Emin Çölaşan: AKP iktidarı tarafından belleklerden kazınmak istenen Atatürk bu!

Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde Zekeriya Sertel ve Refik Halit'in Atatürk hakkında yazdıklarına yer vererek Atatürk'ün hafızalardan silinemezliğine dikkat çekti.

Emin Çölaşan: AKP iktidarı tarafından belleklerden kazınmak istenen Atatürk bu!

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, bugünkü köşesinde Zekeriya Sertel ve Refik Halit'in Atatürk hakkında yazdıklarına yer verdi.

Çölaşan, "Günümüzün şımarık siyasi cüceleri, iki paralık madrabazlar, sahtekârlar, liboşlar ve soytarılar, Türk ve dünya tarihindeki “Cüceleşmeyen Dev'i” yok etmeye, silip atmaya ve unutturmaya yelteniyorlar! Olacak iş midir, güçleri yeter mi? Yetmez, hafif gelirler!" ifadelerini kullandı.

Emin Çölaşan'ın "Atatürk’e karşı çıkan, sonra en güzel şeyleri yazan iki muhalif" başlıklı yazısı şöyle oldu:

Sevgili okurlarım, bugün 19 Mayıs. Şimdi okuyacağınız bu yazımı Sözcü'de daha önce yayımlamıştım. Bugün 19 Mayıs nedeniyle yeniden kullanıyorum.

İstedim ki, şimdi Atatürk'e karşı çıkmaya yeltenen aymazlar, liboşlar, soytarılar ve hainler de bir kez daha okusun.

19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı önemlidir.

Atatürk Büyük Nutuk'a şu cümle ile başlar:

“1919 yılı mayısının 19. günü Samsun'a çıktım…”

(Atatürk büyük nutkunu 1927 yılında Meclis kürsüsünde okumuştu. Okunması altı gün, toplamda aralıklı olarak 36.5 saat sürdü. Samsun'a çıkışından sonra neler olduğunu birinci elden anlatan muhteşem, kendi yazdığı bir eserdir.)

★★★

Bugün size bir kez daha, Atatürk hayatta iken ona yazıları, sözleri ve kitaplarıyla muhalefet eden ve hiç sevmeyen iki önemli insanımızın O'nun ölümünden sonra yazdıklarından iki örnek vereceğim. İlki Zekeriya Sertel. (1890-1980)

Sol görüşlü, ilkeli bir aydın ve yazar. Eşi Sabiha Sertel'le birlikte yıllarca yurtdışında sürgünde yaşamak zorunda kaldı.

Şimdi Sertel'in 1977 yılında yayınlanan “Hatırladıklarım” isimli kitabından bir alıntı yapıyorum:

“… Atatürk'ün ölümü geniş halk yığınları arasında derin bir keder yaratmıştı. Memleketin yüreği durmuştu. Halkın Atatürk'ü ne kadar çok sevdiği şimdi daha iyi belli oluyordu. Eşimle birlikte töreni daha iyi görebilmek için Yeni Cami minarelerinden birinin şerefesine çıkmıştık.

Tabutun arkasından tekbir sesleri, ilahiler ve hıçkırıklar yükseliyordu. Bütün millet ağlıyordu. Bu güzel fakat hazin manzarayı seyrederken Atatürk'ün son 15 yıllık hayatı bir sinema filmi gibi gözlerimin önünden geçti.

O vakit vicdanımla bir hesaplaşma yapma gereğini duydum.

Sağlığında biz bu adama karşı “Hürriyet ve demokrasi savaşı” yapmıştık! Onu demokrasi ve hürriyet getirmediği için adeta suçlu sayıyorduk! Onun hareketlerini diktatörce buluyorduk. Çünkü o vakit ormanın içindeydik. Ağaçları görüyorduk ama ormanı bütün büyüklüğü ile göremiyorduk.

Şimdi, geçenleri daha aydın görüyorum.

Atatürk büyük devrimler yapmıştı. Birbiri ardından gerçekleştirdiği devrimler o zaman büyük hoşnutsuzluklar yaratmıştı. Halife ve padişahtan yana olanlar ona cephe almıştı. İttihatçılar ona karşı suikast düzenlemişti. (1926 yılında İzmir suikastı. E.Ç.)

Şapka ve yazı devrimleri, tekkelerin kaldırılması, birçok kötü geleneklerin yıkılması bazı kimseleri tedirgin etmişti. Emperyalistler de memleket içinde isyanlar çıkarmıştı.

İstanbul'da bütün halifeci, padişahçı ve gerici basın, Atatürk'e karşı yaylım ateşi açmıştı.

Bütün bu koşullar içinde hürriyet ve demokrasi gelişebilir miydi?

Tersine, devrim düşmanlarına karşı az çok sert davranmak gerekir. Atatürk de iç ve dış düşmanlara karşı tedbirli ve ihtiyatlı bulunmak ihtiyacındaydı. Böyle olmakla beraber Hitler ve Mussolini biçiminde bir diktatörlüğe gitmedi.

