İstanbul'daki en büyük sorunu anlattı: 'Çalışmalar devam ederken cezaevine girdim'

Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş depreminin ardından, Gezi Parkı’nı savunduğu için tutuklanan şehir planlamacısı Dr. Tayfun Kahraman, İstanbul’un depreme hazırlık sürecine dair cezaevinden açıklamalarda bulundu.

İstanbul'daki en büyük sorunu anlattı: 'Çalışmalar devam ederken cezaevine girdim'

Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş depreminin ardından Gezi Parkı’nı savunduğu için tutuklanan Dr. Tayfun Kahraman’ın İstanbul’un depreme hazırlık sürecinde başlattığı çalışmalar gündem oldu.

Kahraman, Silivri Cezaevi’nden İstanbul’un depreme karşı hazırlık süreci ve mevcut durumuna ilişkin Halk TV’den Hazal Ocak ve Fırat Fıstık’ın sorularını yanıtladı. Deprem çalışmaları yürütürken tutuklandığına değinen Kahraman, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ortaya konan yol haritasını hızlıca hayata geçireceği görüşünde. İstanbul’a ilişkin verilerin çok büyük bir yıkım olacağını gösterdiğine dikkat çeken Kahraman “Bu sonuçlara göre İstanbul’da meydana gelmesi beklenen 7,5 büyüklüğündeki bir depremde 90 bin binanın ağır veya çok ağır hasar, yine yaklaşık 170 bin binanın orta hasar alacağını saptadık. Bu veriler çok büyük bir yıkım olacağını gösteriyor. Bunun yanına altyapı ve kamu binalarında görülecek hasarları da eklersek, önümüzde çok büyük bir sorunlar yumağı bekliyor” dedi. Kahraman, İstanbul’da 2000 yılı sonrası yapılan binalarda da risk potansiyelinin olduğu ve kontrol edilmeleri gerektiği konusunda uyarıyor.

Kahraman’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

- Kahramanmaraş merkezli bir deprem zaten bekleniyordu. Sizce ne yapıldı, ne yapılmadı?

Biz bu gerçeği bilmemize rağmen gerekli hazırlıkları yapmadığımız, afet sonrasında da kötü bir sınav verdiğimiz için Kahramanmaraş Depremi bir felakete dönüştü. Önceki depremlerden ders çıkarmadığımız, bilinen deprem gerçeğine karşı gerekenleri yapmadığımız için hem afet öncesi, hem de afet sonrası yönetilemedi. İlk göze çarpan, tabi ki afet öncesi yapılması gerekenlerin yapılmadığı gerçeğidir. Öncelikle deprem bölgesinde ve tüm kentlerimizde yapılaşmaya esas zemin durumu tespitleri yapılarak imar planları ve yapılaşma bu verilere göre düzenlenmeliydi. Mevcut yapı stoku bulundukları zemin koşullarına, yapım yıllarına göre taranmalı ve önceliklendirme yapılarak en riskliden başlayarak bu yapıların deprem güvenli hale getirilmeleri sağlanmalıydı. Fakat AKP iktidarı afet öncelikli bir dönüşümdense rant odaklı kentsel dönüşüm politikaları uygulayarak, bu alanı piyasa koşullarına terk ettiği için; deprem dayanımı düşük olan mevcut konut stoku yenilenemedi veya güçlendirilemedi.

‘BECERİKSİZLİĞİNİ GİZLEMEYE ÇALIŞIYOR’

- Hemen inşaat faaliyetlerine başlanacağı söyleniyor. Nelere dikkat edilmeli?

