Bir asırlık hasret hikayesi: Selanik’te kızını arayan Giresunlu anne

100 yıl geçmiş iki ülkenin insanlarını bir anlaşmayla söküp atması. Adına mübadele demişler. İki ülkenin arasına hasreti sokmuş o mübadele, yüz değil bin yıl geçse dağlanmayacak yaraları, unutulmayacak acıları…

Bir asırlık hasret hikayesi: Selanik’te kızını arayan Giresunlu anne

Geçen ağustos ayının sonlarıydı. Yeniköy’de Panayia Kilisesi’nin avlusunda bir dizi Theotakia etkinliklerinden biriydi. Karamanlı ve Valadesli Mübadillerin öyküsünü dinlemek için toplanmıştık. Ankara’dan gelen mübadil Aycan Yılmaz ve Dr. Şehnaz Şişmaoğlu Şimşek, gazeteci Serdar Korucu’nun moderatörlüğünde her iki toplumun göçe giden hikayesini anlattı.

En ön sıradan dinliyordum bir ayrılık hikayesini daha… Anadolu’dan Yunanistan’a, Yunanistan’dan Anadolu’ya bir yer değiştirme anlatısı. Böyle söyleyince kulağa ne kadar basit geliyor. Buradakiler oraya gitti, oradakiler buraya geldi ama nasıl geldi?

Atina'da Anadolu mübadilleri çadırı

İzmir, Girit, Kavala, Trabzon ve daha nice liman günlerce bekleyen insanlarla doluydu. Sefalet içinde birbirine tutunan aynı dili konuşan aynı dine sahip insanlar, aynı dinden ama bilmedikleri bir dilin, bilmedikleri bir toprağın yoluna koyulmak için bekleyip durdular. Baş gösterince Gülcemal yüzlerinde yeniden bir umut doğdu. Kiminin yolu saatlerce kiminin yolu günlerce sürdü. Geride bıraktıkları bir evden bir yurttan fazlası oldu. Kimisi sevdiğini, kimisi annesini, kimisi evladını…

Türkiye'nin ilk transatlantik gemisi Gülcemal, mübadele boyunca birçok insanı taşıdı

KAYIP KIZ ÇOCUĞU

Konuşmacılar mübadilleri öyküsünü anlattıktan sonra onlardan biriyle tanışıyorum. Yeniköy Panayia Rum Kilisesi ve Mektebi Başkanı Laki Vingas, her zamanki heyecanıyla “Melike bu hikayeyi dinlenmen lazım” diyor ve beyazlar içindeki güzeller güzeli bir hanımefendiyle beni tanıştırıyordu. Şimdi 70 yaşında olan bu kadın ikinci kuşaktan mübadil. Annesi Giresun’dan gönderilirken henüz kundakta bir bebekti. Anneannesi küçük yavrusunu o kargaşanın içinde kaybetti. Kayıp bebek İstanbul’a Yeniköy’e getirildi. O gün avlusunda bulunup göç hikayeleri dinlediğimiz kiliseye:

“Annemin dışında bir sürü çocuk var. Hepsini Yeniköy Panayia Kilisesi’ne bırakıyorlar. Çocukları olmayanlar da gelip evlat ediniyor. Annem de Yeniköy’deki anneannem ve dedem olarak çok sevdiğim insanlar tarafından evlat ediniyor.”

BİR AİLENİN PAYINA KAÇ ACI KAÇ HASRET DÜŞÜYOR?

Annesinden kopmuş bir çocuk Meryem Ana’ya adanan bu kilisede şefkat gördü, daha sonra evlatlık verildi. Büyüdü, evlendi, çocukları oldu. Stelyo ve Sofia. Yine aynı kilisede vaftiz edildiler. Kayıp annenin yerine sarıp sarmalayan Meryem Ana’da… Stelyo’nun vaftiz edildiği gün 6 Eylül 1955’ti. Daha kundakta bebekten başka bir acıyla tanımıştı Stelyo. Bir başka diyorum çünkü bu ailenin yakasından düşmemişti acılar. Babası Varlık Vergisi nedeniyle Aşkale’ye sürülenler arasındaydı. Sahi bir ailenin payına kaç acı kaç hasret düşüyor? Annesinin hikayesini anlatan Sofia Hanım yıllar sonra yayası* ile annesinin buluşabildiklerini söylediğinde kendi kaybettiğim bir yakınımı bulmuş kadar sevindim:

“Bazı insanlar ne yazık ki ağızlarını tutamıyorlar. Polina aslında sen bu bayanın kızı değilsin, diyor. Annem ağlayarak annesini gidiyor ve ‘benim annem kim’ diye soruyor. Sonra babam devreye giriyor. Kızılay ve Kızılhaç’a haber veriyor. Yıllar sonra Selanik’te annesini buluyor. Öz yayam kızını geri göndermek istemiyor yeniden bulunca. Babam araya giriyor. Annem de ‘Benim ailem orada. Benim vatanım orası, kalamam’ diyor. Çok olay oluyor. Yayam, Selanik’te kayıp kızını arayan kadın olarak tanınıyor. Yıllarca aramış annemi.”

GERİ DÖNEMEMEK

Sofia Hanım’ın annesi kalmasa da ara sıra Selanik’e ziyarete gidiyor. Sofia ve Stelyo kardeşler de Selanik’teki yayasını asla unutmuyor. Sık sık olmasa da arada bir fırsat oldukça onu ziyaret ediyorlar. Teyzeleri, kuzenleriyle hep bir aradalar.

Kavala Limanı'nda gemi bekleyen Müslümanlar

Sofia Hanım’ın gözleri yaşananlara rağmen ışıl ışıl. Beyaz bahçıvan pantolonun içinde bir çocuk kadar neşeli. Acılarına sahip çıkıyor, ama tutunmuyor acılara. Yarından hep ümit eder gibi bir hali var. Gülümsüyor. Hikayesini bitiriyor. Sarılıyoruz birbirimize. Meryem’in şefkati sarmalıyor o avluda ikimizi.

Bu görüşmeden aylar sonra bugün bir kez daha aradım Sofia Hanım’ı. Aklımda bir soru kalmıştı. Yayası bir daha hiç Türkiye’ye gelmiş miydi?

“Gelmedi”

Bugün mübadelenin 100’üncü yılı. 100 yıl önce yaşanan acılardan geriye dağlanmayan yaralar, bir asırlık hasret kaldı. O hasretle sarıldık Sofia Hanım ile birbirimize. Gerçek olamayacak kadar büyük olan acıların başlangıcı sayılan mübadelenin gerçek yüzlerinden yalnızca biridir “kızını arayan annenin” öyküsü.

Sofia ve Stelyo Berbarakis kardeşlere sevgiyle, kıymetli annelerinin hatırasına saygıyla...

Kaynak

Fotoğraflar: https://ozhanozturk.com/2017/08/30/1923-turkiye-yunanistan-nufus-mubadelesinde-karadenizli-rumlarin-durumu/

Göç ve Mübadele Anı Evi

Etiketler
Giresun Muş