Fatih Altaylı: Çinliler, Türkiye'yi Cüneyt Çakır'dan kurtarsın!

Fatih Altaylı, Bloomberg HT'de yayınlanan Spor Saati programında spor gündeminde yaşanan olayları değerlendirdi.

Fatih Altaylı: Çinliler, Türkiye'yi Cüneyt Çakır'dan kurtarsın!

Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda altın madalya kazanan Ramil Guliyev'le ilgili konuşan Altaylı, "Ramil Guliyev'de heyecanlandım. Şu andaki en iyi beyaz atlet. Yetenek olacak. 100 bin sporcuyu koşturacaksın. 5 senede bir ihtimal biri üstün yetenekli çıkacak. Sonrasında bunları doğru antrenman ve doğru beslenme, doğru eğitim ve doğru aile ve bunun üzerine muazzam bir spor disiplini olmalı. Kürsüye çıktığını gördüğümüz sporcunun arkasında ölümüne bir çalışma var. Hiç kimse 'Ben atlet doğdum, şampiyon oldum' diyerek kolay kolay şampiyon olamaz. Belki bazı Afrika ülkelerinde genetik faktör nedeniyle başarılı olanlar vardır. Bir sporcu, muazzam bir emek demektir. Annesi, babası, her gün antrenmana taşıyacaklar... Biri ona kendisini adayacak. Antrenörleri ona inanacak, güvenecek. Buna uygun hekimler, doktorlar olacak. Baştan aşağı bir çaba bu. O baktığın tek bir sporcunun arkasında aslında koca bir organizasyon var. Bazen 5 kişi, bazen 15 kişi ve bir ülkenin spora bakış açısı var. Bunlar olduğu zaman oluyor. Bizde '1 sene sonra şampiyon olacaksın' deseler, o çocuk çalışır ancak '15 sene, 20 sene hayatını buna adayacaksın ve sonra dünya şampiyonu olacaksın' denilince, olmuyor. Bu uzun vadeli işler bizde çok yürümüyor. Çünkü böyle bir organizasyon yapımız, böyle bir kafa yapımız yok galiba bizim.

Futbolcu olmak o denli bir çalışma gerektirmiyor. Zaten o denli çalıştığın zaman Ronaldo, Messi oluyorsun. Yetenekli olanlar vardır. Mesele Sergen... Bana sorarsan dünyanın gelmiş geçmiş en yetenekli futbolcularından biridir. Zidane ne ise Sergen'in ondan farkı yoktur. Ama Zidane çalışanı, Sergen çalışmayanı. Ama çalışmadan bile büyük futbolcu oldu Sergen. Çalışsa demek ki neler olacak. Bugün muhtemelen Maradona, Pele, Zidane bilmem neler sayılırken, arada Sergen de sayılacaktı" dedi.

Fatih Kuşçu'nun 'Çalışmayan Sergen midir? Yoksa Sergen'i çalıştırmayan sistem midir?' sorusuna şöyle cevap verdi:

"Bunlar kültürel kodlamalardır. Sergen doğduğu andan itibaren içinde yaşadığı toplumda çalışmakla bir yere gelinebileceğine ilişkin bir kodlaması yok bu toplumun. O kodlama spor için de geçerli, iş dünyası için de geçerli, profesyonel hayat için de geçerli... Mesela profesyonel hayatta çalışmadan yalakalık yaparak bir yerlere varabilirsiniz. Ancak sporda böyle değil. Diyelim senin amcan IAAF'ın başkanı. Sana büyük torpiller de yaptı. Piste çıktığın zaman amcan yok yanında. Halan yok, teyzen yok, baban yok. O yüzden de olmuyor."

"ÇİNLİLER, TÜRKİYE'Yİ CÜNEYT ÇAKIR'DAN KURTARSIN"

Fatih Altaylı, Cüneyt Çakır'ın Çaykur Rizespor - Kasımpaşa maçındaki kararıyla ilgili şunları söyledi:

"Ben maçın tamamını izlemedim. Ben sadece haklı çıkmanın haklı gururunu yaşıyorum. VAR, Türkiye'de işleri çözmez. Yine VAR'a bakacak olan hakemler de bu yok olan hakemler dedim bu hafta. İki hatta üç tane VAR rezaleti yaşadık.

