Ülkemiz Aydınlarını, Kadınlarını, Çocuklarını Sevmiyor!
"Kadınlara gelince! Onlar ölmek değil yaşamak istiyor. Sadece yaşamak! Nokta…"
Şehit düşen evladının postallarına toprak koyup çiçek eken annenin duygularını!
Siirt’in Eruh ilçesinde şehit olan oğlu Bahattin Baştan’ın anılarını yaşatmak için evinin yanında bir bina inşa ederek! Oğlunun giysilerini, eşyalarını, üniformasını, görevde çekilen fotoğraflarını, valilik ve belediyenin yaptırdığı balmumu heykelini sergileyen; “Bayraklarla donattığım müzeye sürekli ziyaretçi geliyor, oğlum ses vermiyor ama gene de onunla konuşuyorum gibi hissediyorum. O nedenle müzenin adını ‘ana yüreği müzesi’ koydum!” diyen Emine Baştan’ın sınır tanımayan annelik özlemini!
İş bulma kuyruklarında bekleyen gencin; “İçimi soracak olursanız! Sormayın. Güvensiz, çalkantılı, huzursuz bir iklimde silkelenip dururken iç dünya nasıl olur ki? İçimde asılı kalan soru işaretleri yığın yığınken, kaçışlar, yok sayışlar, debelenmeler yok oluşu körüklerken iç dünya nasıl olur?” şeklindeki yakınmasını!
Bombalı saldırılarla, ateşli silahlarla, pusuya düşürülerek yok edilen aydınların, yazarların, gazetecilerin yarım kalan hayatlarını!
Cezaevlerinde gün sayan 70 bin üniversite öğrencisinin kararan geleceğini ve gerçekleşmeyen hayallerini!
Mülakat sisteminin ve işyeri baskılarının intihara sürüklediği öğretmen, hekim, avukat ve savcı adaylarının kendi elleriyle bitirdikleri yaşamlarını!
Deprem bölgesinde hayatları başlamadan biten bebeklerin geride bıraktığı onulmaz acıyı, iş cinayetlerine kurban edilen çocuk işçilerin dramını! İstismar edilen, küçük yaşta zorla evlendirilen, yokluktan yoksulluktan okula gidemeyen, yeterli beslenemeyen, evde yalnız bırakıldığı için yanarak can veren, ailesinden, patronundan, öğretmeninden dayak yiyen çocukların kararan dünyasını!
Aile içi taciz ve baskıdan, sağlıkta kontrolsüz ve denetimsiz özelleştirmenin yarattığı çetelerin ve Yenidoğan Çetesinin bitirdiği hayatları! Hala kimin niçin öldürdüğü netleşmeyen Narin’in gizemini koruyan yaşamını, bu yıl öldürülen 33 kız çocuğunu!
Kartalkaya yangınında kızını kaybeden annenin; “Gülerek giden kızımın bir avuç küle dönmüş bedenini tanımam için önüme koydular” şeklindeki yürek yakan sözlerini! Nasıl unuturuz?
Bu nasıl bitmez tükenmez bir hesaplaşmadır?
2024 yılında babaları tarafından öldürülen 17 çocuktan her geçen gün tırmanan bebek katliamlarına! Spora bile bulaşan şiddetten Bingöl’de oynanan maçın ardından konuk kadın hentbolculara yönelik saldırıya! Son yılların modası olan önce eşini, sonra çocuklarını vurup intihar eden babalardan organ mafyasının eline düşenlerin, çetelerce ele geçirilenlerin acımasız yazgısına!
Artan ve bir türlü önlenemeyen kadın cinayetlerinden arayışa giren gençlerin ülkemizi terk etme düşüncesine, yaşamı onlara çok gördüğümüz aydınlarımıza, gençlerimize, kadınlarımıza ve çocuklarımıza bakınca akla şu soru gelmiyor mu?
Değerli miyiz, önemli miyiz, gerekli miyiz? Hiçbiri miyiz?
Ülke gündemi aklımızdan geçenleri yazmaya izin vermediği için yanıtınız ne olur bilmiyorum! Bildiğim o ki ülkemiz aydınını, kadınını, gencini ve çocuklarını sevmiyor, korumuyor, kollamıyor, sahip çıkmıyor, önemsemiyor.
Aydınların istediği çok bir şey yok, düşüncelerini açıklamak, yazmak, araştırmak, paylaşmak istiyor…
Çocuklar sadece çocukluklarını yaşamak, barınmak, beslenmek, oynamak, okula gitmek, şiddet görmeden büyümek istiyor…
Gençler okullarını bitirmek, iş bulmak, torpile gerek olmadan çalışmak ve ülkelerinde kalmak bir yerlere emeğiyle gelmek, yaban ellere gitmek istemiyor…
Kadınlara gelince! Onlar ölmek değil yaşamak istiyor. Sadece yaşamak! Nokta…