Faik Öztrak, iktidarın TBMM'ye getirdiği maddeyi açıkladı: 'MB'deki yabancı merkez bankalarının alacaklarına haciz konamaz'

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, partisinin MYK toplantısı gündemi hakkında yaptığı açıklamada AKP iktidarının Türkiye ekonomisinde yarattığı hasarı anlattı.

Faik Öztrak, iktidarın TBMM'ye getirdiği maddeyi açıkladı: 'MB'deki yabancı merkez bankalarının alacaklarına haciz konamaz'

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı gündemi hakkında açıklamalarda bulundu.

Faik Öztrak açıklamasında ekonomideki sorunlara, artan enflasyona ve yurttaşların yaşadığı sorunlara dikkat çekti.

Öztrak, Merkez Bankası hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne getirilen maddeyi de açıkladı.

Durumun ciddiyetine dikkat çeken CHP Sözcüsü, "Erdoğan, önce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, 128 milyar dolar rezervini sattı. Sonra, başkalarından ödünç aldığı paraları satıp, Merkez Bankası kasasında 56,4 milyar dolar açık verdirdi. En sonunda da TBMM’ne, “Merkez bankasındaki, Yabancı merkez bankalarının alacaklarına” haciz konamaz maddesini getirmek zorunda kaldı. Bu maddenin gerekçesi nedir? Plan Bütçe Komisyonu'nda, doyurucu bir açıklama yapmadılar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'na, Haciz gelecek diye korkan ülke hangisi?

Düyûn-ı Umûmiye dönemini hatırlatan bu maddeye, nasıl razı geldiniz? Ülke ekonomisiyle ilgili dışarıda böyle bir güvensizliği yaratanlara yazıklar olsun. Bu arada ipe sapa gelmez pek çok konuyla meşgul olan medyanın, böyle vahim bir düzenlemeyi haber yapmaması, tartışmaması, ülkemizin içine düştüğü ibretlik halin göstergesidir." ifadelerini kullandı.

CHP'DE GÜNDEM EKONOMİ

Faik Öztrak'ın açıklamaları şöyle oldu:

Bursa’da trafik kazasında kaybettiğimiz dört itfaiye erimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailelerine başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Bugün ağırlıklı olarak, Erdoğan Şahsım Hükümeti'nin, iflas eden ekonomi politikalarını ele aldık. Bunalımdan kurtulmanın yollarını tartıştık. Zamlar zulüm oldu. Milletimizi acımasızca eziyor.

"SARAY BESLEMELERİ VE YANAŞMALARI DIŞINDA HERKES PERİŞAN1

Ülkemizin dört bir yanından, milletimizin feryatları yükseliyor. Bu feryatlara, artık beddualar da eşlik ediyor. Milletin bedduasını alan bir hükümetin, artık iflah olmayacağını, bu topraklarda herkes bilir.

Peki, vatandaşımız beddua ederken haksız mı? Hayır, değil… Çünkü 84 milyonluk ülkemizde, Saray beslemeleri ve yanaşmaları dışında, herkes perişan.

İşte yaşadığımız son örnek… Erdoğan daha önce, rüşvetten aklanmayan bir bakan müsveddesini, bir de partisinin MYK üyesini bu ülkenin büyükelçisi yapmıştı. Şimdi de Soma’da yere düşen vatandaşımıza, hınçla tekme savuran Saray danışmanını, Almanya’ya “ticari ateşe” yapmış.

"ZULÜM İLE ABAT OLANIN AKIBETİ BERBAT OLUR"

Memurumuz, emeklimiz, emekçimiz, çiftçimiz, milyonlarca dar ve sabit gelirli yurttaşımız, Erdoğan’ın zam ve zulmü altında ezilirken, Saray beslemeleri avrolu mansıplara doymuyor.

Saray yanaşmalarının sefası katlansın, dolarla, avroyla maaş alsın, Saray sosyetesi daha çok semirsin diye, Erdoğan tek bir gecede; doğalgaza zam, elektriğe zam, akaryakıta zam, Motorlu Taşıtlar Vergisine zam, pasaport ücretine zam, ehliyet harcına zam, Avrasya Tüneline zam, araç muayene ücretlerine zam, köprü geçiş ücretlerine gizli zam yaptı. Hep söylüyoruz. “Zulüm ile abat olanın, Akıbeti berbat olur.” Ama dinleyen yok.

