Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri

Çocukların okula gitmesi, sıcak çorba içebilmesi, sıcak yataklarda yatabilmesi elbette hayatiydi. Devletin olmadığı yerde, devletin bile isteye o köyü Süleymancıların eline bıraktığı yerde çocuklar Süleymancıların yurduna yerleştirildi.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri

GERÇEK GÜNDEM - FİLİZ GAZİ /

Aladağ’daki yurt yangınından 6 yıl sonra o köylere gitmeye karar verdim. 11 çocuğun yanarak öldüğü yurttan sağ çıkabilenler bugün ne yapıyor? Aladağ’ın köylerinde hayat nasıl devam ediyor?

Bir haberin girişinde mezarlık anlatarak başlamak istemezdim ama gerçeklik en çok da orada ağır basıyor.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 1

Küçük bir tepenin yamacında dağınık haldeki mezar yerleri bir ülkenin olabilecek en kısa tarihi gibi karşımda duruyor. Sıralı ölümde, kadim bilginin verdiği teselli insanın acısını dindirir. Ama bu mezarlıkta yaşları 10- 15 arasında olan çocuklar var. Burası öyle hızlıca önünden geçip gideceğiniz, rahmet vereceğiniz ya da her ne ise inancınız ona göre hisleneceğiniz bir mezarlık yeri değil. Burada durup düşünmek zorundasınız.

Bahtınur, Nurgül, Zeliha, Sevim ve Sümeyye. Adana’nın Aladağ ilçesine bağlı bir köyden okumak için yurda yerleştirilmiş öğrencilerin isimleri karşımdaki mezar taşlarında yazıyor. Toroslar’ın hemen bütün köylerine dadanan Süleymancıların yurdunda yanarak ölen kız çocuklarının hikayesi orada öylece duruyor.

Sık ağaçların olmadığı, kahverenginin tüm tonlarının insanı dinginliğe sevk ettiği Toroslar’da bir köye doğru yol alıyoruz. Adana’dan Köprücük köyüne varmak nerdeyse 2,5 saat sürüyor. Sosyal Haklar Derneği’nden avukat Ömer Çelik ve Mübarek Berk Yürek yolların eskisine nazaran çok daha iyi olduğunu anlatıyor. Yolun sonu Aladağ’a bağlı bir dağ köyüne Köprücük’e varacak.

KÖYE DADANAN SÜLEYMANCILAR

Köye yaklaşırken Ahmet abinin (Yetim) köyün girişinde oturmuş bizi beklediğini görüyoruz. Geç kalmışız. Ara ara Mübarek’i aramış oysa, nerde kaldınız diye. Tez canlı, neşeli biri Ahmet abi. Arabaya biniyor, 50 metre kadar gidip, araçtan inip onun evine yürüyoruz. Yanından geçtiğimiz prefabrik okul yangından sonra yapılmış. Devletin bu köydeki yokluğunu örtbas etmek için ortaya atılmış kötü bir delil gibi duruyor. Kaldı ki okul zaten atıl durumda bırakılmış.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 2

Aladağ'da 29 Kasım 2016 tarihinde, ortaokulda okuyan kız öğrencilerin kaldığı Süleymancılar cemaatine bağlı kaçak yurtta, elektrik sisteminin kısa devre yapması sonucu çıkan yangında 18 yaşında dini eğitim vermek amacıyla yurtta bulunan belletmen Fatma Canatan ve 10'lu yaşlarında 11 öğrenci yaşamını yitirmişti. Bilirkişi ön raporunda, yangına binanın ikinci panosundaki şalterlerin eskimiş olması ve kaçak akım rolesi bulunmamasının yol açtığı belirtilmişti.

Yurdun adı “Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu” idi.

Yolu olmayan, devletin imkânlarını götürmeye lüzum görmediği köyler Süleymancıların eline bırakılmıştı. Ahmet abinin iki kızından 11 yaşındaki Fadime alt katta olduğu için bu yurttan sağ çıkabilmiş, 14 yaşındaki Sümeyye ise yangından kaçamamıştı. Üst katta olan öğrenciler yangın merdiveni kapısının kolu olmadığı için dışarıya çıkamamışlar, kilitli kaldıkları için ateşten kaçamamıştılar. Sağ kalan çocuklar, o kapının kilitli olduğunu daha önceden bildiklerini, o yüzden camlardan atladıklarını söylemişti. 3. kattan atlayarak kurtulan Fatma Zehra Altun onlardan biri. Onunla Çukurova Üniversitesi’nin kampüsünde buluşmamızı yazı dizisinin üçüncü gününde anlatacağım.

