullanıyor.

Sönmez: Memleketime bile tatil yapmaya gidemiyorum

65 yaşındaki Hüseyin Sönmez, problemlerinin fazlasıyla arttığını ifade eden yüz binlerce engelli bireyden yalnızca biri. ‘’Bir kere her şeyden önce erişimde, ulaşımda büyük sıkıntılar yaşadığımızı söyleyebilirim” diyor Sönmez. Devamında da kamu kurumlarına erişimde çok fazla güçlük çekildiğini ifade ediyor: “Bir engelli hastaneye gideceği zaman yerel yönetimler tarafından araç vermiyorlar. Bir hafta önce müracaatta bulunulması gerekiyor. Ben bir hafta öncesinden hasta olacağımı nereden bilebilirim? Öğrencilerin de çok büyük sıkıntıları var. Devletin yapması gerektiğini dernekler yapıyor.

Onların da bütçesi çok kısıtlı olduğu için yetişemiyorlar. Devletin buna bütçe ayırması lazım. Bir engelliye eğer imkân tanınırsa onun yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki erişim, ulaşım sağlansın. Bir görme engelli eğer eğitim görmüşse, bastonu çıkardığı zaman o bastonla gidemeyeceği yer yoktur.

Sokakta biz toplumla beraber olmak istiyoruz. Birçok aile kendi engelli çocuğundan utandığı için sokağa çıkarmıyor. Oysa bu utanılacak bir şey değildir.

Topluma entegre olmamız lazım. Maalesef iş bulma sürecimizde de çok fazla problem yaşıyoruz. Şu anda yüz kişinin çalıştığı bir yerde üç tane engelli çalıştırma zorunluluğu var patronların. Fakat engelliyi çalıştırmıyorlar. Ben işe girmek için çok mücadele verdim.”

Sönmez, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Türkiye’de maalesef engellilere yeterince değer verilmiyor. Çocuğum okula gitmedi. Devletin haftada iki saat verdiği bir program var. ‘Ana Şefkati’ adında bir yer. Orada da yeterince bir verim alamadık. Engelliler kendileriyle barışıktır ama önemli olan toplumun, yerel yönetimlerin bakış açısı. Erişim, ulaşım, eğitim, kültürel faaliyetlere katılım istiyoruz. Ben bir tiyatroya gitmedikten sonra o tiyatro benim değildir. Ben bir sinemaya gidemiyorsam o benim filmim değildir. Ya da ben oturup da ailemle bir gece yemeğe gitmiyorsam o otel benim değildir. Eğitim konusunda da devletten beklentilerimiz çok büyük. Düşünebiliyor musunuz, kaç kere müfredat değişti. Eğitimin içi boşaltıldı. Normal bir insan eğitim alamadıktan sonra engelli nasıl eğitim alsın oradan? Ben buradan memleketime bile tatil yapmaya gidemiyorum.”

Yüzde 60’ı okula devam edemiyor

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, 3 Aralık Engelliler Günü dolayısıyla engelli yurttaşların sorunlarına dikkat çeken bir rapor hazırladı. Ağbaba, raporda ‘Engelli yurttaşlarımızın hakları bir insan hakları sorunu, temel bir yurttaşlık sorunudur. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de engelli yurttaşlarımız temel haklardan yararlanmada ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Kısacası engelli yurttaşlarımızın birer birey olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Engelli yurttaşlarımız tüm kamusal haklardan yeteri derecede faydalanamamakta, yurttaşlık haklarından mahrum kalmaktadır. Engelli bireylerin toplumsal yaşama katılımın önündeki engelleri kaldırmak ve yurttaşlarımızın sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmak için yeterli kaynak ve uzmanlığı bu konuya yönlendirmek ahlaki bir sorumluluk olduğu gibi ayrıca bir insan hakları sorunudur’’ ifadelerine yer verdi. Raporda, engelli yurttaşların ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz kalmaması ve eşit haklara sahip olmaları için gerekli adımların atılması, bireylerin çıkarlarını gözeten politikaların derhal hayata geçirilmesi, engelli istihdamının önü açılması, engelli yurttaşların gündelik yaşamını olumsuz etkileyen çevre düzenlemelerinin değiştirilmesi konusunda öneriler sunuldu. Öte yandan, Avrupa Birliği ülkelerinde ilkokuldan sonra engelli bireylerin okulu bırakma oranı yüzde 25 iken, bu oranın Türkiye’de yüzde 60’a çıktığı ve ülkede engelli nüfusun yüzde 80’inin çalışma hayatına dâhil edilmediği belirtildi.