Kasımpaşa'nın attığı ve VAR nedeniyle iptal edilen gol, buz gibi gol. VAR'da görünmüyor mu net bir şekilde? Bu Cüneyt Çakır hasta bir adam. Aynısını Dünya Kupası'nda yaptı, döndü burada yaptı. Yani tipine baktığın zaman, vücut yapısı rahatsız bir insan tipi. Ve kardeşim, hatalı çalmışsın. Düzeltin işte. Ne var bunda? En baba hakemler bile düzeltmediler mi VAR kararlarıyla. Bu inandım inat, bilmem nerem iki kanat... Herkes görüyor, bu 'Devam' diyor, kararında ısrar ediyor. Boncuğun mu dökülür? Sen kimsin? 'VAR'a gerek yok' diyerek çıksaydın o zaman madem bu kadar dört yıldızlı dünya çapında hakemsin.

Çinliler'den rica ediyorum; bu adama para veriyorlarmış 5 milyon euro, gelsin Çin'de maç yönetsin diye. Allah aşkına kabul etmediyse 6-7 yapsınlar, Türkiye'yi bu adamdan kurtarsınlar. Hakikaten kurtarsınlar. Bunun hakemlikle alakası yok. Bunun kişilik bozukluğuyla alakası var, yemin ediyorum sana. Bir insan göz göre göre hatasında ısrar ediyorsa ve bunu Dünya Kupası'nda da Türkiye Ligi'nde de yapacaksa eğer VAR'a da yazık. VAR'a daha ilk haftadan ilk maçında ilk dakikasından tartışmalı hale getiren, bu beyefendi. Böyle bir şey olabilir mi? Sen kimsin? Bir de işin vahim tarafı, bunun etrafında bir yalaka hakem grubu oluşmuş. Hakem eskisi grubu. Başta da bizim Bülent Yavuz falan olmak üzere. Bu ne yapsa, alkışlar. Boncuk var eşele bakalım içinden başka çıkacak mı... Ayıptır.

Suratına baktığın zaman şurasına kadar kompleks olduğu belli olan bir adamdır Cüneyt Çakır. Bıraksın. Yalan söylüyor. Biliyor ki var. Onda bir rahatsızlık var. Şimdi şöyle söyleyeyim... Bilerce maç seyrediyoruz üst düzeyde. Hangisinde futbolcular bir hakemle bu kadar sorun yaşıyorlar? İngiltere'de yönetir, sorun yaşar. İspanya'da yönetir, sorun yaşar. İtalya'da yönetir, sorun yaşar. Yani futbolcular bu adamın vücut dilinden dolayı bu adama güvenmiyor. Yanlış mıyım? Bu kadar maç izliyoruz. Bunun kadar Avrupa'da yönettiği her maç tartışılan, tarafları tedirgin eden başkası var mı? Çünkü sahada bir okkalı adam duruşu yok. 'Kardeşim bu faul' der, döner gider. Bu öyle değil. Mıymıntı, kıytırık... Kılkuyruk derler ya, tam o tip.

Bu belli ki kulis, lobi falan oralarda son derece iyi. UEFA'da kurada hile oluyor da hakem atamasında hile olmuyor mu sanıyorsun? Bu belli ki bir dümenin içerisine girmiş, oradan. Yoksa bu düzeyde maç yönetecek bir adam mı bu yani? Her maçı bu kadar kavgalı, bu kadar eleştirilen bir adamın... Türkiye'de değil, Avrupa'da da eleştiriliyor. Hata yaparsın... Yan hakemin kaçırmış kardeşim, hata yaparsın... Neyse bırak bu Cüneyt Çakır'ı. Cüneyt Çakır deyince benim asabım bozuluyor yıllardan beri.

"50 BİN KİŞİ ÖNÜNDE FENERBAHÇE ALEYHİNE DE GALATASARAY ALEYHİNE DE ÇALAMAZ!"

