Küçüklerin Büyük Bayramı: 23 Nisan!
"Büyük Atatürk’ü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir kez daha özlemle anıyorum. O’nun ülkemiz için kurduğu çağdaş uygarlık hayallerinin gerçekleşeceği günlerin umuduyla “Küçük hanımların ve küçük beylerin” büyük bayramını kutluyorum…"
İnsanların hayatına dokunan, onun yaşamını dolduran, onu hiç terk etmeyen, ona olan inancı ve itimadı hiç sarsılmayan ezeli ve ebedi yol arkadaşları vardır. Yine umutsuz olduğu anlarda, en ihtiyaç duyduğu zamanda, aradığı yanıtları onda bulduğu, omuzuna dokunan, yüreğine yerleşen ve onu hiç terk etmeyen dostları vardır. Bu bazen bir öğretmendir, bazen bir yol arkadaşıdır, bazen de bitmeyen senfoni gibi, hayat boyu bitiremediği bir okul gibi onu hep aydınlatan ve adı ATATÜRK olan bir önderdir, öncüdür, başöğretmendir…
Yine bazı sevgiler benzersizdir, eşsizdir, karşılıksızdır. Yurt sevgisi, evlat sevgisi, anne- baba sevgisi, ATATÜRK sevgisi gibi…
Küçüklerin büyük bayramının 105. yılında aklıma gelenler…
Belleğimde çocukluk yıllarıma ve ulusal bayramlara ait hiç silinmeyen pırıl pırıl kareler var. Çocukluğumda 23 Nisan çok özel kutlanırdı. Günler öncesinden evde, okulda hazırlıklar yapılır, okuldaki iş bölümü ve görev dağılımı çerçevesinde rollerimize çalışırdık. Ront, dans gösterileri, mahalli oyunlar ekibimiz, koromuz, bando takımımız vardı. Bayrak ve flamayı kimin taşıyacağı, kimin şiir okuyacağı çok önceden aramızda tartışılır, uzun boylular seçilir ve benim hevesim hep kursağımda kalırdı…
Unutamadığım bir başka anıma gelince; Kars Gazi İlkokulu olarak 23 Nisan’da Orduevi’de yapılacak çocuk balosuna günler öncesinden annemin özenerek diktiği özel giysilerimizle katılacak, ağabeyimle birlikte Tuna Dalgaları eşliğinde vals yapacaktık (fotoğraflarımız hala durur). Ben ayrıca okul korosunda solo olarak “Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa” adlı özel besteyi okuyacaktım. Okulda ve sınıfta kaç kez çalıştığımızı, yetinmeyip evdekileri bıktırma pahasına ne kadar çok prova yaptığımı hala unutamam. (Ah sorumsuz ve sorunsuz çocukluk yılları ah!) Tıpkı tangomuzu ve solo parçamı başarıyla yerine getirdikten sonra dönemin Kars valisinin beni yanına çağırarak; “Bugün çocuksunuz. Ama geleceğin aydınlık Türkiye’sinin büyükleri siz olacaksınız” şeklindeki sözlerini unutmadığım gibi…
Hal böyle iken; 23 Nisan’ın egemenliğimiz ve çocuk bayramımız olduğunu!