İşte yine geçtiğimiz cuma akşamı, Akaryakıta fahiş zamlar geldi. Erdoğan, benzinin litresine 63 kuruş, mazotun litresine 94 kuruş zam bindirdi. Geçen yıl bu zamanlar, çiftçinin traktöründeki 110 litrelik mazot deposu, 729 liraya doluyordu. Şimdi bin 516 liraya doluyor. Yine 55 litrelik bir benzin deposu, geçen yıl bu zamanlar 400 liraya doluyordu. Şimdi aynı depo 750 liraya doluyor.

Milletin akaryakıt maliyeti, son bir yılda ikiye katlandı. Son akaryakıt zamlarından sonra, İstanbul’dan İzmir’e, dolar ve avro garantili tünel, köprü ve yollardan, arabayla gidip gelmenin maliyeti, bin 811 lirayı buluyor. Bu korkunç bir maliyet!

Ulaşım maliyetlerindeki bu artış, yarın iğneden ipliğe her şeye yansıyacak… Bu kaçınılmaz. Son üç aydır akaryakıt zamları, otomatiğe bağlanmış vaziyette. Dolar çıkıyor zam, dolar iniyor yine zam. Hani Erdoğan doların köpüğünü hüplettikten sonra, her yerde ucuzluk olacaktı. Milletin alın terini bir gecede hüplettiniz, ama dolar köpürmeye, Erdoğan’ın zamları da, milletin üstüne kâbus gibi çökmeye devam ediyor.

Erdoğan elektrikte kademeli tarife getirdi, ardından tek seferde, elektriğe yüzde 52 ile yüzde 127 arasında, rekor zam yaptı. Şimdi de doğal gaza kademeli tarife getiriyor. Anlaşılan Erdoğan zamma doymadı. Yeni bir zam rekoru daha kırmaya hazırlanıyor.

Ne yazık ki enflasyonda; Turpun büyüğü heybede… Türk Lirası’nın son bir yıldaki değer kaybı yüzde 46. Üretici enflasyonu ise, tüketici enflasyonundan 44 puan fazla. Dolar kurundaki artış, fabrika fiyatlarındaki artış, Erdoğan’ın son enerji zamları, tüketiciye daha tam yansımadı. Korkunç bir karakış geliyor. Ama bu zulmü yapanlar, emeklilerimize dönüp, “2 bin 500 lira ile bu kışı idare et” diyorlar.

"ERDOĞAN'IN SON ZAMLARINDAN SONRA ÇİFTÇİ TARLASINA TABAN GÜBRESİNİ ATAMADI"

Memura bahşiş gibi “2,5 puan” ilave maaş artışı verip, “Bu sana yeter” diyorlar. Asgari ücretlilerin aldıkları zam, ceplerine girmeden, enflasyonun şahlanmasıyla eridi. Şimdi emekçilerimiz de kara kara düşünüyorlar. Emekliye, onların dul ve yetimlerine, memura hemen, asgari ücretliye de yılın ikinci yarısında, ek zammı mutlaka yapın. millete zulmetmeyin.

Zamlar çiftçilerimizi de ezip geçiyor. Erdoğan’ın son mazot ve gübre zamlarından sonra, çiftçi tarlasına taban gübresini atamadı. Buğday ve arpa kışa zayıf girdi. Bu ay sonunda, buğday ve arpanın kardeşlenmesini artıran, üre gübresinin atılması gerekiyor.

Geçtiğimiz yıl bu zamanlar, bir çuval üre 93 liraydı. Aralık ortasında aynı çuvalın fiyatı 800 liraya çıktı. Şimdilerde ise bir çuval gübrenin fiyatı 650 lira civarında… Üre gübrenin fiyatı geçen yıla göre, 7 kat artmış. Ama çiftçinin böğrüne 9 santim bıçak saplayanlar, bıçağı şimdi 2 santim geri çektiler diye, gübrenin fiyatı az biraz düştü diye, çiftçimizden bir de sıkılmadan, şükran bekliyorlar.

