Fuat Ergin: Atatürk’ün çocuğuyum

Türkçe rap'in usta ismi Fuat Ergin, dinleyicilerinin uzun süredir beklediği Omurga albümünü yayınladı.

Fuat Ergin: Atatürk’ün çocuğuyum

Albümde 12 şarkı bulunuyor. Fuat, Omurga'yı bağımsız olarak yayınladı. "Atatürk'ün çocuğuyum, o aydınlığın neferiyim" diyen Fuat, albümde şahsi problemlerinden, global sorunlardan, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu "karanlık"tan bolca bahsediyor.

Yeni albümü için bir araya geldiğimiz Fuat Ergin, Sözcü'den Sercan Meriçe çarpıcı açıklamalarda bulundu...

Öncelikle hoş geldin… Albümün ismiyle başlayalım istiyorum. Neden Omurga?

Türk hip hop kültürünün bugünlere gelmesinde çok emeğim olduğunu düşünüyorum. Birçok gence başlamaları ve bu yoldan gitmeleri için ilham verdim. Start ateşini ben yaktım. Bu alemde birçok stil varsa eğer, sözlerin bu şekilde söyleniş tarzı varsa, bunun benim sayemde olduğunu düşünüyorum. Türkçe hip hop’un omurgası olduğumu düşünüyorum. O yüzden Omurga koydum albümün ismini.

Bağımsız yayınladın albümü. Neden böyle bir tercihte bulundun?

Plak şirketleri senden albümü alıyorlar. Sana doğru dürüst klip de çekmiyorlar, yardımcı da olmuyorlar, para da alamıyorsun. Haklarını verdiğin gibi hiçbir şey kazanamıyorsun. Bu albümün bütün gelirleri bana gelecek. Çünkü tamamen kendim yaptım. Hiçbir yerden sponsorluk da yoktu. O yüzden bu albümü bir plak firmasına vermek istemedim. Zaten dijital ortam varkan, hiçbir plak firmasına ihtiyaç yok.

Unkapanı’ndan beri söylenir hep. Hiç düzelmiyor değil mi bu sistem?

Birileri gerçekten uyanmaktan aciz diyebilirim. Uyanacaksın ve kendi hayatını kendi eline alacaksın. Bu basit bir eylem. Bunu yaptıktan sonra doğru insanlarla da tanışır, kendi işini eline alırsın ve emeğinin karşılığını gayet güzel alabilirsin. Artık CD basmanın da bir anlamı yok. İnsanlar bir telefon tuşuyla müziğe ulaşıyorlar.

RAP BENİM İÇİN SADECE MÜZİK DEĞİL

Albümün açılış şarkısı Evet Hayır bir siyasal manifesto gibi. Çocuklar okuyor şarkıyı. Albümün siyasal perspektifini gösteren bir şarkı mı?

Ben 1994 yılından beri çocuklarla çalışıyorum. Çocuklarla çalışmamdaki en büyük amaç, onların karakter profillerine katkıda bulunabilmek. Öğrenmeyi sevmelerini sağlamak. Kendilerine olan güvenleri artsın. Kendilerini daha iyi ifade edebilsinler. Genel kültür seviyelerini artırsınlar. Zihinsel ve manevi olarak onlara katkıda bulunmaya çalışıyorum rap ile… Rap sadece benim için müzik değil. Ben insanların hayatına dokunuyorum rap’imle… Almanya’da başladım çocuklarla çalışmaya. Uganda’da ailesi gözleri önünde palalarla katledilen çocuklarla çalıştım. Yugoslavya’da aileleri vurularak öldürülen çocuklarla çalıştım. Bunların hayatlarını pozitif bir şekilde etkileyebildim. Benim antenlerim çok açık. Adalet terazim çok hassas. Kötü olan her şeye bir şey söyleme ihtiyacı hissettim şimdiye kadar. Haksızlıklara karşı dik durmaya çalıştım, başımı kaldırdım ve sesimi yükseltmeye çalıştım. Benim yolum bu. Ben Atatürk’ün çocuğuyum. O aydınlığın neferiyim. O yüzden bu şekilde bir şey yapmak istedim. Erkek olan kötü şeylere ‘Hayır’ diyor. Kızımız da iyi şeylere ‘Evet’ diyor. Çok güzel bir parça oldu. Tabii ki albümde her şeyden bahsediyorum. Şahsi problemlerimden de, uluslararası problemlerden de… Albüm son yıllarda yaşadıklarımın, maruz kaldığım haksızlıkların, kötülüklerin, iyiliklerin bir özeti.