Fatih Altaylı, Fenerbahçe'nin Bursaspor maçında kazandığı penaltıyı şöyle değerlendirdi:

Benim fikrim penaltı olmadığı yönünde. Eğer o faulse, içeridedir. Ancak verilmeyebilir. Uzatma anlarındaki pozisyon için ise bazı yerlerde kasıt aranmıyor. Eğer sen elini açtıysan, topun geçişinde şöyle duruyorsan, illa uçup vurmak gerekmiyor ki topa. Sen topun geçmesini engelleyecek şekilde kollarını, vücudundan açık tutuyorsan top sana gelirken, penaltı. Veremeyecek. O yürek yok. Şimdi şöyle söyleyeyim. Bunu Fenerbahçe - Bursaspor maçı olarak düşünme. Bunu, Real Madrid atıyorum Galatasaray maçı düşün. Real Madrid'in sahasında oynanıyor. 90+6. dakikada, diyelim ki Galatasaray o penalıyı kazanmış olsa ve gole çevirse turu geçecek. Hakem, Real Madrid aleyhine o penaltıyı verir miydi? Real Madrid'in lehine olsa ise verirdi. Bu büyük takım ve büyük seyirci karşısında ve futbol büyüğü karşısında hakemlerin evrensel tavrı bu.

Bursaspor Başkanı Ali Ay yanlış bir şey söylememiş. Galatasaray'ın stadında da olsa hiçbir hakem kolay kolay veremez. Fenerbahçe aleyhine de vermez, Beşiktaş aleyine de vermez. 90+6'da 50 bin taraftar önünde yeni bir yapılanma içerisinde olduğunu söyleyen, başkanı Ali Koç olan, 20 milyon taraftarı olan bir takıma futbol ekonomisi gereği de belki bunu vermezler. Cesaret gereği de bunu vermezler ya da cesaretsizlik gereği vermezler. Zordur bu. Ama futbol dünyasında bu bize özgü bir şey değil. Büyük takımlar, bu işe daha fazla yatırım yapan takımlar dünyanın her yerinde daha fazla kollanıyorlar. VAR sadece bizim tartışmaların boyunu değiştirecek. O VAR'a bakacak hakemler uzaydan mı gelecek? Aynı hakemler, aynı kılkuyruklar aynı ekrana bakacaklar. Bu hakemler sahada olan biteni, belki bazılarını görmedikleri için ama yüzde 90'ı gördüğü halde çalmamazlık ya da yanlış çalma yapmıyor mu? VAR'da da gördüğünü bir daha görüyor. Bunların meselesi göz bozukluğu değil ki."

"BENFICA MAÇINDA HER ŞEY OLABİLİR"

Fenerbahçe'nin Bursaspor ve Benfica maçlarıyla ilgili görüşlerini açıklayan Fatih Altaylı, "Fenerbahçe'nin bu maçta, tüm karşılaşma boyunca kötü oynadığını söylemek mümükün değil. Kötü bir maç değildi bence Bursa maçı. Fenerbahçe'de genç oyuncular tribüne bir neşe, umut verdiler mi? Yeni teknik direktörüyle lige başlamış bir takımdan biz ne bekliyoruz? 3 puanı aldı. Bunda hakemin katkısı var, VAR'ın katkısı var ama sonuçta hafta bitti. Fenerbahçe'nin kaç puanı var? En yüksek puana sahip takımın kaç puanı var? Kayıpsız. Bu, taraftarı memnun eder. Yeni yönetimi memnun eder. Teknik direktöre bir hafta daha zaman kazandırır. Şimdi kaybetseydi, tartışılmaya başlanırdı. Mehmet Topal'la Josef'le oynayacaksan biz niye getirdi bu Cocu'yu falan denirdi. Haftayı kaybederse ya da berabere kalırsa, iki hafta üst üste puan kaybederse, sıkıntı. Bu yüzden Fenerbahçe için avantajlı bir skor. Tribün genç oyunculardan memnun. Barış Alıcı'yı alkışladılar, keyif aldılar. 20-25 bin kişi ayağa kalkıp alkışladılar çocuğu. Bunlar moralli başlangıçlar.

Bir haftada euro yapmadı bu durumu. Bunu 18 yılda Aziz Yıldırım yaptı. Kulübü batırma noktasına gelince, transfer yapamadıklarından dolayı genç oyunculara yönelmek zorunda kaldılar. Genç oyunculara yönelince, o genç oyuncular da süper değil ama vasatın üzerinde bir performans sergileyince, takıma katkı sağlayınca taraftar da mutlu oldu. Bu oyuncu alındığı euro henüz bugünkü facialara gelmemişti.