“Çiftçinin kara gün dostu” diye bilinen Toprak Mahsulleri Ofisi de, çiftçiye dost mu, düşman mı anlamadık. TMO besiciye yüzde 8 KDV ile sattığı arpayı, sanayiciye yüzde 1 KDV ile satıyor. Üretici bu maliyetle nasıl ayakta kalacak? Üreticinin zaten beli bükülmüş. Son bir yılda traktöre, bir depo mazot doldurmanın maliyeti ikiye katlanmış. Bir çuval gübrenin maliyeti 7’ye katlanmış…

Çiftçiye destekleri hemen artırıp, ödemezsiniz; bu yıl gıda krizi kapımızda. milletimizi ucuz ekmek için, şu kış günü zaten sıraya soktunuz. Böyle giderse, millet yiyecek ekmek bile bulamayacak. Milletin ekmeğiyle daha fazla oynamayın. Daha fazla beddua almayın.

"TÜRK LİRASI SON 3.5 AYDA YÜZDE 37 DEVALÜE OLDU"

Erdoğan birkaç ay önce ne dedi? “Faizi şu anda düşürüyoruz, Enflasyonun da inşallah düştüğünü, Hep birlikte göreceğiz.” Erdoğan’a göre, Merkez Bankası’na baskı yapıp, Politika faizini düşürünce hem döviz kuru hem enflasyon hem de faiz düşecekti.

Peki, sonuç ne oldu? Dolar kuru 8,65’lerden, 18’lere çıktı. Bir gece yarısı, Köpük hüpletme operasyonuyla, Merkez Bankası’nın rezervleri, Arka kapıdan buharlaştırıldı. Dolar 11 liralara düştü. Şimdilerde ise yeniden 14 lira sınırında. Türk Lirası bu haliyle son 3,5 ayda, yüzde 37 devalüe oldu.

Hala da dengeye oturmuş değil. Kur tabelası, Nebati Bakanın gözleri gibi ışıl ışıl, kıpır kıpır… Sadece kur değil, enflasyon da kıpı kıpır. Faizlerin indirildiği dönemde, Enflasyon yüzde 19’lardan yüzde 36’lara sıçradı. Türkiye dünyada en yüksek enflasyona sahip 8. ülke oldu.

Yine Erdoğan’ın Merkez Bankası’nın tabela faizini, Yüzde 19’dan, yüzde 14’e çektiği bu dönemde, Ticari kredi faizleri pek çok bankada yüzde 30’u aştı. Şu anda yüzde 46 faizle kredi veren bankalar var.

MERKEZ BANKASI HAKKINDA TBMM'DE KRİTİK MADDE

5 yıllık devlet borçlanma tahvilinin faizi, Yüzde 18,73’den yüzde 25,73’e çıktı. Bütçenin faiz yükü 7 puan arttı. Erdoğan’ın “kitabını yazdığım dediği” ekonomi, Artık kimseye güven vermiyor. Erdoğan, önce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, 128 milyar dolar rezervini sattı. Sonra, başkalarından ödünç aldığı paraları satıp, Merkez Bankası kasasında 56,4 milyar dolar açık verdirdi.

En sonunda da TBMM’ne, “Merkez Bankası'ndaki, yabancı merkez bankalarının alacaklarına haciz konamaz" maddesini getirmek zorunda kaldı. Bu maddenin gerekçesi nedir? Plan Bütçe Komisyonunda, Doyurucu bir açıklama yapmadılar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına, Haciz gelecek diye korkan ülke hangisi? Düyûn-ı Umûmiye dönemini hatırlatan bu maddeye, nasıl razı geldiniz? Ülke ekonomisiyle ilgili dışarıda böyle bir güvensizliği yaratanlara yazıklar olsun.

Bu arada ipe sapa gelmez pek çok konuyla, Meşgul olan medyanın, Böyle vahim bir düzenlemeyi haber yapmaması, tartışmaması, Ülkemizin içine düştüğü ibretlik halin göstergesidir. Değerli Basın Mensupları; Erdoğan’ın, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasıyla, Döviz de enflasyon da faiz de hızla arttı. Kaybeden koskoca Türkiye ekonomisi ve milletimiz oldu. Şimdi Erdoğan çıkmış, “Döviz kurundaki müsilajı aldığımız gibi, Enflasyondaki müsilajı da alacağız” diyor.