19 Mayıs’ın şahlanışımız ve gençliğimiz olduğunu!
30 Ağustos’un zaferimiz olduğunu!
29 Ekim’in destansı Cumhuriyetimiz olduğunu!
10 Kasım’ın ise en büyük kaybımız olduğunu nasıl unuturuz?
Yine bizleri eğiten, onların ellerinde şekillendiğimiz, kendi öykümüzü dokuyarak bugünlere geldiğimiz eli öpülesi öğretmenlerimizin; felsefe kitabı yazan İçişleri Bakanı Emin Erişirgil, sosyoloji kitabı yazan Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, mantık kitabı yazan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in kitaplarıyla büyüyen eğitimciler olduğunu, bakanlarının kitap yazdığı bir ülkede o kitaplarla yetişen, aydınlanan, yol açan kuşaktan olduklarını unutamadım…
Şimdi 2025’e gelip, gerçeklerle yüzleşelim…
TÜİK verilerine göre. Ülkemizde 0-17 yaş çocuk nüfusu 21 milyonu geçmiş. Bu çocuklardan 6.6 milyonu yoksul. Ete, meyveye, oyuncağa, tatile hasret büyümeye çalışıyorlar. 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 24.9. Yani 500 bine yakın çocuk çeşitli iş kollarında çalıştırılıyor. Acaba yönetim kadrosu son 10 yılda çalışırken ölen genç ve çocuk işçi sayısının 742 olduğunu biliyor mu?
Ya da öğretmensiz okullardaki öğrencilerin umutsuz bakışları, okulsuz öğretmenlerin ruh halleri, mutsuz, isteksiz, yorgun, kırgın eğitim ordusunun beklentileri, öğretmen atamalarındaki yanlı ve yanlış uygulamalar MEB’i ne kadar ilgilendiriyor?
Atatürk’e mektup yazan Cenk Başar Ünal diyor ki: “Yüce Atam! Sen hep bizi korudun, bitkileri, hayvanları sevdin ve korudun. Artık çevremiz çok kirli, ağaçları kesenlere, ava çıkanlara, çevreyi kirletenlere ceza verir misin? Bunlar benim isteklerim. Sende benden bir şey istiyorsan, söyle hemen yaparım” Bu özlü mektupta yazılanlar başta Çevre Bakanı olmak üzere yönetimin ilgi alanına giriyor mu?
Minnet ve teşekkür notu: Tam da burada okurlarımın hoşgörüsüne sığınarak ilerlersem; Her kademede görev yaptığım okullarda öğrencilerimi etkiledim mi bilmiyorum ama benim her kademede etkilendiğim ve rol model aldığım çok öğretmenim oldu. Onlar bilgileriyle, deneyimleriyle yolumu açtılar, bilmediğim soruların yanıtına, çözemediğim sorunların çözümüne yardımcı oldular. Yıllar sonra bile hepsini hatırlıyorum, hiç birini unutmuyorum, tümünü minnetle selamlıyorum…
Dilek ve kutlama notu: “Çocukluğumuz mu güzeldi? Çocukken mi güzeldik?” sorusuna yanıt aradığım bugünlerde önümüze çağlar boyu ufuk açan, bize mutlu ve güven dolu bir geçmiş yaşatan, ömrünün en güzel yıllarını savaş meydanlarında ölümü göze alarak geçiren ve 57 yaşında göçüp giden Büyük Atatürk’ü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir kez daha özlemle anıyorum. O’nun ülkemiz için kurduğu çağdaş uygarlık hayallerinin gerçekleşeceği günlerin umuduyla “Küçük hanımların ve küçük beylerin” büyük bayramını kutluyorum…
Hatırlatma notu: Bazı parantezler açılır ve kapanır. Ama bazı parantezler vardır ki açılır ve bir daha asla kapanmaz. Büyük Atatürk kapanmayan, kapanmayacak olan bir parantezdir. O yüz akımızdır, açtığı ışıklı yol umudumuz, onurumuz ve güvencemizdir. Onun her konuda ve her zaman diliminde bize söyleyecek sözü vardır. Çünkü vatandır, ülkedir, topraktır, bayraktır, özgürlüktür, eşitliktir, çağdaşlıktır, kadın haklarıdır, laikliktir. Adı geçtiğinde duygulanmaktır, adı anılmayınca burun direğinin sızlamasıdır. Sadece yüreğimizde değil, evlerimizin duvarlarındadır? Yıllardır hep O’nu konuşur, O’nu anlatır, okudukça anlar, cehaletimizi azaltır, cesaretimizi artırırız. Bu parantez kapanır mı? Kapanabilir mi? Ya da kimin gücü yeter? Nokta…