Ben Elif'in ilk 11'de başlamamasına şaşırdım. Elif'in saklanması... Futbolcu saklamanın iyi olmadığını ben burada hep söyledim. Keşke bu maç aslında cuma günü oynansaydı. Açılış maçı olsaydı keşke. Salı günü maçı olan Fenerbahçe'nin bir gün daha erken oynaması çok daha iyi olurdu. Ve o zaman erken oynandığında keşke Elif Elmas da oynasaydı. Genç bir oyuncu bir haftada iki maç yapamayacaksa, 40 yaşındaki bir oyuncu da yapamaz. Niye genç oyuncu denenir? Genç oyuncunun rejenerasyon süresi daha kısa. Yorulunca bu adelelerin içerisinde laktik asit birikmesi oluyor. Mikro kanamalar oluyor falan. Bunun için maç sonrasında önlemler var. Genç oyuncu olunca vücut bu hasarı çok daha çabuk onarıyor. Yani atıyorum 35 yaşındaki futbolcuda bu bir haftada onarlıyorsa, öbüründe iki günde onarılıyor oluşan yorgunluk ve maç sırasındaki zorlamalar. Elif Elmas 3 gün arayla iki maç oynayabilmeli. Bir futbolcunun oynayarak pişmesi gerektiğini ben burada her zaman söyledim. Bir takım oynaya oynaya bir takım haline geliyor. Bir arada oynamayan takımlar takım haline gelmiyor. Şimdi bu maçı kaybetsen, Elif Elmas'la Benfica maçı da kaybetsen o zaman ne olacak? Benfica maçı bir maç. Fenerbahçe keşke 2-1 yenilseydi. Benfica maçı hala zor bir maç. Gol yemeden iki gol atmak lazım. Keşke orada bir gol atabilselerdi. 2-1 olsa daha iyiydi. Bence Cocu için Bursaspor maçı daha önemli olmalıydı.

Fenerbahçe başka bir havada şimdi. Tribünde Avrupa'ya aç 50 bin adam olacak. Muazzam bir destek olacak. Futbolcular için uzun bir aradan sonra ilk kez kendilerini yeniden Avrupa piyasasında gösterme fırsatı olacak. Her şey olabilir. Benfica'yı ilk maçta izlediğimiz zaman kötü takım değil. Fenerbahçe'yi hallaç pamuğu gibi attılar özellikle ikinci yarıda. Fenerbahçe savunması da nispeten direndi. Fazla da açık vermedi gol yemelerine rağmen. Burada da direnebilirler. 2-1 olsa ben Fenerbahçe turu atlar derdim. İki gol atıp gol yememe yine olabilir. Ama Fenerbahçe'de bakıyorum mesela iki golü kim atacak, dediğiniz zaman Benfica karşısıdna 'Şu atar' diyemiyorum. Alper Potuk mu atacak? Bursaspor maçında oynattığına göre Barış Alıcı'yı Benfica karşısında oynatmayacak gibi duruyor. Belli de olmaz." dedi.

" GOMIS EFENDİ, BİRİ SANA DAHA FAZLA PARA VERİYORSA DEFOL GİT"

Fatih Altaylı, Galatasaray'da yaşanan Gomis kriziyle ilgili şunları dile getirdi:

