'Kız çocukları karanlığa gömülmek isteniyor'

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü AKP tarafından yapılmak istenen değişikliklerin yaratacağı etkilere dikkat çekti.

'Kız çocukları karanlığa gömülmek isteniyor'

Süresiz nafaka hakkının sona ermesi için başlatılan tartışma; çocuğun, cinsel istismarcı failiyle evlendirilmesi halinde failin affını öngören düzenleme; YÖK’ün “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni sonlandırması; siyasi partilerin yerel seçimde kadın adayları yok sayması… Türkiye seçime kanalize olurken bütün bu gelişmeler yaşanıyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü yapılmak istenen değişikliklerin yaratacağını etkilere dikkat çekti.

Gazete Duvar'dan Tamer Arda Erşin'e konuşan Güllü gündemi şöyle değerlendirdi;

‘AKADEMİSYENLER, YÖK’ÜN KARARIYLA İLGİLİ KONUŞMAK ZORUNDA’

MEB’in ardından YÖK de Özgecan Aslan cinayetinin ardından başlattığı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni sona erdirdi. YÖK Başkanı Yekta Saraç, “Projenin toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır” dedi. Bu konuda ne yapacaksınız?

YÖK’ün bu kararı ciddi anlamda bir sorun ama TKDF olarak ben söz söyleme hakkımı saklı tutmak istiyorum. İşin aslı, “-mış gibi” yapıyorlardı ve bu ülkenin değerli insanları da buna inanıyordu. Üniversiteleri doğrudan etkileyen bu kararla ilgili akademisyen arkadaşlar, akademilerdeki kadın araştırma merkezlerinde görev yapanlar konuşmak zorundadır. İstanbul Sözleşmesini bu ülkenin iktidarı imzalamıştır ve YÖK’ün de üniversitelerin de bu bildiriye sahip çıkması gerekir. Herkesin bu konuda hakkını savunmak adına sorumluluğunun farkında olmasını istiyorum.

‘BOŞANMA KOMİSYONUNUN GENEL KURUL’A GETİREMEDİĞİ HER KONU, BUGÜN GÜNDEMDE’

Son yıllarda sistematik biçimde kadınları hedef alan tartışmalarla, bizleri yok sayan düzenlemelerle taşlar yerinden oynatılıyor. Özellikle de TBMM’de 2016’da Boşanma Komisyonu’nun kurulmasından bu yana… Bu komisyonun gündemine aldığı ama TBMM Genel Kuruluna inemeyen olumsuz her konu, bugün ülkenin gündeminde: Kadının mirastan yoksun bırakılması, şiddet gören kadınların mesai saatleri içinde karakollar yerine adliyeye gitmesi, ilahiyat mezunlarının sosyal danışman olarak atanması, boşanmalarda arabuluculuk ve uzlaşmanın devreye girmesi, üniversiteye başlayan kadınların evlenip çocuk doğurabilmesi için devletin onlara ev ya da burs vermesi, nafakanın kaldırılması, çocuğa karşı cinsel istismar suçu işleyen erkeğin mağdur çocukla evlenmesi durumunda affını sağlayacak düzenleme, kadını aşağılayan ve Türkiye’nin imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı olan İKÖ tüzüğünün Meclis’e gönderilmesi, MEB ile YÖK’ün “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni sonlandırması ve daha birçok konu…

Bu tartışmalar önemli kayıplar üzerine döşenmiş taşlar aslında. Kız çocuklarının evlendirilmesine karşı önlem almak yerine TCK 103’ün değiştirilerek erken yaşta evliliklerde ceza almanın 12 yaşa düşürülmesi, Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikah olmadan dini nikah yapılabilmesi yönündeki kararı, kürtaj yasağı ve daha pek çok düzenleme yapıldı bunlardan önce. Şimdi de yeni konular gündeme getiriliyor.

‘NAFAKA ALAMAYAN BİNLERCE KADINDAN BAHSETMİYORLAR’

Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, Karabük Barosu’nun bir seminerinde süresiz yoksulluk nafakası ile ilgili olarak, “Sen elin adamıyla evlen ben de sana ödemeye devam edeyim. Sen elin adamıyla gayrimeşru yaşa, ben de sana her akşam içki paranı göndereyim. Var mı böyle bir şey!” diye konuştu. Bir yüksek yargı mensubunu böyle konuşturan nedir?

Sayın Yargıtay 2’inci Hukuk Dairesi Başkanına, aralık ayındaki Nafaka Çalıştayında, “Elinizde bir araştırma var mı?” sorusunu sormak istemiş, “Bana sormayın, sosyal medyadan sorun” yanıtını almıştım. Kendisi o toplantıda da “1988 yılı öncesine geri dönelim” demişti. Türk Medeni Kanunu’nda 1988 yılına kadar yoksulluk nafakası 1 yıl ile sınırlıydı. Daha sonra süresiz hale getirildi. O Başkana şunu söylemek isterim, 1988 yılı ile bugünün şartları arasında dağlar kadar fark var. Yaşam içerisindeki çeşitlilikler, evlilik modellerindeki değişimler, farklı yaşam tarzları, bütün bu kazanılmış haklara bakınca geriye değil ileriye gitmemiz gerekiyor.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de defalarca, erkeğin birkaç yıl evli kaldığı kadına ömür boyu nafaka ödemesinin doğru olmadığı yönünde açıklamalar yaptı.

