Bahriye Üçok'un katledilişinin üzerinden 31 yıl geçti

Laiklik ve kadın hakları mücadelesiyle tanınan Bahriye Üçok'un katledilmesinin üzerinden 31 yıl geçti. Üçok'un katili 'bulunamadı.'

Bahriye Üçok'un katledilişinin üzerinden 31 yıl geçti

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve SHP Parti Meclisi üyesi Doç. Dr. Bahriye Üçok, bundan 31 yıl önce 6 Kasım 1990'da evine gönderilen bir bombalı paketle katledildi. İstanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. Üçok, kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan hayatını kaybetti.

1919 yılında Trabzon’da doğan Bahriye Üçok, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü'nde tamamladı, aynı zamanda Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü'ne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara'da bir süre lise öğretmenliği yaptıktan sonra 1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde ilk kadın öğretim üyesi olarak göreve başladı. 1957 yılında doktor, 1964 yılında "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı çalışmasıyla da doçent oldu.

İslam’da kadının yeriyle ilgili akademik çalışmalarda bulunan Üçok, İslamcı örgütlerden bu nedenle tehditler almaya başladı. Üçok, 1971 yılında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından senatör seçildi ve beş yıl boyunca Cumhuriyet Senatosu divan üyeliği yaptı. Üçok, 1977'de CHP'ye katıldı ve 12 Eylül'den sonra açılan Halkçı Parti'nin 1983'te kurucu üyesi oldu. Daha sonra 1983 seçimlerinde de bu partiden Ordu milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1986'dan itibaren Sosyaldemokrat Halkçı Parti üyesi oldu ve 1990 Eylül'ünde parti meclisi üyesi seçildi.

GECE YARISINA KADAR TEHDİT TELEFONLARI

Bahriye Üçok, 1988’in aralık ayında TRT’de türbanla ilgili bir panelde konuşmacıydı. Panelin birinci bölümü bittikten sonra reklam arasında çok sayıda tehdit ve tebrik telefonu gelmişti. Kızı Kumru Üçok, panelin ikinci bölümünden sonra gece yarısına kadar yine tehdit telefonlarının devam ettiğini söylemişti. Bahriye Üçok’a tebrik telefonları da fazlaca geliyordu fakat tehdit mektupları ve telefonlar 4-5 ay sürecekti. Üçok annesinin yıllardan beri böyle telefonlar almaya alışkın olduğunu “yeni bir şey olmadığı için hayatın doğal gidişi gibi bir şeydi” diyerek anlatacaktı.

TELSİZDE İSMİ DUYULDU

1990 yılı ocak ayında Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucularından hukukçu Prof. Muammer Aksoy silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 7 Mart 1990’da ise gazeteci Çetin Emeç İstanbul Suadiye’de şoförü ile beraber uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Bahriye Üçok kendisine karşı bir şey yapılacağını düşünmedi. Mayıs, haziran aylarında bir gazetecinin kendisine telsizde isminin duyulduğunu haber vermesi üzerine emniyeti aradı ve kendisine yakın koruma verildi. Bahriye Üçok’un “Ben yakın koruma istemedim ama evin önünde bir bekçi dursa bizim için daha uygun olur” demesi üzerine eve koruma yerleştirildi. Gazeteci yazar Turan Dursun da 4 Eylül 1990’da silahlı saldırı ile katledildi.

EVİNE BOMBA PAKETİ GÖNDERİLDİ

5 Ekim günü akşam saatlerinde eve geldiklerinde kızı Kumru Üçok kapıda “Ekspres Kargo”dan gelmiş bir ihbarname bulduğunu “Ben de belki de bombadır diye dalga geçtim” diyerek anlatmıştı. Ertesi gün paketi almaya gittiğinde paketin ucunun yırtık olduğunu ve içinde iki tane kitabın üst üste durduğunu görmüştü. Bahriye Üçok dışarı çıkmak üzere hazırlanmışken paketi açmak istedi. Paketin zor açılması üzerine kızına “Sen benden uzak dur” dedi ve paketi açmak üzere dışarı çıktı. Üçok’un paketi açmasıyla tuzaklanan bomba patlamış, ağır yaralanan Bahriye Üçok Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Üçok aynı günün akşamı kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan hayata veda etti.