"Valla Gomis, geçen seneki tavrı itibariyle ahlaklı bir sporcu izlenimi verdi. Fakat Fatih Terim'in açıklamalarından sonra anlıyoruz ki bu izlenim gerçeği yansıtan bir şey değil, sadece imajmış. Şimdi siz belli bir kulüple, santrfor olarak anlaşıyorsunuz. Hani şey olsa anlarım. Gomis'i Galatasaray bir bek olarak almıştır. Bir bek için uygun görülen ücreti veriyordur. Takımdan bazı zorluklar nedeniyle teknik direktör ona 'Oğlum sen beksin ama bu sezon santrfor olarak oynayacaksın' demiş, o da santrforluğu çok benimsemiş ve bir sezonda 27 gol atmıştır. Döner der ki 'Hocam, beni bek diye aldınız. Bana senede bir beke verilecek olan iki milyon euro'yu verdiniz. Ben santrfor oynadım ve 27 gol attım. Daha ne yapayım? Siz de bana bir kıyak yapın' der ve bu makuldür. Fakat Gomis denen, 'alçak' diyeceğim kusura bakmasın Gomis denen alçak santrfor olarak anlıyorsun bu herifle. Santrforun işi ne? Balık mı tutmak? Gol atmak. Ayrıca da anlaşmanda gol başına ayrı para, asist başına ayrı para, galibiyet başına ayrı para ve şampiyonluk başına ayrı para gibi bir sürü bonus var. Ve sen sezon boyunca bu performansınla zaten 7 milyon euro para almışsın. Bu bonuslar bu sene de geçerli. Şimdi sen işini yaptın diye, şimdi bir gazete diyor ki 'Abi gel bizde yaz. Sana 250 bin dolar transfer parası, ayda da 50 bin lira maaş vereyim' diyor. Ben de gidiyorum yazmaya başlıyorum. Bir ay sonra çok okunan yazar haline geliyorum. Diyorum ki 'Ben kelime başına para isterim, kelime başına da ayrıca 100 lira isterim' diyorum. 'Oğlum sen manyak mısın?' derler bana. 'Biz seni yaz diye aldık. Otur diye almadık ki' derler. 'Kelime başına 100 lira vermediniz, o zaman ben yazılarımı çok kısa tutarım...' Böyle bir şey olmaz. Gomis efendi biri sana daha fazla para veriyorsa, defol git. Bonservis bedelin belli, serbest kalma bedeli belli. Defol git, nereye gidiyorsan. Hem talibin yok hem de ben bunları kıstırdım, ne istersem alırım. Kulüp açıklama yaptı dedi ki: Parayı getiren herkes alır. Serbest kalma maddesini işlettiğin zaman zaten kulübün söz hakkı yok. Birisi parayı getiriyor, masada açıyorsun, sayıyorsun 7.5 milyon euro, tamam al. Kulübün reddetme hakkı yok. Demek ki kimse bu parayı getirmiyor. Getirmiyorsa, sen de otur oturduğun yerde. Çık topunu oyna. Bunlar biraz da zaafiyetler, yönetim zaafiyetleri. Zannederim Abdurrahim Albayrak üzerine fazla yük bindiği için biraz futbol takımıyla olan eski münasebetinin dışında kaldı herhalde. Yoksa Abdurrahim'in olduğu kulüpte bunlar olmaz. Abdurrahim onu bir şekilde hallederdi.

Menajer dediğin komisyoncudur sonuç olarak. O orada kendi ücretine bakar. Bu işleri köpürtmeyi severler. Bunlar da çoluk çocuk oldukları ve akılları havada olduğu içni hele de bu Afrikalı futbolcularda bu işler iyice garip hale geldiği için menajerler bunları parmağında oynatıyorlar.

Bu sene Galatasaray şampiyon olursa Gomis'in alacağı para 56.8 milyon TL bugünün parasıyla. Galatasaray'ın tribün gelirinin neredeyse tamamına yakınını alacak. Tribün geliri 80 milyon TL. Oynamayacaksa ayrılsın. 'Ben oynamam, ben küstüm' diyen birine Galatasaray'ın ihtiyacı yok. Bu giderse başka biri alınır. Gomis bonservis bedeliyle giderse, alma hakkın var. Şu anda öyle bir olmadığı için oyuncu çıkaramadığın için denkleştiremiyorsun.

Bir kulüp başkanının taraftarlar yemeğinde ne işi var? Bunu sadece Mustafa Cengiz için söylemiyorum. Ali Koç için de aynı şey geçerli. Başkan taraftarlarla neden toplantı yapar? Neden taraftarlar derneğine gidip konuşma yapar? Ne işin var senin orada? Ben kulüp başkanı olacacağım, taraftarlar derneğine gideceğim. Haydi canım. Taraftarı aşağıladığımdan değil. Taraftar başımızın tacı. 'Köylü milletin efendisidir' demiş Atatürk. Ama nerede, köyünde. Orada üretimin bir parçası olarak çok saygıdeğer bir iş yapıyor ama gelip de kahvede oyun oynuyorsa, aynı şeyi diyemezsin. Taraftar her kulübün önemli bir parçası. Ama bir başkan gidip de orada hesap vermez. Başkanın hesap vereceği yer bellidir.

