Bilimsel verilerle pembe (!) bir tablo çizelim mi?

TBMM’de 125 vekil bu yıl hiç konuşmamış. Konuşacak ne var ki demişler herhalde! Aslında ne konuşsunlar? Ya da konuşacak ne var? Yoksulluk artıyor, enflasyon...

TBMM’de 125 vekil bu yıl hiç konuşmamış. Konuşacak ne var ki demişler herhalde! Aslında ne konuşsunlar? Ya da konuşacak ne var? Yoksulluk artıyor, enflasyon ve pahalılık dinmiyor, sansür yasası aba altından sopa gösteriyor, dünya demokrasi endeksinde 167 ülke içinde 104. Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 139 ülke arasında 117. Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke arasında 149. Yolsuzluk Algısı Endeksinde 96. Sefalet Endeksinde 1. sırada olan bir ülke için ne konuşsunlar? Ya da kime ne desinler? En iyisi susup oturmak, ne demiş eskiler; “dertsiz aşım ağrısız başım!”

İyisi mi onlar susa dursun, biz yaza duralım!

Artık ülkemizde parayla tez yazdırmanın maliyeti sabitlendi. Toplam 9 bin 400 TL’yi bulup veren tezini yazdırıyor. Bitmedi. Kredi kartına ister tek çekim, ister taksit seçeneği sunularak jüriden geçme garantisi de veriliyor. Bunun adı bilimde çağ atlamak, akademide destan yazmak değilse nedir?

Gıda fiyat artışı yüzde 177.5 a dayanmış, ekmek, un, bulgur, makarna gibi dar gelirlinin gıdası yüzde 184, süt ve süt ürünleri yüzde 150, meyve fiyatları yüzde 229, bakliyat yüzde 130, sebze yüzde 389, et- balık yüzde 110, yağ yüzde 98 artmış. Kendini nimetten sayanların listesine maydanoz da katılarak rekor kırmış. Gel de yemek ye veya yemek yap, ya da yutkunmadan sofraya otur!

Gelelim TOGG’a…

Sosyal konut müjdesinden arsa-işyeri projelerine, elektrikli araçtan düşük faizli kredilere uzanan vizyon belgesinin adına seçim vaadi mi denir? Seçim yatırımı mı denir? Geçici imaj çalışması mı denir? Bilinmez ve hikmetinden sual olunmaz! Bilinen o ki entegrasyon ve elektrik motoru Alman, Tasarım İtalyan, akü Çin, Şasi sistemi İngiliz olan ve 50 bin dolara satılacak TOGG’un bizim olmasını alkışlayacağız…

Bildiğini okuyan, meydan okuyan, milletin canına okuyan ama kitap okumayanlar! Gergin ve boğucu bir hava yaratanlar, “Avrupa’da raflar boş diyenler! “Orada raflar boş, bizde mideler!” cevabını duymayanlar! Kucaklaşma varken, kucaklama varken kutuplaştırmadan medet umanlar, fay hatlarını körüklemeyi, sinir uçlarına dokunmayı adeta son yılların siyasi modası sayanlar! Dağ taş, bağ bahçe, sokak mahalle, hane kahve somurtup oturan halka umut olamayanlar!

İktidarı emanet olarak değil ganimet olarak görenler, parası olana, madencilere zenginlere vatan toprağını peşkeş çekenler, 5 yıldızlı otel için, rant için ormanları bitirenler, yazlık kışlık saraylar için ağaçları kesenler, dağları, doğayı, yeşili kurutanlar! Kadına bakışı, insana, gençliğe, çalışma hayatına, eğitime, sanayiye, çevreye, doğaya, yeşile bakışı belli, yanlı ve yanlış olanlar!

Keşke biraz da yangın yerine dönen mutfağa zaman ayırsanız, azıcık dizginlenemeyen enflasyona baksanız, sadece maydanozun yüzde 253 arttığını görseniz! Nasıl olur acep?

Pembe tabloda eğitim kurumları da var…

Ülkemizin en seçkin yükseköğretim kurumlarından olan Boğaziçi Üniversitesi’nin başına getirilenler, ardı arkası kesilmeyen akademisyen kıyımı! Yeni kadro atamalarında yapılan usulsüzlükler, okuldan uzaklaştırılan öğretim üyeleri vb! Tüm bunlar neye mi neden oluyor? Marka değeri olan kurumsal yapılar yara alıyor, yıpranıyor, olan da ülkenin yarınlarına ve gözbebeğimiz gençlerin hayallerine oluyor. Yetmez mi?

Gün geçmiyor ki yeni bir haberle toplumun sinir uçlarına dokunulmasın!

Kentsel dönüşümü konut sahiplerini döverek dönüşüme dönüştürenler! Bunun adı yıkım ve acının görseli olan kentsel dönüşüm mü? Dövüşerek, döverek dönüşüm mü? Anlatılsa iyi olur.

Keyfi bariyerler oluşturarak konserleri iptal edenler, festivalleri yasaklayarak gençlerin bu tür etkinliklere gitmesini engellemeye çalışanlar! Nedeni açıklansa iyi olur.

“Enflasyonun belini kıracağız!” şeklinde son derece bilimsel açıklamalar yapanlar! O bel ne zaman kırılacak? Tarih verilse ne iyi olur.

Bunca örnekten sonra gelmek istediğim yer şu; Vaatler silsilesi hayata geçmeyince korku ve baskı körükleniyor. Çok farklı acılarla, çok farklı sorunlarla boğuşanların, hep içe işleyen, hep kanayan ve fakat hiç kabuk tutmayan yaraları sarılamıyor. Ve J. J Rousseau yıllar öncesinden; “Bir ülkeyi aydınlatmak, yönetmekten zordur!” diye haykırıyor…

Bu söz başka bir anlam yüklemeye yer vermeyecek kadar net ve açık değil mi?

Etiketler
Yoksulluk