"TÜRKİYE'NİN EN ACIMASIZ SERVET TRANSFERLERİNDEN BİRİ YAPILDI"

Köpük oldu müsilaj… Milletin alın terini, emeğini, yılların birikimini, Köpük diyerek hüpletenler, Buna müsilaj deyip yaptıklarının üstünü örtemezler. Yarın karınları ekşiyip, ağrımaya başladığında da Şikâyet edemezler. Küçük yatırımcıyı çarpma operasyonundan sonra, Erdoğan’ın ağzından, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” sözü hiç çıktı mı? Hiç çıkmadı.

Çin işi, Japon işi model safsatasını duyan oldu mu? Olmadı. 20 Aralık’tan bu yana, bu lafların hepsi tedavülden kalktı. Çünkü Erdoğan’ın amacı hâsıl oldu. O gece birileri 18 liradan dolarları bozdurup, Sabahında 11 liradan dolarları toplayarak, Malı götürdü. Milletin alın teri, emeği, Yılların tasarrufu iç edildi.

Türkiye’nin en acımasız servet transferlerinden biri, 20 Aralık gecesi yapıldı. Merkez Bankası’na ait olmayan dövizler, Arka kapıdan satılarak birileri ihya edildi. Küçük yatırımcı ise perişan edildi. Milletimiz artık her şeyin farkında: Erdoğan bu saatten sonra, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyemez. Derse milletimiz bilir ki, Yeni bir “siyasal yankesicilik”, Yeni bir “siyasi eşkıyalık” yolda...

Ama yolcudur Abbas, Artık bağlasan durmaz. Erdoğan; Siyasi sermayesini tüketince, İktidarı “dönülmez akşamın ufkuna” gelince, Endişe ve korkuyla elindeki son kozları oynamaya başladı. Şimdi büyük bir pişkinlikle çıkmış: “Bu millet, 2023'te dinimize, Diyanetimize saldıranlara, Hesabını soracaktır” diye buyurmuş.

Peygamber efendimizin şu hadisi şerifini, biz de Erdoğan’a hatırlatalım; “Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.” Bu ülkede çok şükür, Dinimize, diyanetimize saldıran yok. Ama güzel dinimizi ve diyaneti, Zulmüne şal yapmaya cüret edenler var. Bu ülkede kimin neye saldırdığını biz söyleyelim: Erdoğan milletimizin cebine saldırıyor.

İŞSİZLİK RAKAMLARI

2013’te 12 bin 582 dolar olan kişi başına gelirimizi, 2021’de 9 bin 489 dolara düşürdü. Aynı dönemde tüm ülkenin gelirini, 958 milyar dolardan, 801 milyar dolara geriletti. Erdoğan 2011’de, 2023 için, yani önümüzdeki yıl için, “İlk 10 ekonomi arasına girme” sözü vermişti.

Bıraktık ilk 10’u, 2021’de ülkemizi ilk 20 ekonomi liginden düşürdü. Bu yıl da En büyük ekonomiler liginde 22. sıraya düşeceğimizi, Uluslararası kuruluşlar söylüyor. Ama Erdoğan hala sıkılmadan, Milletimize ilk 10 yalanını tekrarlamaya devam ediyor. Erdoğan milletimizin işine, aşına da saldırıyor. Bir ekonomi yönetiminin başarısı, Çalışmak isteyenlere ne kadar iş yarattığıyla ölçülür. İşte bugün Kasım ayı işsizlik verileri açıklandı.

Erdoğan’ın ucube şahsım rejimi iş başı yaptığında, Gerçek işsizlerimizin sayısı 5,5 milyondu. Şimdi 2,5 milyon kişi artarak, 8 milyonun üzerine çıkmış. Sarayın beslemeleri, danışmanları, avrolu maaşlarla ödüllendirilirken, Milletin evlatları okulunu bitirip, İş bulamadığı için baba evine dönmek zorunda kalıyor.

Son bir ayda genç işsizlerimizin sayısı, 120 bin kişi artarak, 1 milyon 153 bine çıkmış. İşte bunun adı zulümdür. Bunun adı siyasi eşkıyalıktır.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Erdoğan sadece Gençlerimize ve geleceğimize saldırmıyor.

