Festival enflasyonunun gastronomi dünyamızda bıraktığı izler
Son yıllarda düzenlenen festivallerde gastronominin ağırlığı dikkat çekici boyutta. Bunda hiç kuşku yok ki toplumun gastronomiye artan ilgisi önemli rol oynuyor.
Peki düzenlenen gastronomi festivalleri artan bu ilgiyi karşılıyor mu?
Ya da başka bir deyişle gastronominin hak ettiği karşılığı veriyor mu?
Bence ne kadar iyi niyetli çabalar göstersek de bunu tam olarak başarabilmiş değiliz.
Ülkemizde her şehir ve neredeyse her ilçe bir gastronomi festivali düzenlemeye çalışıyor.
Kimi daha başarılı olurken, kimi de hüsranla sona eriyor.
Bu yaklaşım doğal olarak bir festival enflasyonu yaşanmasına neden oluyor.
Peki yaşanan bu karmaşanın nedeni ne?
Bu konuda pek çok neden sayabilirim.
Sebeplerin en başında toplum tarafından gösterilen ilginin cezbedici yanı geliyor.
Ve kent yöneticileri bu ilgiyi o kentin tanıtımı için avantaja çevirmeye çalışıyor.
Tabii bunu yaparken de bence yeterli profesyonel desteği almıyor.
Burada kast ettiğim profesyonel destek kesinlikle organizasyonla ile ilgili değil.
Hepsi iyi ya da kötü bir etkinlik firması ile çalışıyor ama gastronomi konusunda profesyonel bir destek almıyor.
Bu nedenle de düzenlenen organizasyonların temelini oluşturan gastronomi ya da bölgesel mutfak kültürünün sahip olduğu derinliği tam olarak yansıtamıyorlar.
Düzenlenen festivaller büyük çoğunlukla dar kapsamlı bir şenlikten ya da panayırdan öteye geçmiyor.
Ağırlıklı katılım festivalin yapıldığı kentin yaşayanları ile sınırlı kalıyor.
Nedeni ise bölge mutfağını tanımak isteyen diğer illerde yaşayanlara festivalin ulusal ölçekte duyurulmasında yaşanan sıkıntılar.
Tabii bir de buna zamanlama problemini de eklemeliyiz.
Aynı tarihte birden çok festivalin gerçekleştirilmesi yaşanan zamanlama sıkıntısının en güzel göstergesi.
Katılanlara bölgesel yemekleri tattırma gibi bir hedefin diğer kültürel olguların önüne geçmesi de önemli bir handikap oluşturuyor.
Hal böyle olunca gerçekleştirilen organizasyonlar kültürel derinlikten uzaklaşıyor.
Kentin mutfak kültürü öne çıkan bir iki yemeğin gölgesinde kalıyor.
Popüler markaların gövde gösterisine dönüşüyor.
Bu popülist yaklaşım yapılan etkinliği dar bir alana sıkıştırıp kentin genelinden soyutluyor.
O bölge lezzetlerini deneyimlemek isteyenler ise dar alanda kısa paslaşmalarla popüler markalar arasında yaşadıkları deneyimi kendi şehirlerine taşıyorlar.
Ülkemiz gastronomi alanında büyük bir zenginliğe sahip.
Bunu ulusal ve uluslararası platformlarda doğru bir şekilde anlatabilmeliyiz.
Bunun için de öncelikle kültürel konulardaki panel, söyleşi ve seminerleri, bölgesel lezzetlerin tadımının önüne geçirmeliyiz.
Ancak kültürel derinliği olan etkinlikler tadımlardan ağırlıklı olunca festivale katılım olumsuz yönde etkileniyor.
Sanırım bu sonuç dinlemeyi ve okumayı çok seven bir toplum olmamamız ile mevcut eğitim düzeyimizden kaynaklanıyor.
Sahip olduğumuz zenginlikleri hak ettiği şekilde gösterebilme ve anlatabilme konusunda gösterdiğimiz zafiyet maalesef hepimizi üzüyor.
Günün sonunda uluslararası alanda başarılı olan etkinliklere bakarak hayıflanıyoruz.
Tabii ki bu arada az sayıda da olsa başarı ile ülkemiz gastronomisini gerektiği şekliyle anlatan etkinliklerin hakkını da vermeliyiz.
Gerçek anlamda uluslararası kimlik kazanan Gastromasa buna en güzel örnek.
Ama üzülerek söylüyorum ki Gastromasa gibi yüz akımız olan bu etkinliklerin sayısı bir elin beş parmağından fazla değil.
Ülkemizi gastronomi alanında dünyada ön plana çıkaracak bu etkinliklerin başarısında pay sahibi olan herkesi can-ı gönülden tebrik etmeli ve bundan sonraki çalışmalarında da hepimiz gücümüz nispetinde destek olmalıyız.
Unutmamalıyız ki birlikten her zaman kuvvet doğar!