KİMDİR SÜLEYMANCILAR?

Dağların ardında, yolu çetin Toros köylerinde Süleymancılar ne arar? Cemaat, 1985 yılından bu yana tıpkı Fethullah Gülen Cemaati gibi eğitim faaliyetlerini öne sürerek örgütleniyor. Adlarını kurucuları Süleyman Hilmi Tunahan’dan alıyorlar. Nokta Dergisi "Süleymancılar" olarak bilinen dini cemaati, 14 Aralık 1986 günü yayınlanan sayısında “Devlet Atağa Kalktı/ Süleymancılar Hedefte” başlığıyla kapak konusu yapmıştı. Ayşenur Arslan, Hıdır Göktaş, Nadire Mater ve Ruşen Çakır’ın hazırladığı dosyada cemaatin kurucusu Hilmi Tunahan şöyle tanıtılıyordu:

"Aslında Nakşibendi tarikatındandı. Ancak onlardan farklı olarak, ‘Kuran kurslarının açılması için mücadele bayrağı’ açtı ve bu yeni bir ‘kol’un doğuşu oldu. 1940’lı yılların sonlarında Süleyman Efendi’nin binlerce öğrencisi, müridi vardı. 1950’li yıllarda, yani Demokrat Parti iktidarında Tunahan mücadelesini iyice açığa vurdu.”

Nokta’nın o dönem yayın yönetmeni olan Arda Uskan, 12 Eylül darbecileriyle Süleymancıların ilişkilerini ise şöyle anlatıyordu:

“12 Eylül’ün hemen ertesinde bütün bu yurt ve pansiyonların devlete bağlanması konusu bir kez daha gündeme gelmişti. Hazırlanan yasa tasarısı ise son aşamasındayken, her nedense tozlu raflara kaldırılmıştı. Dönemin Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, bu konuda Nokta’ya şu ilginç açıklamayı yapıyordu: ‘Kuran kursları ile ilgili yurtlar Diyanet’e, eğitimle ilgili yurtlar Milli Eğitim Bakanlığı’na havale edilecekti. Fakat Olmadı. Süleymancılar'ın başında bulunan bir zat, gitti beni Başbakan Bülent Ulusu’ya şikâyet etti...’.”

Dönelim bugüne, Aladağ’ın köylerine… Deri, tahıl ürünleri toplamak için sık aralıklarla köye gelen Süleymancılar bir zaman sonra çocukları da alacaktı. Okula gidebilsinler diye değil, yardım derneği altında cemaat üyesi yetiştirmek adına çocuklar alınacaktı. Köy ahalisinin bilmediği ama sezdiği buydu. O yüzden Ahmet abi, çocuklarını vermemek için diretmişti.

İlçe ile köyler arasındaki mesafe, yolun kışın geçilemez oluşu gibi nedenler köylüleri Süleymancıların yurduna mahkûm etti. Kaldı ki İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Aktaş da ailelere çocukların Süleymancılar yurduna verilmesi dışında çare olmadığını söylemişti. Çocukların okula gitmesi, sıcak çorba içebilmesi, sıcak yataklarda yatabilmesi elbette hayatiydi. Çocuklar, Süleymancıların yurduna yerleştirildi. Devletin olmadığı yerde, devletin bile isteye o köyü Süleymancıların eline bıraktığı yerde bunların olması kaçınılmazdı. Devlet yurdu dururken diyeceksiniz... Aladağ’da on yıl önce yapılan devlet yurdu “çürük” olduğu gerekçesiyle yıkılmıştı.