Nafaka ile ilgili bir araştırma var mı? Bir günlük evliliğe 30 yıldır nafaka ödeyen kaç örnek var? Adalet Bakanı ve Aile Bakanına bunu söyledik. Araştırma yapalım, mağduriyet nereden kaynaklanıyor görelim dedik. Her ikisi de ‘yok’ dedi. Kaç kişi boşandı, kaç kadın nafaka alıyor, nafakayı tahsil edebiliyor mu, artış dilekçelerine verilen yanıtlar neler? Asıl hatalı olan, nafakayı bağlayan yargının, bağladığı nafakayı takip etmemesidir. Bir takip mekanizması kurulmalı. Nafaka alamayan binlerce kadının hakkı ne olacak? Onlardan bahsetmiyorlar. Onlarla ilgili araştırma yapılmalı. Nafaka için kadın-erkek ayrımı yok. Görevli hâkimin belirlediği bir durum söz konusu.

‘HÜKÜMETİN YANDAŞIYIM VE NE SÖYLERSEM YAPTIRIRIM, ZİHNİYETİ YANLIŞIR’

Kendilerine “Süresiz Nafaka Mağdurları” diyen bir grup, sosyal medya üzerinden örgütlenerek “Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu”nu kurdu. Talepleri bir süredir gündemdeydi ama nedense yerel seçim öncesi sesleri daha güçlü duyuluyor. Bu işin bayraktarlığını da siyasi iktidara yakın bazı medya kuruluşları yapıyor.

2016 yılında tecavüz önergesi Meclis gündemine geldiğinde dönemin Adalet Bakanının ‘Benim seçmenim bunu istiyor’ diye bir cümlesi vardı. Nafaka meselesinde de kaç kişi olduğunu bilmediğimiz bir kitleden söz edip duruyorlar. Bu sayı bir gün 1 milyon, bir başka gün 2 milyon oluyor. Cumhurbaşkanının ocak ayında açıkladığı “Hükümetin 100 Günlük Eylem Planı”na “nafaka ödeme sisteminin daha adil hale getirilmesi” başlığı da girdi. Sayın Cumhurbaşkanı, size “Nafaka sorunu vardır” diyen kimdir ve bu kişi size bir araştırma raporu getirdi mi? Adalet ve Aile Bakanlıkları böyle bir rapor yok diyor. İtiraz edenler, destekleyenler ve kanun yapıcılar bir çalıştayda yan yana gelir ve beyanlarını sahadaki verilerle ortaya koyar. ‘Ben hükümetin yandaşıyım, ne söylersem yaptırırım’ zihniyeti yanlıştır, geçersizdir.

“KIZ ÇOCUKLAR, KARANLIĞA GÖMÜLMEK İSTENİYOR”

AK Parti’nin üç yıl önce Meclis’e getirdiği, “cinsel istismar suçlarında mağdurun fail ile evlenmesi halinde cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını öngören af tasarısı” kadın örgütlerinin tepkisi üzerine geri çekilmişti. 31 Mart Yerel Seçimi öncesi bu düzenleme yeniden tartışılıyor.

Erken yaşta “evlendirilmiş” kız çocuklarının, ilerleyen zamanda kendileri şikâyetçi olmadığı halde kamu davası açılarak kocalarının tutuklandığı, dava sürecinde evlilikler resmi hale getirilse de erkeğin cezaevine girdiği ve çocuklarla kadınların mağdur olduğu söylendi. Biz de buna karşı 15 yaş altındaki evliliklerin yasal olmadığını anlatmalıyız dedik. 18 yaş altı evlilikler yani 17 ve 16, ailenin kararı ile birlikte resmi olarak yapılıyor. 16’nın altı yani 15,13, 12, 11 ve 10 yaşın sakıncalı olduğunu ve cezai müeyyide gerektirdiğini biliyoruz.

2016 yılında dönemin Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre 286 mağdur vardı; şimdi ise Meclis’te bulunan birkaç parti 10 bin kişiden söz ediyor. Bazı gazetelerde “Bunlar tecavüze uğramadı, evlendi” deniyor ve 2013’ten beri yürürlükte olan “Pembe Oda” uygulamasıyla bu “çiftlerin” cezaevlerinde görüştüğü, temcit pilavı gibi önümüze getiriliyor. Bizim için cinsel istismara uğramış olması hâlâ geçerlidir çünkü onlar karar verecek yaşta değiller. Biz bu yapılmak isteneni, kız çocuklarının parayla tecavüze gönderilmesi olarak görüyoruz. Kız çocuklar, karanlığa gömülmek isteniyor.

‘BİZİ TAKİP ETSİNLER!’

Bu düzenlemeleri yasalaştırmayı tartışan siyasi partiler, yerel seçimde kadın adaylara yer vermediler listelerinde. Eş başkanlık sisteminin olduğu HDP hariç diğer siyasi partilerde kadın adaylar yok sayıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yarısı kadın ama kadınların hikâyelerinden adaylaşmaya giden bir süreç işlemedi. Kadınlar için artık ciddi oranda görünmezlik, yok sayılma, değersizleştirilme ve bireylikten çıkarma var. Siyasetin dili eril. Türkiye’nin Başkentinde kadın aday sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. 31 Mart hepimiz için çok şeyi değiştirecek. Hangi partiden olursa olsun kadınlarda yan yana gelmesi gerektiğinin farkındalığı arttı. Tüm bunlara karşı kadınları görmeyen sandıkları nasıl göstereceğimizi arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Bizi takip etsinler!

Etiketler
Türkiye