Ankara-Şam Zirvesi 2023’ün ikinci yarısında

Suriye’de mevcut rejim dışında Rusya, İran, Türkiye, ABD, PYD-YPG/PKK, ÖSO ve birtakım radikal İslamcı grupların askeri gücü konuşlanmış durumda. Suriye’nin fiilen toprak ve siyasi birliğinin sağlanması çok zor gözüküyor. Bu sağlanabilirse Şam ve Ankara’nın lehine bir gelişme olacak.

Türkiye ile Suriye arasında bahar havası vardı bir zamanlar. Cumhurbaşkanı Sezer, Suriye’yi ziyaret etmiş, Adana Mutabakatı imzalanmıştı. Şam yönetimince Suriye’de varlığı hiçbir zaman teyit edilmeyen PKK ve başındaki Öcalan aynı Şam yönetimince Suriye’den çıkarılmıştı!

Bu bahar havası 2002’de AK Parti’nin işbaşına gelmesiyle de sürüyordu. Dışişleri bakanları Yakış, Gül, Babacan döneminde ikili ilişkiler karşılıklı adımlarla sürerken Başbakan Erdoğan da 2011’e kadar bu tabloyu en üst düzeyde tamamlıyor; Esad ile hatta eşli olarak bir araya geliyor ve samimi görüntüler veriyordu (Ta ki Erdoğan’ın BOP eş başkanlığına heveslenip ABD’nin kayığına binmesine kadar!..).

ESAD’I ENDİŞELİ GÖRMÜŞTÜM

Öyle ki, iki devlet yurttaşlarının ziyaretlerine vize bile kaldırıldı. Hatta bu vesileyle WOW Otel’de Başbakan R. Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın katılımıyla düzenlenen bir iftar yemeğinde Esad’la tanışma imkanı da oldu. “Erdoğan uzun ama siz bayağı uzunsunuz,” diye de takıldım kendisine. Gülümseyerek karşılık verdi. O arada dikkat ettim, Esad endişeliydi. Yüzünde sevinç yalımı yerine endişeli bir ifade vardı (Yemeğe daveti kaçırmak istemedim, çünkü gelişmeleri kuşkuyla izliyordum ve yakından bir gözlem fikir verici olacaktı). Nitekim tez muhabbet tez ayrılık getirdi. Hem de ne ayrılık! Yanılmamıştım.

ERDOĞAN SÜRECİ OKUYAMADI VE MANİPLE EDİLDİ

Erdoğan, ABD’nin “yeni emperyalist” yönelimini kavrayamamış ve o yönelimden payına düşeni almak istemişti aklı sıra… Suriye’yi de domino etkisiyle düşer sanmıştı. Ne ABD’nin gerçek niyetinin Suriye’deki petrollere çökmek ve Kürtlerin hamiliğine soyunarak kontrolünde uydu şehir devletleri kurmak olduğunu ne de Suriye rejiminin Rusya Federasyonu ile stratejik askeri anlaşması olduğunu hesaba katabilmişti. Bu kadar öngörüsüzlük olabilirdi ancak ama bir zamanlar iç içe geçtiği, ipleri ABD’de olan önce cemaat (15 Temmuz sonrasında FETÖ terör örgütü) yönlendiriciliği ağır basıyordu demek ki…

CHP’NİN UYARILARI KAR ETMEDİ

Nitekim olanlar oldu. Erdoğan’ın başında olduğu AK Parti hükümeti Suriye iç savaşında taraf olmayı seçti. ÖSO’yu organize ederek eğitti ve donattı. O süreçte, 2011 başlarındaki bu gelişmelerin hemen ardından CHP’nin uyarıları kar etmedi. Dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı ve sonra TBMM Dışişleri Komisyonu CHP Grubu Sözcüsü Osman Korutürk’ün akıl dolu uyarılarına mecliste AK Parti Grubu da kulak veriyordu ama o cenahta bir kişinin dediği oluyordu ve ona da kimse çıkıp bir şey diyemiyordu! O dönemde Korutürk’ün danışmanıydım ve Suriye meselesini bütün katmanlarıyla çok yakından izliyordum. Korutürk’ün tarihi uyarılarını kulak arkası eden hükümet maalesef Türkiye’yi büyük bir batağın içine çekti. Bendeniz de kaleme aldığım onlarca yazıda hükümeti uyarmak, son derece yanlış Suriye politikasının ulusal çıkarlarımıza aykırı boyutlarına dikkat çekmek için çaba harcadım.

AK PARTİ’NİN YANLIŞ VE ULUSAL ÇIKARLARA AYKIRI SURİYE POLİTİKASI TÜRKİYE’YE NELER KAYBETTİRDİ?

Bakın yaklaşık 11 yıldır Ankara’nın AK Parti hükümeti eliyle Suriye’de yaşanan iç savaşa taraf olması yüzünden Türkiye’miz neler kaybetti:

1)Türkiye’nin güneyinde Suriye ile çok uzun bir sınırımız var ve bu sınır delik deşik oldu. Kimin girip çıktığı belli değil. İstiklal bombacıları bile bu sınırdan içeri girdiler! Türkiye’nin bu sınırında çok büyük bir güvenlik açığı oluştu. Oysa 2011’e kadar Türkiye’nin güvenlik duvarı Suriye’nin güneyinden başlıyordu. Şimdi ise Urfa, Kilis, Gaziantep, Hatay’dan başlıyor.