FADİME YANGIN ÇIKTIĞINDA BULAŞIK YIKIYORDU

Ömer, Mübarek ve Ahmet abi çardakta, biz kadınlar ise yaz kış yanan ocağın başındayız. (Köydekiler pınarya diyor) Hatice abla, cumadan cumaya mezarlığa, “Sümeyyesi’nin” yanına gittiğini anlatıyor, sadece bu son zaman hastalanınca gidememiş. Ülkeyi anlatan mezarlık köye yürüyüş mesafesinde, karşıyı gösteriyor, göremiyorum, köyden dönerken göreceğim Sümeyye’nin de olduğu mezarlığı.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 3

Sümeyye’nin en büyük ablası Ebru (25) ocak başında. Fadime de yanımızda. O da yanan binadaydı, ablası üst katta, o alt katta. Yangın çıktığında bulaşık yıkıyordu. Şimdi 16 yaşında, o zaman 11 yaşındaydı. Sümeyye ile aralarında üç yaş vardı. Sümeyye ile araları iyiymiş. Yurtta bulaşık yıkarken elleri üşümüyormuş. Hatice abla “Üşüse acıyacaklar mıydı?” diyor yandan. Sabah namazı için saat 4’te kaldırıyorlarmış. “O kadar çocuk neyi bilir, neyi okur” diyor Hatice Abla. Fadime o güne dair hiç konuşmak istemiyor, çok sonra yavaş yavaş alışıyoruz birbirimize. “Sümeyye üst kattaydı. Seslendim ama duymadı” diyor. Bir iki sorumda gözlerinin dolduğunu, ağlamamak için kendini tuttuğunu görünce bir süre sessiz kalıp, konuyu acemice değiştiriyorum.

Ebru ve Fadime için kış köyde geçmiyor, kar yağınca 15 gün de elektriğin gittiği oluyor, 1 ay da. “Hiçbir şey yok ki burada” diyor Ebru.

Olaydan sonra hiçbir çocuk terapi görmedi, devlet köyde olmamaya devam etti. Fadime’yle başka şeyler konuşuyoruz. Fadime’yle şu aşamada başka şeyler konuşmak gerekiyor.

“Önce söylediler, tuvalet temizletirlermiş, bulaşık yıkatırlarmış. Rahmetliğime de sordum, yok ana dedi, tamamını demedi” diyor Hatice abla.

Sümeyye’nin ablası Ebru tamamlıyor gerisini: “Karahan’daki çocukların hepsi söylemiş ama buradakiler söylemedi. Gittikleri bir davar, başka gittikleri yok. Bilmiyorlar. Anlatamadılar.”

“Köyden 6 çocuk öldü” diyor Hatice abla. “Biri benim, biri Mehmet Ali’nin, Mustafa’nın, Mehmet Pertek’in, Ali’nin… Bahtınur Baş, Nurgül Pertlek, Zeliha Avcı, Sevim Köylü, Sümeyye Yetim, karşı köyden Tuğba Aydoğdu. Aynı mahalle, aynı akraba.”

Bilirkişi raporlarında, binanın iç donanımının yangının yayılmasına müsaade edecek şekilde olduğu yazılıyor. Halı döşemeleri, merdiven kenarlarında ve oda duvarlarına poliüretan üzeri ahşap lambri kaplamanın hızla tutuşarak yangının yayılmış olduğu ifade ediliyor. Tapuda görünmeyen 2. kat ve özellikle çatısında bulunan ahşap malzemeler yangının büyümesine sebep olmuş.

KÖYÜN GENÇ ERKEKLERİ SÖZLEŞMELİ ASKERLİK YAPIYOR

7 çocuk Köprücük- Menges köyünden, 2 çocuk Kışlak köyünden, 1 çocuk da Karahan köyünden gelerek yurda yerleşmişti.

Bazı cenaze araçları çamurlu yollara saplanmış, askerler tarafından itilerek ilerleyebilmişti. Uzun uzun bakılan o fotoğraflar bu köylerdeki çocukların devletle ilk ve son teması oldu.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 4

“Akşam 20:30 gibi komşular geldi. Televizyonu açtın mı dediler, açık dedim. Gördün mü dediler olanları, Aladağ’da yurtta yangın çıkmış. Tuğba Aydoğdu’nun babası ilk varmış, onu tutmuşlar. O telefon etmiş eşime. Komşular toplandı, o yandan bu yandan. Ağlama diyorlar, bir yandan. Eşim Fadime’yi görmüş, Sümeyyemi de yaşıyor demişler. Adli Tıp’a varana kadar hiçbir şey demediler, yaşıyor dediler. Oracıkta… Çocuğumun yandığı yeri göreyim, elbiselerini göreyim dedim. Benim oğlan, ‘üstünü kapatmışlar, askerler göstertmez’ dedi. Ben bekliyorum çağıracaklar, çocuğumu göreceğim. Bir şey gördüm ama var mı içinde yok mu orasını bilmiyorum.”