Gazi Meclisimizin yetkilerine de saldırıyor. İstanbul milletvekilimiz, Anayasa Hukukçusu Sayın Kaboğlu, Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin 3,5 yılının röntgenini çekmiş. Erdoğan, 44’ü daha önce çıkardığı kararnameleri Değiştiren kararnameler olmak üzere, 3,5 yılda toplam 89 kararname çıkarmış. Bu kararnamelerle 3 bin 94 madde ihdas etmiş.

Meclis’teki 600 milletvekili ise, Aynı dönemde çıkardığı 90 yasayla, 2 bin 683 madde ihdas etmiş. Bunların çoğu da, Yine Erdoğan’ın Sarayında hazırlanıp, Meclis’e gönderilen kanun teklifleri. Erdoğan 3,5 yılda, 5 bin 87 karar alırken, Bunların 2 bin 347’si Resmi Gazete’de bile yayımlanmamış. Böyle bir ülkede İstikrar olur mu? Millet önünü görebilir mi? Ne gezer… Erdoğan bu ülkede basın özgürlüğüne de saldırıyor.

Dünyada basın özgürlüğünde 179 ülke arasında, 153’üncü sıradayız. Yani sondan 26’ıncıyız. Gazeteciler Ruanda ve Bangladeş’te ne kadar özgürse, Ülkemizde de o kadar özgür. Bugün, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü.” Bu vesileyle, Mesleğini hakkıyla yerine getiren, Kaleminin namusunu satmayan tüm gazetecilerimizin, Çalışan Gazeteciler Gününü kutluyoruz. Değerli Basın Mensupları, Tek adam parti devleti ucube rejiminde, Aşımıza, işimize, hukuka ve özgürlüklerimize yönelen, Tüm bu saldırılar neticesinde, Bugün ülkemizde ne güven, ne de istikrar kaldı.

Çorum’da AK Partili Belediye Meclis üyesinin Açık kalan mikrofondan duyulan şu sözleri, Bu ülkedeki tıkanmayı, Ve yaşanan güven bunalımını çok güzel anlatıyor. “Kimse iş yapmayı istemiyor, Neyin ne olacağı bilinmiyor ki. Ben devletten iş almam. Özel şahıstan bile iş alınmaz artık.” Bu güven bunalımı aşılmadan, Ne döviz kuru düşer, Ne enflasyon düşer, Ne de faiz düşer. Güven bunalımının müsebbibi de Erdoğan’dır.

Erdoğan sebep, yaşadığımız buhran sonuçtur. Ve güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha dönmez. Bu buhrandan salimen çıkışın tek bir yolu vardır: O da sandıktır. Milletin iradesinden kaçılan her saniye, Ülkedeki güven bunalımını, Ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Artık herkes, milletin vicdan terazisinde tartılmalıdır.

Herkes milletin hükmüne de razı gelmelidir. Sarayın büyük ortağı da, Küçük ortağı sandıktan daha fazla kaçmasın. Özellikle küçük ortak, Millete Kazakistan’ı gösterip, Sokağa dökülme çağrısı yapacağına, 2002’de yaptığı gibi, Tekir Yaylasına çıksın, Ciğerlerine temiz havayı çeksin. Aklı başına gelsin. Yapması gerekeni yapıp, Erken seçim istesin.

KAZAKİSTAN'DA SİYASİ KRİZ

Kardeşimiz Kazakistan’da, Barışçıl bir şekilde başlayan, Ancak hızla boyut değiştiren olayları, Yakından takip ediyoruz. Bir Kırgız Atasözü der ki: “Dağda Kırgız çocuğu ağlarsa, Bozkırdaki Kazak ananın sütü akar. Bozkırda bir Kazak çocuğu ağlarsa, Dağdaki Kırgız ananın sütü akar."

Bu Atasözünü şöyle genişletelim: "Türkistan'da bir çocuk ağlarsa, Bozkırdaki Kazak ananın sütü akar. Bozkırda bir Kazak çocuğu ağlarsa, Türkistan'daki her ananın sütü akar." Aralarında süt ve soy kardeşliği bulunanlar, Elbette birbirini çok iyi anlar. Bunu anlayanlar birbirine destek olur. Başkası değil… Kazakistan’ın huzura kavuşması, Bu olayların sağduyuyla çözülmesi, Kazak halkının kendi kaderine, Kendisinin sahip çıkması, En büyük dileğimizdir.