İktidar seçim sürecinde hem asrın felaketi söylemiyle depremin büyüklüğünü öne sürerek ortaya çıkan suçlarını ve beceriksizliğini gizlemeye hem de yeni bir plansız inşaat furyasıyla bunların konuşulmasını engellemeye çalışıyor. Görünen o ki amaç yaraya merhem olmak değil, sadece yeni rant alanları yaratmak. Bunun için de gelişme konut alanlarında, mevcut imar planlarında konut alanı olarak görünen kamu mülkiyetindeki arsalarda TOKİ eliyle hızla inşaatlara başlayacaklar. Yeniden inşa için bize 1 yıl verin dedikleri, yapacakları bu konutlar, sorunu çözecek mi? Hayır. Bir yıl içinde yıkılan tüm konutların yeniden yapılması, sağlıklı bir yerleşim dokusunun oluşturulması imkânsız. Fakat asıl sorun kent dışında yeni konut alanlarında yapılacak binalar değil. Asıl sorun mevcut kent merkezlerini yeniden nasıl ayağa kaldıracağımız ve hayatı nasıl yeşerteceğimiz. Bunun için de bir an önce bu yerleşimlerin zemin durumları tespit edilerek, imar planlarına altlık mikro bölgeleme çalışmaları yapılmalı ve buna göre imar planları yeniden yapılmalı ya da revize edilmeli. Bu süreçte bölgenin deprem riskine, zemin koşullarına ve şehircilik ilkelerine uygun yapılaşma koşullarını tespit ederek yapı yasaklı alanları belirlemeliyiz.

‘KURULUŞLARIN İÇİ BOŞALTILDI’

- Arama kurtarma ve yardım çalışmaları çok gecikti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu durum afet risk yönetimi, arama kurtarma ve afet sonrası müdahale açısından ne kadar hazırlıksız olduğumuzu gösterdi. Evet, Kahramanmaraş Depremleri çok büyüktü ama beklenmez değildi, beklenmeyen bu kadar hazırlıksız olmamızdı. Bu deprem büyüklüğüne göre bölgede deprem tatbikatı dahi yapılmıştı. Ama afet ile beraber tatbikat senaryolarının gerçeklikle ilgisi olmadığı, yasak savmak için yapıldığı ortaya çıktı. Ne kurumlar ne de bunların yetkilileri hazır değildi ve bölgeye ilk yetişen sivil toplum oldu. Cezaevinden medya yoluyla takip edebildiğim kadarı ile afet sonrası en değerli zaman olan ilk 48 saatte koordinasyonsuzluk ve hazırlıksızlık nedeniyle enkazlara müdahale edilemedi, bu da can kaybımızın artmasına neden oldu. Kızılay, sivil savunma gibi geleneksel afet sonrası yardım ve arama kurtarma kuruluşlarının içi boşaltılarak ya da kapatılarak kurulan afet yönetim sisteminin çalışmaması da sorunları büyüttü. Kamunun hızlı hareket edemediği, büyük bir karmaşa yaşandığı, koordinasyon kurulamadığı, emir almadan kimsenin hareket edemediği bir ortamda afet yönetiminin de çalışmadığı görüldü. Fakat sivil toplum iktidarın beceriksizliğine rağmen büyük bir dayanışma ve organizasyona imza attı. Gezi Direnişi’nden bu yana sivil toplumu hedef alan iktidar ve uzantısı medya kuruluşları, troller bu gerçek karşısında yine sivil toplumu hedef aldılar. Deprem sonrası gösterilen bu dayanışma, enkaz altında kalan iktidarın tüm engellemelerine rağmen sürüyor.

‘VERİLER ÇOK BÜYÜK BİR YIKIM OLACAĞINI GÖSTERİYOR’

- İBB’de görevinize başladığınızdan beri depremle ilgili çalışmalar yürüttünüz. Kahramanmaraş depremi ve Hatay depremine baktığınızda İstanbul’da en büyük eksiklik nedir?

İstanbul’daki en büyük sorun mevcut kırılgan yapı stokumuz ve bu depremlerde de görülen afet sonrasına ilişkin koordinasyon eksikliği. İstanbul’da yaklaşık 1 milyon 200 bin bina var ve bu binaların 820 bini 1999 depremi öncesi yapılmış, yani potansiyel olarak risk taşıyorlar. İstanbul’da 3 yıl önce başlattığımız bina tarama çalışmalarında yaklaşık 120 bin yapıya gidilerek sakinlerinin izin verdiği 30 bini tarandı. İstanbul’daki tüm 2000 öncesi yapılmış binaları taramak üzere çıktığımız yola, bu binaların yalnızca 1/4'üne girebildiğimiz için her ilçede bina tipolojileri belirleyerek bu tipolojiler üzerinden %5’lik örneklemle çalışmayı dönüştürerek devam ettik. Girilemeyen binalara benzer özellikte olan aynı tipolojideki binaların sonuçları üzerinden atama yaptık. Böylece İstanbul’da 2000 öncesi yapılan binaların hasar tahmin çalışmalarını, bu binaların adreslerini de belirleyerek tamamladık. Bu sonuçlara göre İstanbul’da meydana gelmesi beklenen 7,5 büyüklüğündeki bir depremde 90 bin binanın ağır veya çok ağır hasar, yine yaklaşık 170 bin binanın orta hasar alacağını saptadık. Bu veriler çok büyük bir yıkım olacağını gösteriyor. Bunun yanına altyapı ve kamu binalarında görülecek hasarları da eklersek, önümüzde çok büyük bir sorunlar yumağı bekliyor.

