Özdil'den çarpıcı yazı: 'Gözlerinize inanamayıp tekrar okuduğunuzdan eminim ama...'

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Barış Pınar Harekatı'nın 4. gününde Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'ni hatırlattı.

Özdil'den çarpıcı yazı: 'Gözlerinize inanamayıp tekrar okuduğunuzdan eminim ama...'

Yılmaz Özdil, bugünkü Bob başlıklı yazısında, "Syriana'nın yazarı açık açık “niye biz ölelim, bırakalım birbirlerini öldürsünler, biz masa başında sınırları yeniden çizelim” diyor. Oscar ödüllü senaryolarda “figüran” olmak, hazin bir duygu maalesef." ifadelerini kullandı.

Özdil'in çok konuşulacak yazısı şöyle

Robert Booker Baer.

Kısaca “Bob” olarak tanınıyordu.

CIA'in Irak şefiydi.

Irak'tan önce Fransa'da Hindistan'da Lübnan'da Sudan'da Fas'ta Tacikistan'da Gine'de Somali'de görev yapmıştı.

Anadili seviyesinde Arapça ve Farsça biliyordu, Fransızca, Almanca, Rusça, Çince, Tacikçe konuşuyordu, anca Belucistan'da duyabileceğiniz Beluçça'yı bile konuşuyordu.

1952 doğumluydu, Georgetown Üniversitesi ve Kaliforniya Berkeley Üniversitesi mezunuydu, 1976 yılında CIA'ye katılmıştı.

– Eşinin ismi Dayna, o da CIA ajanı, silah uzmanı sıfatını taşıyor, vurucu yani, Saraybosna'da Hizbullah hedefine suikast düzenlerken tanıştılar, çocukları olmadı, Pakistan'dan bir kız çocuğunu evlat edindiler.

Dünkü yazımda kısaca anlatmıştım…

Saddam'ı devirmek için Kuzey Irak'taki Kürt gruplarını örgütleyen, tek tek seçtiği 10 bin civarında peşmergeyi aileleriyle birlikte Habur'dan Türkiye'ye sokan, Batman'dan nakliye uçaklarına bindiren, tee Pasifik Okyanusu'daki Guam adasına götüren, oradaki Amerikan üssünde iki yıl boyunca eğitilmelerini sağlayan, sonra yine Türkiye ve Ürdün üzerinden Kuzey Irak'a sokan, bugün kabaca “Kürdistan” denilen bölgenin temellerini atan kişi, bizzat Bob'tu.

– CIA maşası Kürt gruplarının Habur'dan Batman'a transferi sırasında ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde Batman doğumlu Kürt kökenli bir genç çalışıyordu. Elçilik tarafından Silopi'ye getirildi, Amerikalılarla peşmergeler arasında tercümanlık yaptı, gel zaman git zaman, bu kabiliyetli gencimiz Türkiye Cumhuriyeti'ne bakan oldu.

– Aynı günlerde, ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu'nda siyasi ataşe olarak çalışan Amerikalı'nın ismi, James B. Bond'tu… Böyle şak diye okuyunca şaka yaptığım zannediliyor ama, değil… Hem ismi, hem işlevi açısından James Bond'tu. Almanya'da yayınlanan Geheim-Gizli dergisi 1995 yılında Türkiye'de görev yapan CIA ajanlarının tam listesini yayınlamıştı, bu arkadaşın ismi de o listedeydi.

2006…

Syriana filmi vizyona girdi.

Başrolünde George Clooney vardı.

Senaryosu pek sürükleyiciydi.

Amerikan petrol şirketleri, gizli servisler, köktendinci örgütler ve Ortadoğu hükümetleri arasında dönen dolapları anlatıyordu.

Suriye'yi andıran Syriana kelimesi, Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme projesinin, yani, Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadıydı.

– Büyük Ortadoğu Projesi kavramı, Türkiye'de ilk kez 2004 yılında asrın liderimiz tarafından dile getirilmişti. Başbakan sıfatıyla ABD'ye gitmiş, Yahudi Komitesi'nden cesaret ödülü almış, Katolik üniversitesi St. Johns'da cübbe giyerek, fahri doktora unvanı almış, bilahare Washington'a geçmiş, ABD başkanı Bush tarafından oval ofis'te ağırlanmış, Türkiye'ye döner dönmez “ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak” demişti.