Bu albüme otosansür uğramamış. Gezi Parkı da var, dediğin gibi global sorunlar da var. Sen nasıl düşündün, dümdüz ilerleyeyim mi dedin?

Ben 30 sene önce başladığımda da bu kafadaydım. İdeolojik anlamda gerçekten hiçbir değişiklik olmadı. Ben küfürü argo olarak, seviyesiz bir şekilde asla kullanmadım. Her zaman bir akıl çerçevesinde kullandım küfürü. Dikkat çekmek için de kullandım. Herkes cesaret edemez buna. Beni sansürlemelerine artık tahammül edemiyorum. Sansürlemeleri gereken bir şey varsa, TV’lere dönüp baktığında bir polis dizileri var, bunlar polis mi, mafya mı, kabadayı mı ayırt edemiyorum. Ne oluyor diye kalıyorum. Beni sansürlemeleri gerçekten mantık dışı. Bir şeyi sansürlemeleri zaten mantık dışı. Bir şeyi ne kadar yasaklarsan merakı o kadar körüklersin. Sokakta nasıl sansürleyeceksin? Sokaktaki adamın elinden al bakalım sigarasını…

İÇİM YANIYOR

Sen müziğinde bolca sokaktan bahsediyorsun. Yeni nesil rapçiler, rap müziği plazaya taşımaya çalışıyor, sterilleştirmeye çalışıyor gibi…

Ben 80’li yılların sonunda hip hop kültürüyle tanıştığımda ve içine girdikten sonraki süreçte, her zaman bu yozlaşma vardı. Paranın insanları motive etmesi, paranın insanları kendine çekmesi… Yaşam standartlarını değiştirmek için kültürleri yozlaştırdıkları her zaman olmuştur. Bunu ben kendime yapamadım. Benim vefa borcum var. Beni ben yapan kültüre… Kendimi inşa etmem, kendimi eğitmemi sağladı. Ben bu şekilde ihanet edemezdim ona. Ben anlamıyorum baktığım zaman bazı insanlar, bundan 5 yıl önce yaptıklarının tam tersini yapıyorlar. İçim yanıyor benim. Gerçekten metanetli, cesaretli olmak gerekiyor. Sıkıntılara dayanıklı olmak gerekiyor. Elbette ben stilimi değiştirebilir, saçma sapan bir şeyler yapabilirdim. Ben bunu yapmadım. Özellikle kendi albümünde çok dikkat ediyorum buna. Albümüm benim kimliğim, orada taviz veremem asla. Amerika’da ne olmuş, neler artık trend’miş, ne in’mi, ne out’muş bunlara bakamam. Başkalarını taklit ederek yaşayamam.

Sosyal mecralarda rap’in bu kadar ilgi görmesini nasıl değerlendiriyorsun?
Rap ve hip hop kültürü zaten genel medyadan hiçbir ilgi görmedi. Üvey evlat muamelesi gördü. Gazetelerden, radyolardan, televizyonlarda… Bu hip hop kültürü internete çekildi ve orada mayalanmaya başladı ve mecrası orada oluştu. Orada patladı. Bir diziye gidiyor müzik mesela, orada infilak ediyor. Önemli olan o dizi bittikten sonra devamını getirebilmek. Bu ülke Cartel gibi bir şey de gördü. Geldi, gitti, yok oldu. Ben 1999’da buraya geldim, bir daha da bitmedi. İstikrar denilen bir şey var…

EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM…

İstikrar Harbi şarkındaki gibi…

Tabii, İstikrar Harbi diye bir şarkı yaptım. Gelirsin, patlarsın ama ertesi gün seni unuturlar. Gençler yarışma programına gidiyorlar, 5 dakika içerisinde ünlü oluyorlar, 5 dakika sonra herkes seni unutuyor.

Sen de bir yarışma programında jüri üyeliği yaptın. Onunla ilgili bir pişmanlıktan bahsetmiştin, sebebi neydi pişmanlığının?

