Kırmızı çizgisi ‘sendika’ olan bir fabrikada emekçi olmak!

Barutçu Tekstil fabrikasında Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkartılan 9 işçinin eylemlerinin 111. gününde yanlarındaydık. Firma yetkilisi “Ne sendikası, sendika burada olmaz, sendika burada yok ki… Küçülüyoruz. Sebep, sendika değil” diyor.

Kırmızı çizgisi ‘sendika’ olan bir fabrikada emekçi olmak!

Bursa, Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ne aracımız girdiğinde otobüste arka sıramızda oturan bir arkadaş, “Sakin bir yer” diyor. Yanımda oturan, geçmişte uzun bir dönem Bursa’da yaşamış ve hatta yine bu Sanayi Bölgesi’nde bir süre çalışmış arkadaş ise “Bu binaların içinde yüzlerce insan var” diye yanıtlıyor.

“Bir kere bilgisayar bozulmuştu. Teknik eleman çağırdılar. Meğer bilgisayarın bir parçası donmuş. Sonra sadece bilgisayarların olduğu odada klima çalıştı. Biz ise çalışırken ısınmak için yerimizde zıplıyorduk” diye gülerek anlatıyor devamını. Gülüyoruz. Sonra sessizlik…

Bu konuşmalar olurken hava buz gibi. Aracımız ıssız duran sokakların, gri fabrikaların arasından geçerek Barutçu Tekstil’in önüne geliyor. Edip Akbayram’ın söylediği, Vedat Türkali’nin yazdığı “Bekle Bizi İstanbul” çalarken, alkışlarla, grevin verdiği neşeyle karşılanıyoruz.

Araçtan inen, Yoksulluğa Karşı Feminist İsyan, fabrika önünde direnen kadınlara pankartı ile yürüyor. Sonra kucaklaşma, tanışma… 3 Şubat Cuma günü eylemlerinin 111. gününde olan 9 kadın işçinin olduğu yerdeyiz.

Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Barutçu Tekstil fabrikasında Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikası bir süredir örgütlenme çalışması yürütüyordu. 400’ü aşkın işçinin çalıştığı fabrikada işyeri yönetimi, sendikaya üye olduğunu bildiği dört kadın işçiyi 17 Ekim günü Kod-04* ile işten çıkarttı.

Çok kısa süre sonra beş işçi daha işten çıkarıldı. Barutçu Tekstil’in gerekçesi “küçülme” olarak belirtilmiş olsa da atılan işçiler, sendika üyesi olduktan sonraki iki gün içinde işten çıkarıldılar.

SERVİS GREVİN ÖNÜNDEN GEÇMİYORDU, ARKADAN DOLANIYORDU

Kadın işçilerin fabrika önünde sendikalı olarak işe geri dönme mücadelesi böyle başladı.

Bonotto, Indyteks, LCW, EmirAli, Ünlü, Mysia, Zara gibi ünlü markalara kumaş yapan Barutçu Tekstil'de kalifiye olarak çalışan kadın işçiler, yıllardır birçok tekstil fabrikasında çalışmış.

En son, 29 Aralık’ta işten atılan Lütfiye Keskin, Remziye İbiş, Perihan Turgut, Lütfiye Küçük’le sohbet ediyoruz.

“Fabrikaya gidip gelirken direnişteki kadınları görüyor muydunuz? Aklınızdan geçiyor muydu, sizin de buraya geleceğiniz?” diye soruyorum. “Servis buradan geçmiyordu. Yol değiştiriyordu ama eylemi biliyorduk. Birkaç kez servisçi abiye de söyledik, grevin önünden geçelim diye, yok dedi. Arkadan dolanıyordu. Sonra biz geldik buraya, sanmazdık” diyorlar.

Remziye İbiş, “İçerde sendika serbest dediler bize, yazılabilirsiniz. Biz de yazıldık. İki gün sonra çıkartıldık. Küçülmeyi bahane ettiler” diye anlatıyor.

İşçiler, Barutçu Tekstil’in çeşitli bahanelerle işçilerin e-devlet şifresini aldığını, sendikaya üye olup olmadıklarını kontrol ettiklerini söylüyor.

Kırmızı çizgisi ‘sendika’ olan bir fabrikada emekçi olmak! - Resim : 1

BARUTÇU’NUN KIRMIZI ÇİZGİSİ ‘SENDİKADIR’

İki çocuğu olan 32 yaşındaki Elif Varol da 11 aydır çalıştığı işinden sendikaya üye olduğu için atıldı. 17 yaşından beri tekstil işçisi olan Varol’un bir çocuğu birkaç gün önce zehirlenenler arasındaydı.

Barutçu Tekstil’de sendikalaştıkları için işten atılan Öz İplik-İş üyesi 9 kadın işçinin fabrika önünde başlattığı direniş sürerken 106. günde patron, işçilerin beklediği alana amonyak dolu tankları ağzı açık şekilde bırakmıştı. Mide bulantısı ile gün içinde hastaneye kaldırılan işçilerin tamamı, hastaneden aldıkları raporlarla birkaç gün önce suç duyurusunda bulundu.

İşçiler kokunun nerden geldiğini ilkin anlamamış. 14 yıl çalıştığı Acarsoy Tekstil’den 25 Mart 2022’de sendikalaştığı için atılan Acarsoy direnişçilerinden 38 yaşındaki Emel Didir, “Polis ve AFAD ekibi gelecek diye patron hemen güvenlik ve şoförü gönderdi, kamyonu oradan çekmek için. Kamyonun etrafını sardık, gitmesine izin vermedik. Geldiler, ölçüm yaptılar. Resmen cinayete teşebbüs…” diye anlatıyor.