Bahriye Üçok’un ölümüne neden olan bombalı paketin üzerinde İlmî Araştırma Vakfı, Çemberlitaş -İstanbul yazıyordu. Emniyet tarafından yapılan araştırma sonrasında bu isimde bir yerin Trabzon’da var olduğu ancak paketin üzerine uydurma bir isim olarak yazıldığı söylendi. Bahriye Üçok’un kızı Kumru Üçok‘un anlatımlarına göre paketin içindeki kitaplar Arap alfabesiyle yazılmıştı. Daha sonra emniyet kitabın izini sürmüş ve İstanbul’da kitabı satan yer bulunmuştu. Kitapçıda bulunan iki nüshadan biri satılmıştı. Kumru Üçok kalan nüshayı da emniyetin aldığını kitabın İslami Hareket’in bir koluyla ilgili olduğunu söylemişti. Kumru Üçok, annesi ve daha önce öldürülen aydınların irticaya karşı çıktıkları için öldürüldüklerini söylemişti.

İSLAMİ HAREKET CİNAYETİ ÜSTLENDİ

Cinayeti İslami Hareket adlı bir örgüt üstlenmiş, Cumhuriyet gazetesini telefonla arayarak İslami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi, Üçok'u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söylemişti. Aynı kişi “İslam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtmişti.

“Gerçek” adlı haftalık derginin 24 Ekim 1992 tarihli 31. sayısında bir Hizbullah yanlısı ile yapılan söyleşide, Musa Anter, Bahriye Üçok ve Turan Dursun’un bu örgüt tarafından öldürüldüğü ileri sürülmüş. Söyleşi yayınlandıktan kısa bir süre sonra söyleşiyi yapan derginin Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı, uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti. Hizbullah adına işlenen cinayetlerse bölgede “kontrgerilla eylemleri” olarak adlandırılıyor, bu cinayetleri işleyenlere Hizbul-Kontra adı veriliyordu.1 Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral, 'İslami Hareket' diye bir örgütün bulunmadığını, Hizbullah'ın uzantılarının cinayeti işlemiş olabileceğini söyledi.

2000 yılında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerden hareketle ‘Umut Davası’ başlatılmıştı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi dava kapsamında 8 sanığa verilen cezaları onamış verilen kararda "Tevhid Selam Kudüs Ordusu Örgütü"nün, 1988-1999 yılları arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiklerinin anlaşıldığı” ifade edilmişti

Anayasa Mahkemesi, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesine ilişkin 2000 yılında gerçekleştirilen "Umut Davası" kapsamında "silahlı terör örgütü kurucusu ve üyesi olmak" suçlarından mahkûm edilen Hasan Kılıç, Mehmet Şahin ve Yusuf Karakuş'un yeniden yargılanmasına karar vermişti.

SANIKLAR TAHLİYE EDİLDİ

AYM hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vererek Yusuf Karakuş ve Mehmet Şahin'e ayrı ayrı net 10 bin lira, Hasan Kılıç'a 18 bin lira verilmesine hükmetmişti. Umut Operasyonu'nda yargılanan Mehmet Ali Tekin de tutuklanırken "Selam Tevhid örgütü uydurmasıyla bizi gözaltına aldıran Fethullah Gülen ile ekibi bu dünyada olmasa da öbür dünyada bize hesap verecek. Bu dünyada da hesap verecek inşallah" demiş daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararla 2017 yılında tahliye edilmişti. Davanın bir diğer sanığı Mehmet Şahin de 2018 yılında AYM kararıyla tahliye edilmişti.

KATİLİ 'BULUNAMADI'

Kızı Kumru Üçok, “Annemin öldürülmesiyle ilgili gerekenlerin yapılmadığına inanıyorum. Şüpheli, katil kimse bulunmadı ki gereken yapılsın” demişti.

Üçok'un, "İslam'dan Dönenler", "Yalancı Peygamberler" ve "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar" adlı üç kitabı bulunuyor. SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok, katledildiği sırada bir laiklik raporu hazırlıyordu.

Etiketler
Kadın hakları Laik