Ötesini anlatamıyor Hatice abla, gözlerini siliyor. Benim de söyleyecek sözüm yok.

Çocukların cenazeleri Adli Tıp Kurumu’na götürülürken 9’unun cesedi bir ambulansla taşınmıştı, taşınabilmişti. Hatice ablaya Sümeyye’yi gösteremezlerdi. Yazması dahi zor ama çocuklardan geriye bir şey kalmamıştı.

TARİKATLAR, ŞİRKETLER KURBAN BULMAK İÇİN KÖYDE

Yangından sonra açılan davada tek bir tutuklu kalmadı. Davayı kapatmaları için para da teklif edilmiş. “Ne kabul ederim ne ettiririm. Herkes paranın arkasında, adaletin değil” diyor Hatice abla. Bir oğlu sözleşmeli asker, daha da ilerisi köyde çoğu genç sözleşmeli asker. Burada ayrıca durmak isterim.

Hatice Abla, sözleşmeli askerlik yapan gençlere hak da veriyor: “Köy yerinden gitmesen ne yapacan? Ya davara bakacan ya bostanla bahçeyle uğraşacan, ne edecen, köy yerinde bir şey yok” diyor.

Köyün kız çocukları okusun diye yurtlar aranmış. Gittikleri İlçe Milli Eğitim Müdürü tek seçenek olarak Süleymancıların yurdunu göstermiş ailelere. Köyün genç erkekleri derseniz çoğu sözleşmeli askerlik yapıyor. Süleymancılar kız çocuklarını toplamış, devlet de asker istihdamı için erkek çocukları. Bir de madende ölenler var. Sohbetin ortasında, şunun oğlu madende ölmüş deniyor ya da şunun eşi. Madende ölmek, köyün sıradan hikayesi olarak sohbetin bir yerinde illa geçiyor. Ekleyelim ve yineleyelim: Devlet yok, kurbanlarını seçen şirketler ve kız çocuklarını toplayan cemaat köyde.

SU VE ELEKTRİK OLMAYAN KÖY

SU, KATIRLARLA TAŞINIYOR

Yine aynı köyün 22 haneli Urganağzı mahallesinde bugün halen su ve elektrik yok. Aracımız kiralık olduğu ve vakit olmadığı için o köye geçemiyoruz. Ahmet abi, Mustafa abi (Avcı) içme suyunun, diğer mahallelerden katırlarla taşındığını anlatıyor, nasıl olur sorularım, “Oluyor işte” ile yanıtlanıyor.

Şirketlerin, cemaatin olduğu köyde su ve elektrik yok. Oysa Kozan ve Aladağ ilçesinde Göksu Çayı üzerinde Enerjisa Elektrik firmasına ait Türkiye'nin 89. Adana'nın ise 5. büyük enerji santrali bulunuyor.

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 5

Elektrik ve suyun olmadığı Urganağzı mahallesinin baraja uzaklığı ise 250 metre. Elektrik üreten firmanın dibindeki köye faydası yok. Sosyal Haklar Derneği’nden Özlem Dündar, mahalleden barajın göründüğünü de söylüyor. Yakın zamanda çektiği fotoğraflardan da atıyor. Köyde temizlik, banyo için biriktirilen yağmur suyu kullanılıyor. (Özlem’le Adana’da buluşmamızı denk getiremedik. Fakat bu yazı dizisinde yardımı büyük.)

Oldu bitti değil, bir daha yaşanmaması için Aladağ yangını: Süleymancıların eline bırakılan Torosların köyleri - Resim : 6

Adana’nın Aladağ ilçesindeki Köprücük köyünde olan olmuş, biten bitmiş değil. Köylere tekrar tekrar dönüp bakmak gerekiyor. Bunlar olurken neredeydik sorusunu sıradan vatandaşın dahi sorumluluk duyarak sorması politik bir zorunluluk, ahlaki bir tutum. Aladağ köylerini Türkiye yakın tarihinin devlet- din ilişkisinin en damıtılmış örneği olarak iyice tartmak elzem. Muhalefetin, sosyalistlerin, ezcümle ülkenin yarınına dair tasası olanların gelecek için Köprücük köyündeki mezarlığı unutmaması gerekiyor.

Yarın: Medya, kentli estetik değerleriyle köye gelir

Etiketler
Aladağ Okul