– Büyük Ortadoğu Projesi nedir, Diyarbakır neden yıldız oluyor, mesela neden Erzurum veya Balıkesir yıldız olmuyor da Diyarbakır yıldız oluyor, kimse merak etmemişti!

– Üstelik… Asrın liderimiz, Türkiye, İtalya ve Yemen'in Büyük Ortadoğu Projesi'nin “eşbaşkan”ları olduğunu söylemişti.

– Bu görevi bize kim, hangi yetkiyle verdi? Eşbaşkanlık için hangi taahhütlerde bulunuldu? Türkiye'nin yükümlülükleri neydi? Madem Türkiye Cumhuriyeti böyle bir görevi üstlenecek, o halde neden TBMM'nin onayına sunulmadı? Gene kimse merak etmemişti!

Syriana…

Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadıydı.

George Clooney bu macera filmindeki rolüyle Oscar ödülü kazandı.

Tecrübeli CIA ajanı Bob Barnes'ı canlandırıyordu.

Bilmiyorum, Bob Barnes ismi size birini hatırlattı mı?

Evet…

Filmdeki Bob Barnes karakteri, aslında Robert Booker Baer'di.

Çünkü… Syriana filminin senaryosu, bizzat Robert Booker Baer'in 2002 yılında yazdığı “See No Evil” isimli kitabından uyarlanmıştı.

Kitaptaki ve filmdeki hadiseler, Robert Booker Baer'in hatıralarından oluşuyordu.

Büyük Ortadoğu Projesi'nin kodadı…

Syriana'nın ilham kaynağı…

Kuzey Irak'taki Kürdistan'ın temellerini atan CIA istasyon şefiydi.

– 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra “Türkiye uzmanı” sıfatıyla, Amerikan CNN International televizyonuna canlı yayın konuğu olarak davet edilen ilk kişi kimdi biliyor musunuz… Robert Booker Baer'di!

– 15 Temmuz'un kendisi için sürpriz olduğunu söyledi.

– Birkaç ay önce Türkiye'de olduğunu, “Türk ordusundaki tanıdıkları”yla darbe ihtimalini konuştuğunu, kendisine “kesinlikle darbe olmayacağını anlattıklarını” söyledi.

– Söz konusu darbe girişiminin “profesyonelce yapılmadığını” söyledi. Profesyonel planlı bir darbe girişiminde, en önce “internet”in kesilmesi gerektiğini, “sosyal medya” trafiğinin kesilmesi gerektiğini anlattı.

Bu maharetli ve esrarengiz Robert Booker Baer'in, dünyada büyük ilgi uyandıran bir başka kitabı daha vardı, The Devil We Know.

Suriye'deki içsavaş başlamadan hemen önce, 2008'de yazmıştı.

Bu kitabında, yeni Ortadoğu'yu dizayn etmek için üç seçenek sunuyordu, biri uzlaşma, biri kuşatma'ydı.

Peki ya üçüncü seçenek?

Üçüncü seçenek, bir başka aksiyon filmi, Mad Max seçeneğiydi.

Kelimesi kelimesine şunları diyordu…

“Yeni Ortadoğu'yu kurabilmenin tek yolu, Mad Max seçeneğiyle, geniş çaplı mezhep-etnik köken savaşını tetiklemekten geçiyor.

Niye biz Amerikalılar ölelim ki?

Bırakalım, müslümanlar kendi aralarında birbirlerini öldürsünler!

Bu sınırlar 1916 yılında İngilizler ve Fransızlar tarafından bölgeyi paylaşmak için çizildi.

Nil ve Dicle arasındaki bu sınırlar, suni ve keyfi şekilde yaratıldı.

Bu sınırları artık korumak için sebep yok.

Bu şablon Irak'ta zaten delindi.

Bölge, etnik temeller üzerinden parçalanmalı ve Kürdistan mutlaka kurulmalı.”

Gözlerinize inanamayıp tekrar okuduğunuzdan eminim ama… Doğru okudunuz.

Syriana'nın yazarı açık açık “niye biz ölelim, bırakalım birbirlerini öldürsünler, biz masa başında sınırları yeniden çizelim” diyor.

Kendini başrolde zannederken…

Oscar ödüllü senaryolarda “figüran” olmak, hazin bir duygu maalesef.

Etiketler
Yılmaz Özdil