O programa katılıp, orada oturmak… Oraya ‘Evet’ demiş olduğum için çok pişmanım. Hayatımda pişmanlık duyduğum tek şey odur herhalde kariyerimde.

Peyk ile de ikinci kez birliktesiniz. Bir de Çilekeş ile Gözaltı şarkınız vardı. Hâlâ dinleniyor. Bir rock grubuyla tamamen ortak bir albüm düşünür müsün?

Çok ilginç bir fikir… Olabilir. Murder King çok iyi. O adamları çok beğeniyorum. Onlarla bir EP yapılabilir, isterlerse tabi. Ben severim. Niye olmasın? Peyk’teki ağabeylerim ve arkadaşlarım inanılmaz müzisyenler. Ben çok beğenerek dinliyorum. Bir de bağımsızlar. Kendi kafalarına göre gidiyorlar. Hiçbir şekilde sistemin çarkları arasında ezilmiyorlar. İş hayatında da kendi paralarını başka türlü kazanan insanlar. Müziği gerçekten sevdikleri için, sevgiden ürettikleri için yapan insanlar. Ben Peyk’le bir şey yaptığım için çok mutluyum. Kahır’ın video klibini çekmek için can atıyorum. O parçayı düşündüğümde aklımda şu vardı; bu coğrafya bu ülkenin iyiliğini isteyenleri öğüten bir coğrafya. Bunun içinde Abdi İpekçiler, Uğur Mumcular, Gaffar Okanlar, Eşref Bitlisler var… Bu ülkenin iyiliğini isteyen insanlar var. Madımak’ta yanan insanları düşün mesela. Onları düşünerek yaptım Kahır’ı… Kahır parçasının nakaratını da İrfan Alış yazdı. Birinci part’a duygusal yaklaşıyorum, ikinci part’ta çözüm önerisinde bulunuyorum.

BU KADAR AYRIMCILIK NİYE VAR ANLAYABİLMİŞ DEĞİLİM

Seni tanıyanlar gençlere ne kadar destek olduğunu, onlara mütevazı yaklaştığını anlatıyorlar ama dışarıdan da sert bir profil çiziyorsun. Normalde sert misin?

İnsanlar bir kitabı kabına bakarak yargılamaya alışmışlar. Bundan bir iki sene önce çok daha kiloluydum. O heybet de ön yargıları körüklüyor. Ben gülmeyi de güldürmeyi de çok seven bir insanım. Çok sert mizaçlı biri değilim. Çok da yufka yürekliyimdir. Sokak hayvanlarıyla, çocuklarla aram çok iyidir. Çok duyarlıyım. Benim yazmamı tetikleyen de bu. İnsanlar ön yargılıdır. Normal bu. Mizacında var. Sokakta bana yaklaştıklarında ön yargıları kırılıyor. Bir iki muhabbetten sonra o duvarlar yıkılıyor. O yüzden ön yargılı olmak iyi bir şey değil. Faşist olmaya çok yakın bir şey.

Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

Buradan ebeveynlere sesleniyorum. Ülkemizde eğitim gerçekten çıkmaz bir sokakta. Eğitimin değişmesi gerekiyor. Çocuklarınızın eğitimini sadece okullara bırakmayın. Kendiniz de mümkün olduğu kadar çocuklarınız eğitin. Çocuklara seslenmek gerekirse, yabancı dil öğrenin, genel kültür seviyenizi yüksek tutun, kendinizi yetiştirmeyi bilin, dünyayı anlayın, dünya Türkiye’nin sınırları dışında başlıyor. Mutlaka dış ülkelere gidin. Orada tecrübe kazanın. Bulaşık yıkamak zorunda olsanız da… Bu kimseyi utandırmasın. Namusuyla para kazanan insana hiç kimse, hiçbir şey diyemez. Dünyanın bir tane olduğunu çok iyi anlayacaksınız.

Ve hepimizin dünyası olduğunu da…

Evet, hepimiz aynı havayı soluyoruz. Bu kadar ayrımcılık niye var anlayabilmiş değilim. Bu galaksinin dışına çıkmak için elimizden geleni yapmalıyız, yoksa insanlığın erişmiş olduğu her şey yok olacak.