'En iyimser tabloda kayıp 100 milyar lira'

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi’nde 17 Ağustos 1999 depreminin 19. yıl dönümü dolayısıyla basın açıklaması düzenlendi.

'En iyimser tabloda kayıp 100 milyar lira'

İMO, 17 Ağustos 1999 depreminin 19. yıl dönümü dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında Türkiye’nin 1999’dan iyi durumda olmadığına dikkat çekti.

İMO’nun Karaköy’deki binasında gerçekleşen basın açıklamasını İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna okudu. Olası İstanbul depreminin yaratacağı yıkıma ilişkin açıklamalarda bulunan Suna, İstanbul’un da Türkiye’nin de depreme hazır olmadığının altını çizdi. Suna, imar barışıyla iskansız, ruhsatsız ve nitelikli mühendislik hizmeti almadan, yapı denetim sürecine dahil olmadan üretilen yapılara af getirilmesinin, İstanbul yapı stokunun depremde vereceği tepkiyle ilgili kaygıları pekiştirdiğini söyledi.

'En iyimser tabloda kayıp 100 milyar lira' - Resim : 1

Temmuz ayı içerisinde Sütlüce, Ümraniye ve Sancaktepe’de meydana gelen istinat duvarı çöküntülerini hatırlatan Suna, “Deprem görmeden binalar yıkılıyor, istinat duvarları dağılıyor, yollar göçüyorsa İstanbul’un yanıtı ve talebi açıktır: İstanbul yardım istemekte ancak siyasi iktidar bu talebi görmezden gelmekte ve hatta yüz binlerce kaçak, ruhsatsız, güvenlikten uzak binanın affedilmesini tercih etmektedir” dedi.

'EN İYİMSER SENARYODA 100 MİLYAR KAYIP TAHMİN EDİLİYOR'

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinin altını çizen Suna, ülke topraklarının yüzde 92’sinin deprem kuşağında yer aldığını, nüfusun yüzde 95’inin bu bölgelerde yaşadığını, 11 metropol kentin ve sanayi tesislerinin yüzde 75’inin deprem tehlikesi altında bulunduğunu kaydetti. Türkiye’de bulunan 20 milyon yapıdan yarısının güvenli olmaktan uzak ve ruhsatsız olarak inşa edildiğini söyleyen Suna, bu yapıları kullanan insanların can güvenliği tehlikesi altında olduğunu vurguladı. Suna, önceki dönem Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin 2017 Temmuz ayında düzenlediği bir toplantıda, yapı stokunun iyileştirilmesi için 15 yıla ihtiyaç olduğu yönündeki ifadesini hatırlatarak, “1999 depremi baz alınırsa, Türkiye’nin ancak 30-35 yılda yapı stokunu güvenli hale getireceği tahmin edilmektedir. Başta İstanbul olmak üzere ülke nüfusunun büyük bölümü ciddi risk altında. En iyimser senaryoda bile on binlerce insanın hayatını kaybedeceği, yüzbinlerce ailenin barınma sorununun baş göstereceği, su, elektrik, gaz alt yapısında ciddi boyutlarda hasar meydana geleceği, enkaza ulaşma, enkaz kaldırma, yaralıları hastaneye ulaştırmada ciddi sorunlar yaşanacağı, ekonomik kaybın ise 100 milyarı bulacağı tahmin edilmektedir.” dedi.

‘TOPLANMA ALANLARI RANTA KURBAN EDİLDİ’

Deprem sonrası afet çalışmalarının da sorunlu olduğunu belirten Suna, Afet Toplanma Alanları ve ulaşım güzergahlarıyla ilgili sorunların varlığını koruduğunu kaydetti. Suna, “Merkezi ve yerel yöneticilerden deprem toplanma alanları ile ilgili açıklamalar doğruları yansıtmıyor. Çünkü boş alanların, okul bahçelerinin, parklar ve benzerlerinin toplanma alanı statüsünde değerlendirilmesi mümkün değildir. Toplanma alanı, altyapısı hazırlanmış, insanların beslenme, barınma, yıkanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiş alan anlamına geliyor. 1999 depreminde. Sonra toplanma alanı olarak düzenlenmesine karar verilen 496 Geçici İskan Alanları ile deprem sonrası kullanılacak 562 Birinci derecede Acil Ulaşım Yolu yani deprem toplanma alanları ranta kurban edilmiştir.” dedi.

