Sudan Ucuz mu? O da Ne?

Baştan ve peşinen söylemeliyim. Sıralayacağım konu başlıklarından hangisini manşete taşıyıp, hangisini girişe koyacağımı bilemedim. O nedenle sıralamayı değerli okurlarıma bıraktım.

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Ortamın toz duman, sinirlerin gergin olduğu ülkemizde hesaplı kitaplı döşenen taşlı yolların sonucuna bakınca gördüğümüz manzara mı? Çok zor olsa da özetlemeye çalışalım! İstihdam sıfır, işsizlik tavan, gıdaya erişim çok zor, barınma sorunu, eğitimde, sağlıkta, yargıda yaşanan krizler, ranta teslimi bitmeyen yeşil alanlar, girişimcilere tahsisi hız kesmeyen kupon araziler vb…

Her 4 üniversiteliden birinin işsiz olduğu, açlık ve yoksulluk sınırlarının zorladığı 10 milyona yakın insanımızın borçla baş etmeğe çalışırken çile çektiği, uçuşa geçen kiraların, cep yakan faturaların, genç işsizliğin yüzde 20-30 arasında çakılıp kalmasının, umudun yerini öfkenin almasının kararttığı hava vb…

Randevu alamayan, alsa da ilacını alamayan hastalar, ucuz gıda almak içini sabahın köründe kuyruğa giren emekliler, iş cinayetlerinde can veren emekçiler, ardı arkası kesilmeyen kadına yönelik kıyımlar vb…

Son 10 yılda aralarında ön lisans, yüksek lisans, doktora eğitimi de alanların bulunduğu 19 milyon gencimizin pahalı yurtlar, artan ev kiraları, yükselen beslenme maliyeti gibi nedenlerle üniversite eğitimini yarım bıraktığı bir düzen ve tüm bunları seyreden MEB vb…

Rusya, İran, Almanya ülkemizden konut alan ülkelerin başında gelirken, ev değil ekmek almakta zorlanan milyonlar için çözüm üretmeyen Maliye Bakanı vb…

İşine koşan babanın, servis bekleyen çocuğun, boş mutfağında kara kara düşünen annenin, iş bulma umuduyla yollara düşen gençlerin, ödenemeyen faturaların, gittikçe büyüyen ve karmaşıklaşan siyasi gündemin, küçülen hayatların, gözden kaçan haberlerin, manşetlerde olmayan ama hayatta olan gasp, yaralama, pusu kurma gibi olayların huzuru kaçırdığı ülkemizde güvenli olmayan evlerin ve sokakların artması vb…

Zorlayan hayat koşullarına, bitmeyen geçim derdine, başlamadan biten hayatlara, iklim felaketleri ve krizlerle dolu dünya gündemine, sessiz sedasız değil, sesli sedalı yükselen öfkeye karşılık her ne pahasına olursa olsun korunan ve kollanan koltukların çokluğu vb…

Gündemzedeler ve gündemzadeler…

Varını değil, yoğunu harcayarak evladını okutan yoksul ailelerin bunca emek verdiği çocuğunu zengin Almanya’ya kaptırması! Büyük umutlarla diplomasını alıp duvara asan ve iş bulamayınca yurtdışı hayali kuran çocuğuna gitme diyemeyen ailelerin artışı, açlık sınırının 30 bin TL’ye, yoksulluk sınırının 90 bin TL’ye yaklaştığı ülkemizde 18 milyonun yiyip içip gezdiği, 70 milyonun tabiri caizse süründüğü gündemzedeler ve gündemzadelerle dolu bir ortam vb…

Her 3 çocuktan birinin okula aç gittiği, yüzde 44’ünün yoksulluk sınırında yaşadığı, yetersiz beslenmenin öğrenmede zorluklara yol açtığı gerçeği, 8 yıllık zorunlu eğitimin hedef tahtasına oturtularak kız çocuklarının okuldan koparılması, erkek çocukların erken yaşta işgücü piyasasına sürülmesinin hedeflenmesi vb…

Zihni allak bullak olmuş bir toplumun, kültürel belleğini, toplumsal hafızasını zamanla yitirdiği gerçeğini unutan yönetimin, barışın, hoşgörünün eleştirel düşüncenin tedavülden kaldırıldığı bir anlayışın, iktidar hırsıyla, kayyum atayarak, ana muhalefeti cezalandırarak; düşünsel, bilimsel, kültürel, ulusal değerlerin yok sayıldığı bir dönemin yarattığı karamsar hava vb…

Bilip de bilmezden gelenlere, ipin ucunu kaçıranlara! Hatırlatmak zamanıdır…

Eskiden bize “hayallerinizi ertelemeyin” derlerdi, şimdilerde ertelemek ne kelime “hayal kurmayın, kurduysanız da unutun” diyorlar. Tam da burada esas sorulması gereken soruyu sormak şart oldu gibi! Geçmişin gölgeleriyle yüzleşirken aklıma geldi; güven kazanmak için yıllar, yok etmek için saniyeler yeterli imiş. Toplumsal sorumluluk makamında oturanlar acaba yükselen öfkeyi, küçülen ve havada asılı kalan sözleri, üretilmeyen çözümü, duygusal ve toplumsal tükenmişliği görmüyorlar mı? Ya da bel büken sorunlara daha dikkatle eğilmek, daha özenli olmak gerekmiyor mu? (aslında o ne dediğinizi duyar gibiyim!)

Bir zamanlar arkadaş, yoldaş, candaş olanlar öncelikle ve özellikle ülkeyi kurtarmak için giden canları, akan kanları, olaylara kulak tıkayanları, sorunlara sırt çevirenleri, siyasi çıkarlarını düşünenleri, sertleşen siyaseti, değişen gündemi, havada asılı yargı sopasını nasıl unuturlar?

Bu yazı da böyle bitsin! Diplomadan gıdaya, her kademedeki sınavlardan yerel ve genel seçimlere, huzurdan barışa, adaletten liyakata, ekonomiden ücretlere, kulislerden dedikodulara, komplolardan ihanetlere, rengarenk ve her tondaki haberlere bakınca batının bizi kıskandığı ülkemizde güvenlikten ve huzurdan söz edilebilir mi?

Seçmen iradesine rest çekilen, iç siyasette büyük gedik açan sandığa güveni azaltan, riski artıran bu siyasi gerilim ortamında; yaşam mücadelesi verenlere, dert küpü olanlara, hayallerinden vaz geçenlere umut olunabilir mi? Yine bir zamanlar, çok eskiden mi demeliydim! “Sudan ucuz!” diye dolaşımda olan lafı unutalı, kullanmayalı ne çok oldu bilen ya da hatırlayan var mı?

Olup bitenlere, neden ve sonuçlara bakınca vb.lerle yazdığım bu yazıyı daha fazla uzatmak bu köşenin sınırlarını da, okurun sabrını da aşacağından yine aradan çekilerek; Emekleri ve eserleriyle ülkemizin en büyük şansı olan Büyük Atatürk’e sığınıyorum. Önümüzde ve arkamızda böyle bir destan varken, halkın sesini duymak, gençlere gelecek umudu vermek, akıllı ve akılcı adımlar atarak toplumsal dokuyu yaralamamak neden zor olsun ki? Unutmayalım; Önümüzde bir çift mavi gözün sönmeyen ışığından, yolumuzu açan, ufkumuzu genişleten Gazi’nin söz ve yapıtlarından başka ne kaldı?