‘BU ÇALIŞMALAR DEVAM EDERKEN BEN CEZAEVİNE GİRDİM’

- Sizce nasıl çözülebilir?

Göreve gelir gelmez bizim de ilk sorduğumuz soru sizin gibi bunların nasıl çözülebileceği oldu. Hemen hem yer bilimcilerden hem deprem mühendislerinden oluşan bilim kurulları topladık. Öncelikle tespit çalışmalarına ağırlık verildi. Yapılan önceliklendirme amaçlı bina taramaları ile İstanbul’daki en yoğun hasar alması beklenen bölgeler tespit edildi. Az önce bahsettiğim sonuçlara varıldı ve bu veriler coğrafi bilgi sistemine işlenerek İstanbul için Bütünleşik Risk Haritası hazırlandı. Bu bölgelere ve binalara uygun güçlendirme/yenileme modelleri çalışıldı ve bunlar o alanlarda kurulan ofislerle İstanbullulara anlatılmaya başlandı. Eş zamanlı olarak İBB sorumluluğundaki tüm altyapı ve hizmet binaları Deprem Yönetmeliği’ne göre tarandı ve kırılgan olanlar tespit edildi. Örneğin İstanbul’da bulunan acil ulaşım yolları üzerindeki yaklaşık 450 üst geçit tarandı ve müdahalelere başlandı. Bu çalışmalar devam ederken ben cezaevine girdim ve çok yakından takip edemedim ama çalışma arkadaşlarım bu programı sürdürürken Maraş Depremi yaşandı. 25 Şubat tarihinde Sayın Başkan Ekrem İmamoğlu bu çalışmaların hızlanarak devam ettirileceğini ve dayanıklı bir İstanbul için gerekenlerin yapılacağını anlattı. Yani İBB ortaya konan yol haritasını hızla hayata geçirecek. Umarım yakın zamanda kalan hizmet binaları, okullar ve hastaneler de depreme hazırlanacaklar. Tüm bu çalışmaları tamamlayarak İstanbul’da deprem riskini yönetilebilir bir seviyeye getirebiliriz.

‘2000 YILI SONRASI BİNALAR DA KONTROL EDİLMELİ’

- Son depremde 2000 sonrası yapılan binaların yıkıldığını da gördük. İstanbul’da olası bir depremde de aynı manzarayla karşılaşacağımızı öngörüyor musunuz?

Biz İBB’de konut binalarının taranması işlemine başlarken 2000 yılı öncesi yapılmış binaları hedef olarak belirledik. Çünkü hatalarına, noksanlarına rağmen bu tarihten sonra yapılmış binalarda gerekli denetimin yapıldığını ve deprem karşısında dayanıklı olduklarını düşünüyorduk. Yani İstanbul’da bunlara ilişkin bir tespit yapılmadığı için elimizde deprem davranışlarını gösteren bir veri de yok. Depremde 2000 sonrası yapılan binaların yıkılması tüm Türkiye gibi bizler için de şaşırtıcı oldu ve böylece yapı denetim sisteminin de sağlıklı çalışmadığını öğrendik. Bu nedenle Sayın Başkanın açıkladığı gibi İBB yeni binalarda da tarama işlemi yapacak. Elimizde veri olmasa da bu tecrübe sonrası, ben de İstanbul’da 2000 yılı sonrası yapılan binalarda da risk potansiyelinin olduğunu ve kontrol edilmeleri gerektiğini söylemeliyim. Çünkü tüm Türkiye’de benzer bir denetim süreci yürütülüyor ve Maraş depreminde yıkılan yeni binalar ile İstanbul’dakilerin çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Yapı denetim sisteminin nasıl işlediği artık hepimizin malumu. Bu denetimi en iyi gerçekleştirebilecek olan meslek odalarının 2013’te Gezi Direnişi’nin intikamını almak için sistemden çıkarılmaları da bu denetimsizliği arttırmıştır. Bu tabloda yerel yönetimlerin de yapması gereken kontrolleri yapmadığını düşünürsek, bu sistemin tamamen değişmesi gerektiği açıktır.