2)Güneyimizde ABD kontrolünde oluşan ve ABD’nin eğitip donattığı YPG-PYD/PKK’nın yönetiminde olduğu gözüken aparatlar ileride bir “garnizon devlet” olarak sadece Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini bozmakla kalmadı, Türkiye için tehdit unsuru haline geldi (Oysa Türkiye, Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini savunduğunu ifade ediyor).

3)Türkiye, ABD-YPG-PYD/PKK’nın yekpare bir toprağa ulaşarak Akdeniz’e açılmasını önlemek için üç büyük askeri harekat yapmak zorunda kaldı ve bu uğurda yüzlerce şehit verdi. Ayrıca onca askeri harekatın bir maliyeti var ve buna katlanmak zorunda kaldık.

4)Suriye’ye yönelik ulusal çıkarlarımıza aykırı politikanın sonucunda topraklarımıza “misafir” akını başladı ve şimdi sayısının 5 milyon civarında olduğu dile getiriliyor. Bu kadar misafirin maddi ve manevi yükü, maliyeti Türkiye’nin belini büktü.

5)Suriye ile Adana Mutabakatı zemininde ekonomik ilişkiler Türkiye’nin lehine bir şekilde ilerliyordu ve Şam’ın ithalatı büyük ölçüde Türkiye’dendi, çarşı-pazar Türk menşeli ürünlerden geçilmiyordu. Suriye politikası ihracata da darbe vurdu.

6)Türkiye, izlediği Suriye politikası (ve akabinde Mısır politikası) nedeniyle Doğu Akdeniz’deki etkinliğini zayıflatmış oldu. Sıklet merkezi Mısır-Suriye-Yunanistan- İsrail-Kıbrıs Rum Yönetimi eksenine kaydı. Diplomatik açmazlarla karşı karşıya kaldık.

7) Süleyman Şah Türbesi’nin olduğu Türkiye toprağından çekilmek zorunda kaldık! Türbe de yer değiştirdi!

Suriye’de AK Parti hükümetlerinin izlediği ve yedi ana maddede sıraladığım kayıplarımıza daha pek çok kayıp eklenebilir.

ERDOĞAN’IN SEÇİME DÖNÜK SURİYE AÇILIMI VE ESAD’IN TAVRI

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir neyin olamayacağını görmüşe benziyor. Ve neyin olabileceğine bakıyor gözüküyor.

Peki Erdoğan’ın “değerli yalnızlık” hayalperestliğinden çıkmaya çalışması aklın başa gelmesiyle mi ilgili, yoksa seçim sath-ı mailine giren Türkiye’deki iktidarını sürdürme gayretinin sonucu mu? Meselenin Suriye ile ilgili boyutuna baktığımızda gördüğümüz tablo şu: “Esad”, “Esed” olmuştu, şimdi yeniden “Esad” olma yolunda!... Ankara, geçen yılın başlarından itibaren istihbari düzeyde etkin temas kurdu Şam yönetimi ile. Bu temaslar geçen yılın ortalarından itibaren arttı ve içerik kazanmaya başladı. Nitekim Moskova’da Rusya’nın “ağabey” kanatları altında Ankara ve Şam savunma bakanları düzeyinde bir araya geldi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da mevkidaşı ile yakında temas kurma arzusunu ortaya koyuyor. Hatta Erdoğan bile uluslararası bir platformda Esad ile karşılaşma ve fotoğraf verme arzusunu ortaya koydu. Fakat bu noktada Şam yönetimi çabuk adımlar atmaya sıcak bakmıyor. Bunun iki nedeni var: 1) Sütten ağzı yanan üfleyerek yer. 2)Esad, Erdoğan’ın seçimde işine yarayacağı kaygısıyla temasları oldukça temkinli, düşük düzeyde ve kontrollü sürdürmek istiyor. “Hele bir Türkiye’deki seçim geçsin, yeni bir cumhurbaşkanı ile mi, yoksa Erdoğan ile mi masaya oturmam gerekecek?” sorusunu soruyor kendine ve önünü görmek istiyor. Kanaatim o ki, Esad, seçim öncesinde asla Erdoğan ile fotoğraf vermeyecek. Ankara-Şam arasındaki normalleşme adımlarının yeni cumhurbaşkanına, bugünün muhalefetine kalma ihtimali yüksek. Ancak Türkiye’deki seçimin sonucunun ne olursa olsun 2023’ün ikinci yarısında Şam-Ankara arasına en üst düzeyde temas olacağını belirtmek kehanet olmaz.

ANKARA-ŞAM MASASI MOSKOVA’SIZ KURULMAYACAK

Fakat ne var ki, Esad kiminle masaya oturursa otursun o masa da Putin de olacak. Yani, Rusya’sız Türkiye-Suriye zirvesi olmayacak. Erdoğan’ın Türkiye’yi düşürdüğü durum bu! Suriye ile baş başa iken şimdi aranda bir “arabulucu” var. Ankara-Şam kafa kafaya verip ABD’yi ve kara gücünü bölgede etkisizleştirse bile Suriye’deki Kürtlerin hamisi olarak Rusya devrede kalacak. Tablo bu.

Suriye’de mevcut rejim dışında Rusya, İran, Türkiye, ABD, PYD-YPG/PKK, ÖSO ve birtakım radikal İslamcı grupların askeri gücü konuşlanmış durumda. Suriye’nin fiilen toprak ve siyasi birliğinin sağlanması çok zor gözüküyor. Bu sağlanabilirse Şam ve Ankara’nın lehine bir gelişme olacak.

Suriye meselesine önümüzdeki hafta içinde ikinci bir yazıyla devam edeceğim.

Etiketler
PKK YPG Rusya Ankara