Çocuğu zehirlenen Elif Varol, ilk atılan işçilerden. İşten atılışını sorduğumda ise şöyle yanıtlıyor: “Usta, gece vardiyasında beni aradı, ‘sendikaya üye olmuşsun, bu şekil çalışamazsın, Lütfü Barutçu burada barındırmaz, sendika kırmızı çizgisidir’ dedi. Sendikadan çıkmayacağımı söyledim ve işten atıldım.”

USTA: SAAT TUTTUM BAK, ONA GÖRE!

Varol’a çalışma şartlarını sorduğumda ise “Tuvalette fazla kalınca sorun oluyordu. Kadın işçilere burada “Gel lan, git lan” diye hitap edilir. Burada insana değer verilmez” sözlerini kullanıyor.

Konuştuğum bir başka kadın işçi ise tuvalet iznini şöyle anlatmıştı: “Milletin içinde, ‘Saat tuttum bak, ona göre’ deyip rencide ediyorlardı.”

Varol, ustalarının, ‘sendikaya kim üye olursa ayağına sıkar, siz terörist misiniz’ dediğini söylüyor. Fabrikanın küçülme gerekçesine ise "Sendikaya üye olduğumuz için çıkartılmadıysak yıllarca çalıştığımız fabrikadan, sendikaya üye olduktan iki gün sonra neden çıkartıldık?” sözleriyle yanıt veriyor.

Fabrikadaki çalışma koşulları, taciz iddiaları şimdilik ikinci planda. Kadın işçiler, ekmek derdinde oldukları için öncelikle işlerini geri istiyorlar. Yorgunluktan ağlayarak çalıştıkları mesai saatlerinin zorluğu, içerdeki erkek çalışanların onlara davranış şekline sohbet çok sonra gelebiliyor. Ayrıca, kısa ziyaret içinde o derinlikte bir sohbete varmak da kolay değil.

Bu yüzden Kadın İşçi adlı sitede, Bahar Gök’’ün bir kadın işçiyle yaptığı röportajda şunların söylenildiğini de aktarmak isterim:

“Burada çok farklı şeylerle karşılaştım. Ortam ve saygı olarak… Her gün hakaret, aşağılanma, saygısız adamlar… Başımızdaki de öyle. Adam, cinsel organıyla oynayarak geliyor yanımıza. O kadar terbiyesiz bir insan. Sapık olmasa böyle gelir mi? Her seferinde çağırmaya korkuyoruz.

Bayram günü sabahladığımız zamanlar oldu. Arkadaşımın birisi ağlayarak çalıştı o gün. Her akşam her akşam bir kadın nasıl mesaiye kalsın! Yoruluyor, evde de işi gücü var. Kocası arıyor, çocuğu arıyor, ‘Kaçta geleceksin?’ diye. Yorgunluk da var. Sinirleri boşaldı kadının. O haliyle işe nasıl adapte olsun. O kadının üzerinde baskı kurarak laf söylüyorlardı.”

FABRİKA CAMINDAN GREV SEYREDEN BEYAZ YAKALILAR

Barutçu Tekstil önündeki ziyaretimiz boyunca beyaz yakalı çalışanlar ofis camlarından, kimi de güvenlik arkasında kalan kapıya çıkarak bizleri seyretti. Sınıf içi karşılaşmanın enteresan bir tezahürüydü.

Hal böyleyken, karşılıklı dik dik bakışlar arasında patron Lütfü Türkkan’la görüşmek için firmanın kapısına gidiyorum.

Kapıdaki görevli bir süre beklettikten sonra bir kişi geliyor. Murat Bey… Lütfü Bey’in fabrikadan çıktığını söylüyor. Birkaç gün önce olan ‘zehirlenme iddialarına’ sorduğumda ise patron Lütfü Türkkan’ı övdükten sonra “Lütfü Bey böyle insanlık dışı bir şey yapabilir mi? Olayı çarpıtıyorlar. Kendisi zaten dava açacak. Kimyasalların havalandırılması rutin bir uygulamaydı. Hep yapılır burada” diyor.

SENDİKA BURADA OLMAZ, BUYRUN GELİN KAHVEMİZİ İÇİN

Rutin bir uygulama olup olmadığını işçilere sorduğumda ise “Kaç yıldır burada çalışıyoruz, niye denk gelmedik” diyorlar.

Murat Bey, “İşe iade davaları devam ederken grev yapılır mı?” diyor. Geçim kavgası, ekmek derdi dediğimde ise “Öyle değil” diyor. “Lütfü Bey sizinle konuşmak ister, numaranızı alalım, gelin bir kahvemizi için” deniyor. Kahve içmeye girmiyorum, Lütfü Barutçu’nun aramasını ise halen bekliyorum.

Barutçu adına konuşan Murat Bey’e sendikayı sorduğumda ise “Ne sendikası, sendika burada olmaz, sendika burada yok ki… 2022’den beri küçülüyoruz. Sebep, sendika değil” diyor. Akıl tutulması yaşadığım, hakikaten söz bulamadığım, gerek duymadığım ya da tarafsız olmam gerektiği için mi, emin değilim. Sadece “Hımmm” diye tepki veriyorum.

*Bu kod, “belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi” olarak tanımlanmıştır.

Kaynak: Gerçek Gündem

Etiketler
Barutçu Tekstil Kilis Sendika