‘HAYALCİLİK OLUR’

- İmar Affı İstanbul’u depreme karşı daha dayanıksız hale getirdi mi?

Elbette imar affı ile yasallaştırılan hiçbir mühendislik hizmeti almamış yapılar ya da iskânlı yapılara eklenen katlar İstanbul’un deprem dayanıklılığını olumsuz etkiledi. Mühendislik hizmeti almasına karşın yeterli denetim olmadığı ya da zemin koşullarına göre yapılmadığı için yıkılan binalar varken affedilen kaçak yapıların dayanmasını beklemek ise tamamen hayalcilik olur. İktidar bu gerçeği bildiği için 2018’de kabul edilen, İmar Barışı denen imar affı ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na ekledikleri geçici 16. Madde’de “Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır” denilmiştir. Yani bu kanun maddesiyle halka seçim rüşveti dağıtırken bu yapıların depreme dayanıklı olmadığını biliyor ve sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışıyorlardı. İmar afları sonucunda deprem dayanımı düşük konut stokumuz daha da arttı. İstanbul’un deprem riskleri artarken daha dayanıksız bir hale geldi. İstanbul’da bulunan binaların neredeyse 3’te birinin son imar affından yararlandığını göz önünde bulundurursak, yaratılan tablonun vahametini daha iyi anlarsınız.

‘TOPYEKÜN SEFERBERLİK İŞİ’

- Sizce şu an İstanbul’da olası bir depreme hazırlık konusunda yapılaması gereken en acil uygulama nedir?

Tabii ki yapısal önlemler ile depreme dayanıklı bir İstanbul yaratmak öncelikli hedefimiz. Bu hedefe ne merkezi iktidar, ne de İBB tek başına ulaşamaz. Bu bir topyekün seferberlik işidir. Merkezi ve yerel yönetimler, tüm kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, özel sektör, meslek odaları ve en önemlisi 16 milyon İstanbullunun depremle mücadele için seferber olması gerekiyor.

‘HAYATA GEÇİRMEMİZ GEREKİYOR’

- 6306 sayılı Afet Kanunu’nun amacına uygun kullanıldığını düşünüyor musunuz? İstanbul’un depreme hazırlanmasına yardımcı oldu mu?

Hatırlarsanız Afet Kanunu Van depremi sonrasında gündeme getirildi ve yasalaştı. O zaman meslek odası yöneticisiydim ve kanunun gerçek ihtiyaçlara cevap üretemeyeceğini, rant yaratmaya odaklandığını söyleyerek itirazlarımızı dillendirmiştir. Üzerinden geçen 10 yıl itirazlarımızın ne kadar haklı olduğunu gösterdi. Afet Kanunu ile kentsel dönüşüm süreçlerini hızlandırmak, dönüşüme yurttaşı zorunlu kılmak ve Bakanlığın yetkilerini genişletmek üzerine bir sistem kuruldu. Ama burada en önemlisi bu sistemin kullanım amacıdır. İktidar bu yasayı uygularken kentleri dayanıklı hale getirmek değil, mevcut yapılaşmış alanları kentsel arsalara çevirerek bu alanlarda karlı gayrimenkul geliştirme projeleri yapmak niyetinde olduğunu gösterdi. Yani kanun riskleri ortadan kaldırmak yerine rant üretecek gayrimenkul projeleri yapmak üzerine kullanıldı. Örneğin İstanbul’un yüzölçümünün 1/6’sını kaplayan bir alan Yeni Havalimanı ve Kanal İstanbul yapılmak üzere, deprem riskini azaltmak ile ilgisi olmayan amaçlarla bu kanuna göre rezerv alan ilan edildi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Yani iktidar bu kanunu tüm imar yetkilerini Bakanlık üzerine almak için kullandı. Gerçek riskle mücadele için 6306 sayılı Kanunu tarihin çöplüğüne atarak, deprem karşısında çaresiz hisseden yurttaşlara çare olacak bir düzenlemeyi hayata geçirmemiz gerekiyor.

Etiketler
Deprem Gezi davası Tayfun Kahraman Kahramanmaraş