KORONAVİRÜS VAKALARI VE SPUTNİK AŞISI

Ülkemizde Kovid vakaları, Yeni varyantlarla beraber hız kazandı. Özellikle İstanbul başta olmak üzere, Büyük şehirlerimizde ciddi sıkıntılar var. Okullarda virüse yakalanan çocuklarımızın sayısında Hızlı bir artış olduğunu duyuyoruz. Tedbir alma ve aşılama konusunda, Yeni bir seferberliğe ihtiyaç olduğu açık. Tabi aşı demişken, Rusya’dan 400 bin doz Sputnik aşısı alındı. Ama bu aşıların akıbeti halen belirsiz.

Milletimiz de haliyle; “Bu aşılara ne oldu?” diye merak ediyor. Ama ne Sağlık Bakanı, Ne de bakanlık yetkilileri bir cevap vermiyor. Bu aşılara ne oldu? Çöpe mi atıldı? Saray’ın deposuna mı saklandı? Başka ülkelere mi verildi? Yoksa aşı da umulan etkinlik görülmediği için, Kullanıma sunulmaktan vaz mı geçildi? Artık bu sorulara bir cevap verin.

CHP'NİN DÖRT AYAKLI STRATEJİSİ

Son sözümüz de her zamanki gibi milletimize; Aziz milletimiz, Gecenin en karanlık anı, Şafağa en yakın olduğumuz andır. Yeise kapılma. Umudunu kaybetme. Ülkemiz her sorunun üstesinden gelecek güce, Kabiliyete ve imkâna sahiptir. Dünyada hiçbir ülkede olmayan avantajlarımız var. Genç ve dinamik nüfusumuzla, Dünyanın her yanında rekabet eden iş insanlarımızla, Eşsiz coğrafi konumumuzla, Büyük bir sıçrama yapma imkânımız var. Doğru politikalarla, Dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girmek, Hiç de zor değil. Yeterki liyakat olsun, İstişare olsun, güven olsun. Biz ülkemizi içine düştüğü sıkıntılardan; “Üç Yeni K” ve “Dört Ayaklı bir Strateji” ile çıkaracağız.

Nedir bu “Üç Yeni K” ? Yeni Kadrolar, Yeni Kurallar, Yeni Kurumlar. Özellikle ekonomi yönetiminde “ehliyet” tek ölçüt olacak. Bu ülkenin liyakatli insanlarını seferber edeceğiz. Kimse dışlanmayacak. Kimse ötekileştirilmeyecek. Senden, benden diye ayrım artık bitecek. Namuslu, dürüst, liyakatli her bürokrat baş tacımız olacak. Yeni kadrolarla iş başı yaptığımızda; Yeni büyüme stratejimizin ilk sütunu, “Hukuk ve demokrasi sütunu” olacak. Gömleğin iliklenecek ilk düğmesi, “Ülkemizde can ve mal güvenliğini sağlamak” olacak.

Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem, Tarafsız Cumhurbaşkanı, Milletin vekilini yine milletin seçmesi, Siyasi ahlak yasasını çıkarmak, Bu çerçevede atılacak önemli adımlar olacak. Stratejimizin ikinci sütununda: “Borçla şişirilen değil, Üreterek zenginleşen Türkiye” olacak. Tasarrufları üretime, Ve döviz kazandırıcı işlere yönlendireceğiz. Dijital ve yeşil ekonominin sunduğu yeni fırsat ve imkânları, Etkin biçimde kullanacağız.

Eğitim ve işgücü planlamasını birlikte ele alacağız. İşgücümüzün verimliliğini, Ekonomimizin yarışma gücünü artıracak adımları atacağız. Sağlık ve Gıda gibi temel alanlarda, Kamucu yaklaşımlarla, Ülkemizin kendi kendine yeterliliğini sağlayacağız. Devletin düzenleyici ve denetleyici fonksiyonlarından, En etkin şekilde yararlanacağız.