‘SORUMLULUK DOĞADA DEĞİL KENTİ RANTA AÇANLARDA’

İstanbul’da binaların büyük bir kısmının iskansız, ruhsatsız, denetim dışı üretildiğini ve depreme maruz kalmadan yıkılacak durumda olduğunu söyleyen Suna, “Yetkililer sorunları doğa olaylarıyla açıklamaya ve dolayısıyla sorumluluktan kurtulmaya çalışsa da, İstanbul’da ciddi bir altyapı eksikliği vardır ve yapı üretim süreci zaaflarından arındırılamamıştır. Eğer siz dere yataklarını imara açarsanız, dere yatakları ile yetinmeyip boşaltılan askeri alanlarda yapılaşmaya izin verirseniz, kentleri betona teslim ederseniz, yapı denetimini piyasacı rekabetin unsuru haline getirirseniz, bütün bir kenti ranta göre düzenlerseniz mühendislik mesleğini itibarsızlaştırırsanız, mühendisin imzasını formaliteden ibaret hale dönüştürürseniz başka bir sorumlu aramanıza gerek yoktur. Bütün sorumluluk sizdedir.” diye konuştu.

‘YAPI DENETİMİ SORUNLU’

Yapı denetiminin üretim sürecinin vazgeçilmezi olduğunu belirten Suna, Türkiye’de yapı denetimi sisteminin sorunlu olduğunu söyledi. Yapı denetiminin bir kamu hizmeti olduğuna değinen Suna, “Bugün sistemin kamusal yönü etkili değildir. Yapı denetimi gibi önemli bir kavram piyasa ilişkilerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Yapı denetiminin sağlıklı ve işlevsel olduğu bir sistemde Sütlüce’deki facia yaşanmaz, binalar depremde ayakta kalır, can ve mal güvenliği azami ölçüde korunur.” dedi.

‘KANAL İSTANBUL VAHİM BİR HATA’

Kentsel dönüşüm kavramının ilk kez yoksul ve az gelişmiş ülkeler için kullanılmasının tesadüf olmadığını söyleyen Suna şöyle devam etti: “Çünkü söz konusu ülkelerdeki kentlerde kaçak yapılaşma yoğundur ve özellikle kent yoksullarının yaşadığı bölgelerdeki yapılar güvenli olmaktan uzaktır. Kavramın, neoliberalizmin kent politikalarının odak noktasına alınması ise ulusal ve uluslararası büyük sermaye gruplarının kentsel değerleri ranta dönüştürme beklentisi nedeniyledir. Her ne kadar deprem tehlikesi üzerinden toplumsal meşruluğu sağlansa da, kentsel dönüşüm projelerinin rant değeri yüksek bölgelerden başladığı sır değildir.” Suna, Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul’daki mevcut sorunlar çözülmeden yapılması halinde iklim ve doğa koşulları ile birlikte İstanbul’un sonunu getirecek vahim bir hata olduğunu söyledi. İstanbul’un deprem açısından en riskli 10 kent arasında bulunduğunu anımsatan Suna, “İstanbul’un dünya ölçeğinde sağlıksız kentler sıralamasında 89 kent arasında 88. sırada yer almasından, literatürde olası İstanbul depreminin ‘büyük trajedi’ olarak geçmesinden sadece inşaat mühendisleri olarak değil, İstanbullu olarak kaygı duyuyoruz.” dedi.

Etiketler
Ağustos 17 Ağustos