Bugünkü Yazım Kadınlardan Söz Eder!
Kadın temalı kitaplarımı yazarken; Bana yüreğini açan, hepsinden hayata dair çok şey öğrendiğim, bilgi olarak çoğaldığım, çevre olarak zenginleştiğim, kadınları ve “Hayata kazıyarak başladım, pişerek ve bedel ödeyerek sürdürüyorum!” diyen kadının yürek yakan sözlerini unutamadım…
Adalet Bakanı demiş ki "hâkim ve savcıların yüzde 38’i kadındır." Keşke bu oran çok daha fazla olsaydı diye iç geçirip; Fransa ve İtalya’dan 11 yıl, Romanya’dan 12 yıl, Bulgaristan’dan 13 yıl, Belçika’dan 14 yıl, İsviçre’den 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren Büyük Atatürk’ü minnetle, hasretle anıyorum.
Cumhuriyetin temelinde kadınlara verilen bu cesaretin harcı vardır diyerek, toplumun geleneksel sınırlarını zorlayarak vatan savunmasında ön saflarda yer alan Kara Fatma’ları, Şerife Bacıları ve Nene Hatunları selamlıyorum…
Onlar toplumsal yapıyı değiştiren, gelecek kuşaklara eşitlik ve bağımsızlık mirası bırakan, cumhuriyetin inşasında büyük rol oynayan öncü kadınlardı. O nedenledir ki kadının mücadelesi cephenin arkası değil tam da ortasıdır diyerek bu bölümü noktalıyorum.
Hikâyeleri ayrı, mücadeleleri ve başarıları aynı kadınlar…
Kadın temalı kitaplarımı yazarken; Bana yüreğini açan, hepsinden hayata dair çok şey öğrendiğim, bilgi olarak çoğaldığım, çevre olarak zenginleştiğim, kadınları ve “Hayata kazıyarak başladım, pişerek ve bedel ödeyerek sürdürüyorum!” diyen kadının yürek yakan sözlerini unutamadım…
Kararlı, tutarlı, yürekli, ödünsüz, sınamak, denemek, test etmek adına adımlar atan, yaşadıkları acılar yüzünün derin çizgilerine ve saçının ağaran her teline yansıyan, “Bazen dışarıda olsanız bile hapishaneyi içinizde taşıyorsunuz!” diyen, “Yıllardır; ‘Hangisine hoş geldin/ hangisine güle güle diyeyim/ Al gözlerimden yangınlarını gözlerimden/ yoruldum gideyim!‘ şeklindeki A. Kadri. Ergin dizeleri dilimden düşmüyor“ diyen kadını unutamadım…
Deyim yerinde ise gözümüzün önünde olanları gözümüzün içine sokanlara dair, duygusal yüklerimizi her geçen gün artıranlara dair pek çok sözümüzün olduğu, olması gerektiği günümüzde; Biz kadınların bize biçilen görevlere eve diyerek değil, ancak inandığımız değerlerin izinden yürürsek kazanırız şeklindeki yaşam dersini unutamadım…
Duygusal yüklerden geriye kalanlara bakınca; Koskoca bir “neden?” ve “değdi mi?” sorularının arttığını, bir gerilimden ötekine geçerken, başlık için çok düşünmeme gerek kalmadığını, hayatın gerçeğiyle ve bize dayatılanlarla yüzleştikçe geriye nelerin kaldığını, başı da tedirginlik, endişe, öfke, isyan, boğazımıza düğümlenen koskoca bir yumru ve tutulan soluklar olduğunu unutamadım…
Yiyip içemeyen, giyip gezemeyen, ısınıp barınamayan, özetle yaşayamayan kadınların korkacak ve gidecek neyinin kaldığını, neden korksun ya da nereye gitsin sorularının hep havada asılı kaldığını unutamadım…
Acılı ve acıklı hayatlarında çaresiz, ümitsiz, yaralı ruhlu kadınlara bakınca; Bazen kabuk bağlayan, bazen kanayıp duran yaraların varlığının arttığı gerçeğini, hep konuşan, her şeye konuşan, çok kalın ve yüksek duvarlar ören, duygusal yükleri artıran, keşke, acaba, ama demeden yüklenilen hayatı çekilmez kılan, içsel yolculuğumuzda baharı kışa döndüren çıkışları unutamadım…