Kamu ve özel kesim arasında yeni bir diyalog, Ve kurumsal ilişki biçimini geliştireceğiz. Yatırım iklimini kalıcı bir biçimde düzelteceğiz. Teknoloji kullanımı ve istihdam arasındaki dengeye, Dikkat edeceğiz. Yeni ve güçlü bir Refah Devleti 3.0’ı gerçekleştireceğiz. Stratejimizin üçüncü sütununda, “Zenginliğini Hakça Paylaşan Türkiye” olacak.

Örgütlü toplum, adil bölüşüm için vazgeçilmez. Çalışma hayatına ilişkin normları, Uluslararası standartlara getireceğiz. Emeklilerimizin büyümeden pay almasını sağlayacağız. Aile Destekleri Sigortasıyla Kimseyi aç ve açıkta bırakmayacağız. Bu ülkede hiçbir çocuk, Bizim yönetimimizde yatağa aç girmeyecek. Stratejimizin dördüncü ve son sütunu ise “ Bozmadan, Yok etmeden, Kesintisiz Kalkınma” , Yani “ sürdürülebilirlik.” Ekosistem hakkı, Bizim yönetimimizde anayasal bir hak olacak. AB’nin Yeşil Mutabakatına uyum, Öncelikli işlerimizden biri olacak. Kurumsal sürdürülebilirliğe dikkat edeceğiz. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar üzerinden, Siyaset gölgesini kaldıracağız. Maliye ve Para politikalarımız “sürdürülebilir” olacak.

Bütçe açıklarının, Kamu borcunun kontrolden çıkmasına, Ülkenin borca batmasına izin vermeyeceğiz. Para politikamız enflasyonu düşürmeye odaklanacak. Merkez Bankasıyla beraber, Belirleyeceğimiz enflasyon hedefine ulaşırken, Bankanın yasasındaki araç bağımsızlığına, Kesinlikle müdahale etmeyeceğiz.

Biz bu ilke ve politikalarla, Hızlı ve sürekli kalkınma sürecine gireceğiz. Orta gelir tuzağından çıkacağız. Ülkemizi küresel arenada hak ettiği yere taşıyacağız. Ancak şunun da farkındayız. Saray Hükümeti, Bir yandan demokrasi ve ekonomiyi tahrip etti.

Bir yandan da ülkede hesap vermeyi ve saydamlığı bitirdi. TÜİK tarafından üretilen başta işsizlik, Enflasyon, milli gelir olmak üzere, Verilere güven kalmadı. Merkez Bankası’nın bilançosuyla bile oynandı. Paralel bütçelerle hangi taahhütler altına girildi? KÖİ sözleşmeleriyle ne kadar gizli yükümlülük altına girildi? Bunları soruyoruz cevap alamıyoruz. Devlet ne kadar malını mülkünü, Vakıflara devretti bunu da bilmiyoruz.

Bunların hepsine bakmamız gerekiyor. Bu nedenle iş başına gelir gelmez, İlk 1 ay içinde, Yıkımın gerçekçi bir fotoğrafını çekmek istiyoruz. Bunun için çok hızlı bir şekilde, Stratejik Planlama Teşkilatı’nı kuracağız. Yukarıda belirttiğimiz ilkelere uygun elbiseyi dikebilmek için, Elimizdeki kumaşı bir göreceğiz.

Hızla 4 ayaklı stratejimize uygun, Tutarlı bir eylem planını hazırlayacağız. Ardından Ekonomik Sosyal Konseyi toplayacağız. Plan ve programımızı ekonominin tüm oyuncularıyla, İstişare edeceğiz. Tüm bunlar ilk 3 ayda tamamlanacak. İlk üç ayda ekonomide güven yeşermeye başlayacak. Ondan sonraki üç ayda da, Hızla yıpratılan kurumlarımızı ayağa kaldıracak, Milletimizi rahatlatacak düzenlemeleri yapmaya başlayacağız.

Türkiye’de ilk 6 ayda iklim değişecek. İklim Akdeniz olacak. Hayat bayram olacak. Yeniden gülümseyeceğiz. Biz hazırız. Ülkemiz hazır. Sandık çok kısa bir sürede milletin önüne gelecek. Son sözü de millet söyleyecek.

Etiketler
Faik Öztrak TBMM Türkiye Türkiye ekonomisi