Gomis'in akıbeti belirsiz olduğu için bir şey demek mümkün değil ancak Gomis gidecekse Galatasaray'ın acil bir santrfora ihtiyacı var. Eren Derdiyok'la bizim biraz derdimiz olur çünkü Eren orayı dolduramıyor açıkçası. Son maçta izledin mi bilmiyorum. Sahada varlığı ile yokluğu arasında çok fazla bir fark yoktu. Doğrı düzgün top kapmıyor. Doğru düzgün pres yapmıyor. Çakılı santrfor oynayamıyor.

Bir ülkede bu tür ekonomik krizlerde gelirleri TL giderler döviz cinsi olan bütün şirketler zora girer. Bu şirketlerinde gelirlerin büyük bölümü Avrupa'da maç yapmıyorsa TL, televizyondan fikslenmiş bir kur üzerinden TL alıyorlar. Bu da bugünkü reel kurun yarısı. Galatasaray naklen yayın gelirinden 60 milyon dolar aldığı zaman bu aslında bugünkü kurla hesaplandığı zaman 30 milyon dolar oluyor.

Diyeceksin ki böyle yayıncı kuruluş mu olur? Yarın ihaleye çıksan bu parayı da bulamazsın ben söyleyeyim sana. Hani başka birisi de yok ki. O yüzden söyleyeceğin bir şey de kalmıyor."

"BEŞİKTAŞ YÖNETİMİNDE SIKINTI OLDUĞUNU BİLİYORDUK AMA BU BOYUTTA OLDUĞUNU BİLMİYORDUK"

Fatih Altaylı, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman'ın seçim kararı almasıyla ilgili şunları söyledi:

"İçerde bazı yöneticilerle sıkıntısı olduğunu anlıyorduk. Bu boyutta olduğunu bilmiyorduk. Ben açıkçası bu yöneticilerin istifa edeceğini düşünüyordum. O da çok olmadı ve başkan sonunda seçime gitti. Fikret Orman olabildiğince başarılı bir yönetim sergilemiş gibi görünüyor. İmaj bu yönde. Rakamlara hakim değilim Galatasaray'da olduğu kadar. Açıklananların da doğru olduğunu bilemiyoruz her zaman. Fenerbahçe'de açıklananlarla realite arasında ciddi bir fark çıktı. Ali Koç karşısında söylenenden 200 milyon euro daha fazla bir borç buldu. O yüzden zor kaybeder gibi geliyor bana Fikret Orman. Ahmet Nur Çebi ve Fikret Orman arasında çok ciddi bir fikir ayrılığı olduğu söyleniyor. Bunun fikir ayrılığından çok mali meselelerde bazı ithamlara dönüştüğü, stadın yapım aşamasında bazı konularda Fikret Orman'ın bazı yönetici arkadaşlarını nemalanmakla suçladığı yönünde bilgiler var. Doğru ya da değil bilmem. Fikret Orman'ı seçime götüren de bu dedikodular oldu. Bunlar hep konuşuluyordu. Bazı Beşiktaşlılar çok ağır laflar ediyordu. Ancak bunlar sadece iddia olduğu için asla dile getirmeye gerek duymadık. Yönetimlerin uyum sorunu yaşayanları atmaları normaldir."

"BAŞKAN OLSAM ŞENOL GÜNEŞ'İN İSTİFASINI İSTERDİM"