Ömrü; “Sus, konuşma, gülme, duyma, okuma, sağa sola bakma!” komutlarıyla geçen kadınları! Kanat çırpmaya kalktıkça içinde fırtınalar kopan kadınları! Hayalleri, düşleri gerçekleşmeyen, kendi sesini, kendi nefesini duyamayan, yalnız, çok yalnız kadınları! Hayatı yaşamadan ve yaşlanmadan savrulup giden kadınları! Acılı ve acıklı yaşamlarında çaresiz, ümitsiz, yaralı ruhlarıyla baş etmeye çalışan kadınları! İstediğini yapamadan, ne istediğini bilemeden, kederine ve kaderine boyun eğen kadınları unutamadım…
“Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu hatırlatan dinamik tutan konuşma ve açıklamalara ihtiyacımız var!” diyen kadınları! “Sıkı çalışan, detaylı incelemeler yapan, önerileri dikkate alan, itirazları değerlendiren yöneticilere ihtiyacımız var!” diyen hemcinslerimi, “Her yandan ve her yönden zordayız, dardayız. Daha fazla hayal kırıklığı biriktirmeyelim!” diyenleri unutamadım…
Zamlar ve ekonomik kriz en çok da kadınları etkiliyor…
"Ekonomik kriz kadın girişimcileri sert etkiliyor, 147 bin kadın girişimciden 20 bini şirketini kapattı" haberini duyunca! Hız kesmeden devam eden şiddetin, emeği var, adı yok olan kadınları hedef aldığını, ezber bozan, gündem değiştiren açıklama ve açılımların kimyamızı bozduğunu bir kez daha hatırladım…
Başlıktaki aslında soru değil ama yine de güvendiğim, aklına, mantığına, düşüncelerine değer verdiğim okurlarıma sormak isterim. Biz erkekler için değerli miyiz, önemli miyiz, gerekli miyiz? Bu arada haklısınız konuyu çok uzattım ama ne der atalarımız; “Dertli söyleyen olur!” derhal konuya dönüyorum. Bıçak sırtı günlerden geçerken toplumsal depresyon her gün biraz daha tetiklenirken umut fidanları eken kişi ve kurumlara çok ihtiyacımız olduğunu, özenle ve önemle altını çizdiğim bir başka hususu da yazmadan geçemeyeceğimi, kültürel kimliğimizde temel sütun olan; sanata, kültüre, edebiyata çok gereksinim duyduğumuzu bir kez daha anladım…
Kadın cinayetlerinin çokluğuna bakınca da; Yetkililerce ve kendini egemen sayanlarca hükmün çoktan verildiğini, yol haritasının baştan çizildiğini, ön hazırlıkların yapıldığını, bazen ailenin bile onayının alındığını, özetle kılıfın biçilip, kefenin dikildiğini, geriye de o ya da bu şekilde toprağı boylamak kaldığını üzülerek hissettim…
Oysa Cumhuriyet; Kız çocuklarını okutan, kadınla erkeği eşitleyen, Anadolu insanının eğitimi için Köy Enstitüleri, Millet Mektepleri, Halk Odaları açan, ekonomik, bilimsel, sanatsal özgürlüğün temellerin atan adımlardı.
Yine Cumhuriyet! Kalemlerini sıraların üstüne bırakıp savaş meydanlarına koşan gençlerin, tarlasını sabanını bırakıp kılıç kuşanan köylülerin! Bebesini sırtına bağlayıp karargâha erzak taşıyan kadınların! Hayallerini, umutlarını bırakıp özgür bir ülke için savaşanların yarattığı destandı.
Özetle! Zor soru ama şunu diyebiliriz? 2025’te vergilere, harç ve cezalara gelecek olan artışlar, bol vergi, çok iş, az maaş ya da bu ortamı yaratmak yöneticilerin gücü müdür, yükü müdür bir? Bu artışlarla evi çekip çevirmekle, aşı kaynatmakla yükümlü olan kadınların işi daha da zorlaşacak demek değil midir iki?
Demem o ki: Bu yazım tam olarak içimden geçenleri yansıttı mı bilmiyorum. Ama yöneticilerden esinlenerek bugünlük “ben yaptım oldu!” desek mi?