Bütün koşullar onun Doğulu bir diktatör olmasına elverişliydi. Fakat asker olmasına rağmen yumuşak, sevimli ve akıllı bir otorite kurdu.

Bu otorite korkuya değil, sevgiye dayanıyordu. Ona bu kuvveti veren, halkın kendisine sevgiyle bağlı olmasıydı.

Onun için, bizim istediğimiz kadar değilse de, yine de günün koşullarının elverdiği ölçüde hür bir rejim kurdu. Biz eleştirilerimizi özgürce yapabildik. Nazım Hikmet en devrimci şiirlerini onun döneminde yazdı.

Zaten büyük adamlar ancak ölümlerinden sonra anlaşılır. Atatürk de, bütün ölçüleriyle şimdi anlaşılmaya başlanmıştır.

Onun için, Atatürk dün de büyüktü, bugün de büyüktür, yarın da büyük kalacaktır.” Solcu bir aydının, rahmetli Zekeriya Sertel'in, hayatta iken acımasızca eleştirdiği Atatürk'ün ölümünden yıllar sonra yazdığı kitabından bir bölüm işte böyle.

Gazeteci, yazar ve romancı Refik Halit (Karay) (1888-1965), Milli Mücadeleye karşı çıkanların en ön saflarındaydı. İstiklal Harbi sırasında hain padişah Vahdettin tarafından İstanbul'da Posta Telgraf Bakanı yapıldı. O zamanki tek haberleşme sisteminin başındaydı. Bir yanda Millicilerin Anadolu'daki tüm haberleşmesini engelledi, öbür yanda gazete yazılarıyla onları ve Mustafa Kemal Paşa'yı suçlayıp ağır hakaretler etti.

★★★

1923 yılında imzalanan Lozan anlaşmasında bir hüküm vardı. Türk devleti bütün hainleri affedecek, yargılamayacak, ancak isimleri Meclis ve hükümet tarafından belirlenecek 150 hain doğrudan yurt dışına sürgün edilecekti. Dışarıda olanlar ise Türkiye'ye giremeyecekti.

Bunlar tarihimizde “150'likler” olarak bilinir. Refik Halit Karay bu listede ön sıralarda yer aldı. Savaş sonrasında yurtdışına kaçtı, yıllarca Suriye ve Lübnan'da yaşadı. Orada da gazete çıkarıp Atatürk'e muhalefet yaptı.

1938 yılında 150'likler için af çıkarıldı ve Refik Halit dahil isteyenler Türkiye'ye döndü. Refik Halit uzun yıllar sonra, 1963 yılında yayınlanan “Bir Ömür Boyunca” isimli kitabında “Eski düşmanı” Atatürk için bakınız neler diyor. Lütfen çok dikkatle okuyunuz:

★★★

“Eski ve yeni hiçbir nesile hoş görünmek için çırpınmayan bir adamım. Zaten yaşım da beni o külfetlerden kurtarmaktadır. Unumu elemiş, eleğimi asmışım. Ne siyasi, ne de edebi bir isteğim kaldı.

Siyaset, yalancı pehlivan üretilen bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir.

Arada, bir büyük adam karışır içlerine.

Bir teki, Atatürk hariç, çoktandır memleketimizde büyük adam yetişmemiştir.

Benim veya başkalarının anılarını okuyanlar ne devlerin cüce haline geldiğini, nasıl mum gibi eridiklerini, kardan yapılmış aslanlar gibi bir kucak çamurdan ibaret kaldıklarını görmüşlerdir.

Dev kalan kaç kişi var içlerinde?

Ömrüm boyunca tanıdıklarım arasında Atatürk'ten başka cüceleşmeyen dev yok.

Hayatta dev olmak galiba pek güç değil.

Ama tarihte dev kalmak zor.

Şimdi düşünüyorum, bir Mustafa Kemal çıkıp milli şuur ve şerefimizi tazelemiştir.

Atatürk ömrümüz boyunca bizi kan ağlamaktan kurtarmıştır.”

★★★

Zekeriya Sertel ve Refik Halit Karay her açıdan zıt olan iki kişilik.

İlki solcu-komünist.

İkincisi sağcı-padişahçı-halifeci-gerici.

Onlara Allah'tan rahmet diliyorum…

Zamanında her ikisi de Atatürk karşıtlığı yapmışlar ama onun ölümünden yıllar sonra yazdıkları kitaplarda birleşiyorlar:

“Atatürk büyük adamdı.”

İşte, günümüzde AKP iktidarı tarafından yok edilmek, belleklerden kazınmak istenen Atatürk bu!

Günümüzün şımarık siyasi cüceleri, iki paralık madrabazlar, sahtekârlar, liboşlar ve soytarılar, Türk ve dünya tarihindeki “Cüceleşmeyen Dev'i” yok etmeye, silip atmaya ve unutturmaya yelteniyorlar!

Olacak iş midir, güçleri yeter mi?

Yetmez, hafif gelirler!

Etiketler
Emin Çölaşan