Şenol Güneş'in basın toplantısındaki sözlerini değerlendiren Fatih Altaylı, "Ben Beşiktaş olsaydım eğer, bu basın toplantısının ardından Şenol Güneş'e telefon açtırırdım. "Başkan istifanı en geç yarın masasında görmek istiyor" dedirtirdim. Sen bir camianın seçmiş olduğu başkana 'O benim küçüğümdür' deme hakkına sahip değilsin. Bu iş yaş işi değil. Ne oluyoruz yani? Sen kimsin? Sen tabii ki Türk futbolunun Şenol Güneş'isin ama Beşiktaş Kulübü açısından böyle bir şey dediğin anda çuvallamanın ötesinde çuvalın içerisinde kendini sokmuş oluyorsun. Böyle bir şey deme hakkın yok. Şenol Güneş belki Trabzonspor camiasında görev yaparken bunu söyleyebilir. Çünkü aynı camianın çocukları olarak 'O benden küçüktür' diyebilir ama 'Ben bu takımın kaptanıyken o genç takımdaydı ya da top toplayıcıydı' diyebilir. Ancak koskoca Beşiktaş camiasındasın ama o camianın üyesi değilsin. O camiaya profesyonel anlamda hizmet vermek için anlaşmış aslında başka bir camiaya bağlı bir adamsın. Ben başkan olacağım, isterse 105 yaşında olsun, bir teknik adam benimle böyle konuşamaz. Aramızda odaya girdiğimizde Şenol bana diyebilir ki 'Ya Fatih'cim sen daha o zaman çocuktun' derse, kimse bunu bana diyemez de, diyebilir... Ama sen bütün medyaya 'O benim küçüğümdür' diyorsun. 'Höst' derim başkan olarak. Ve yemin ediyorum telefon açmam. Birine derim ki 'Arayın şunu, istifası yarın masama gelsin'. Kulübün transfer meseleleri medyanın karşısında mı konuşulur? Euro ile mi aldın, dolar ile mi sattın, bilmem ne yaptın... Bu konuşma, istifa konuşmasıdır. Çünkü dersin, bunları söylersin ve şapkanı alır gidersin. Sen o kulüpte hala çalışmaya devam edeceksen eğer, bunları söylediğin andan itibaren sen çalışma ortamını müthiş bir şekilde bozmuşsun demektir. Yani burada Şenol Güneş, Karadenizli damarına yenik düşüyor. Bunlar Şenol'u küçültüyor. Ben başkan olacağım, yarın istifası masamda değilse eğer, kendisiyle çok ciddi sorun yaşarım."

"TRABZONSPOR ANLAŞMA ŞARTLARINA UYMAK ZORUNDA"

Trabzonspor'un Ersun Yanal, Özer Hurmacı ve Aykut Demir hakkında yaptığı sert açıklamaları değerlendiren Fatih Altaylı, "Trabzonspor çok zor durumda. Geçen hafta burada Nihat Kahveci ile ilgili benzer şeyler konuşmuştuk. Bunlar sonuçta profesyonel futbolcular ve ekmeklerini bu işten kazanıyorlar. Kulüpler de bunlarla anlaşma yapıyorlar. Bu anlaşmanın şartlarına uymak zorundalar. 'Bu şartlara ben uydum, karşı taraf uymadı' dedikleri anda konu yargıya taşınıyor. Bu 3 kişi de haklarını yargı yoluyla elde etmişler. Palavradan iddia ederek olmuş bir şey değil. Anlaşamamışlar, yargıya gitmişler. Şimdi Aykut Demir ile ilgili olan açıklamalar beni çok şaşırttı. Aykut'un öne çıkan bir İslami kimliği var işte. İsmailağa cemaati üyesi işte sakal böyle, şalvarla geziyor falan. İnanca kimse karışamaz. 'Bu haline rağmen faiz istedi' diyorlar. İster, sana ne? Allah mısın sen? Sorgu meleği misin, sırat köprüsünden mi geçiyoruz, ne oluyor kardeşim? Belki İslamcılık'ı numaradan yapıyor. Sana mı soracak? Bunun Türkiye Cumhuriyeti Kanunları'na göre alma hakkı varsa, bunu senden isteyebilir. 'Vay günah işledi.' O zaman bana şikayet etme, Allah'a şikayet et. Akşam yat yatağına, de ki 'Allah'ım bu kulun seni kandırıyor. Faiz, haram yiyor. Onu cezalandır' de. Bana ne abi? Birinin İslami kimliği var diye 'Vay efendim kalkıp benden faiz istedi...' Ne oluyor kardeşim... Bu mu futbol?" diye konuştu.

Etiketler
Cüneyt Çakır Fatih Altaylı Türkiye