Tarihin İzinde Modern Sofralar... Hem Damakta Hem Hafızada İz Bırakıyor

Sürdürülebilirlik artık bir kavram değil; mutfağın vicdanı. Mevsimsel ürünler, yalnızca damakta değil, toprağın hafızasında iz bırakıyor. Türk mutfağı bu ritmi öteden beri tanıyor. Anadolu’nun bereketi, Ege’nin otları, Karadeniz’in balıkları her mevsimin nabzını tutuyor.

Reha Tartıcı Yazar rtartici@gmail.com

Bugün bu kadim ritim, genç şeflerin ellerinde modern bir direnişe dönüşüyor.

İzaka Terrace’ın Executive Şefi Serhat Eliçora, bu yaklaşımı bir menüye dönüştürmüş.

Yerel ürünleri küresel tekniklerle buluşturuyor; hem geçmişi canlandırıyor hem geleceğe dokunuyor.

CVK Park Bosphorus Hotel’in teras katında, eski Park Otel’in Park Lokantası’ndan kalan izleri modern gastronomiyle harmanlayan bu mekânda, bir tadım yolculuğuna çıktım.

Masaya oturduğumda, Boğaz’ın mavisiyle tabakların hikâyesi henüz birbirine karışmamıştı.

Yolculuk, tanıdık bir sokak lezzetiyle başlıyor gibi görünse de tabakta bambaşka bir hikâye anlatılıyor.

Karaköy Balık Ekmek, bu kez Trabzon mısır ekmeğiyle, palamutlu tereyağı ve boğaz çuprası eşliğinde yeniden yorumlanmış.

Ekmek, çıtır bir nostalji.

Balık, denizin hafızası gibi.

Her lokma, yerel balıkçının emeğini görünür kılıyor.

Eliçora, “Yöreye özgü ürün, aromayı kuvvetli kılar,” demişti bir sohbetimizde.

Bu tabak, o cümlenin karşılığı gibi: sade, güçlü ve unutulmaz.

Sonraki tabakta Karaburun orkinosu, deniz tarağı, avokado ve wasabi mayonezi bir araya geliyor.

Orkinos, yumuşak ve dolgun.

Deniz tarağının dokusuna wasabi keskin bir ferahlık katıyor.

Avokado ise kremsi bir denge sağlıyor.

Bu tabak, Akdeniz’in tazeliğini Japon zarafetiyle harmanlıyor.

Eliçora’nın çok kültürlü vizyonu burada parlıyor.

Farklı mutfakları yerel ürünlerle birleştirmek onun imzası.

Orkinosun Ege kökeni, tabakta Anadolu’yu hatırlatıyor.

Menü ilerledikçe, İtalyan etkileri devreye giriyor.

Tortellini, domates marmeladı, Ege otları püresi ve İzmir tulum peyniriyle servis ediliyor.

Makarna ince ve tam kıvamında.

Marmeladın tatlı-ekşi notası, peynirin keskinliğiyle dengeleniyor.

Otlar, ferah bir yeşillik katıyor.

Bu, Ege’nin bereketini İtalya’nın sadeliğiyle buluşturuyor.

Eliçora, mevsimsel otları yerel çiftçilerden temin ediyor.

“Bir ürünü mevsiminde kullanırsan, maksimum verim alırsın,” diyor.

Tabak, doğaya saygıyı hissettiriyor; hiçbir malzeme boşa gitmiyor.

Sonraki tabakta mantı, bildiğimiz haliyle değil.

Yuzu ponzu, tütsülenmiş ördek pastırması ve turşulanmış soğanla yeniden yorumlanmış.

Ponzu, asidik bir parlaklık veriyor; ördek, dumanlı bir derinlik katıyor.

Soğan, çıtır bir kontrast yaratıyor.

Bu varyasyon, Anadolu’nun hamur işlerini Asya’nın incelikleriyle tanıştırıyor.

Eliçora’nın felsefesi burada net: Lezzet önce, görsel sonra.

Ama tabak, gözü de doyuruyor.

Sıra ana yemeğe geldiğinde Balıkesir Kuzu Simit servis edildi.

Bu tabakta yalnızca bir yemek değil, bir yolculuk vardı.

Balıkesir’den gelen et, İngiliz Beef Wellington’a Anadolu’dan bir selam gönderiyor gibiydi.

Simit hamuru, İstanbul’un sokaklarından bir kabuk örmüş; içindeki baharatlar ise Orta Asya’dan Balkanlar’a uzanan bir hikâyeyi fısıldıyordu.

Kuzu, göç yollarının yumuşaklığıyla pişmişti.

Eliçora’nın “Tabaklar, mekânın ruhunu yansıtmalı,” sözü, bu tabağın tam ortasında duruyordu.

Boğaz manzarasıyla kuzu etinin sıcaklığı, geçmişle geleceği aynı anda ısıtıyordu.

Yemeklerin ardından gelen tatlı, çocuklukla bugünü aynı kaşıkta buluşturdu.

Çikolatalı Salep, yoğun kakao tadıyla başlıyor; geleneksel salep, yumuşak bir geçiş sağlıyor.

Tarçınlı dondurma ise serin bir kontrast yaratıyor.

Bu tatlı, sadece bir kapanış değil; hafızaya kazınan bir vedaydı.

Menünün ardından Şef Serhat Eliçora ile sohbet ettik.

Tutkusunu anlatırken genç şeflere şöyle sesleniyor: “Tutkuyu kaybetmeyin, yanlış yapmaktan korkmayın.”

Mengen’den İstanbul’a uzanan yol, bu sözlerin kanıtı gibi.

İzaka Terrace, onun vizyonuyla sadece bir restoran değil; tarih, kültür ve lezzetin buluştuğu bir anlatı alanı.

Eski Park Lokantası’ndan kalan izler, modern gastronomiyle canlanıyor.

Bu tadım, bana Türk mutfağının yalnızca lezzet değil, hafıza taşıdığını bir kez daha hatırlattı.

Genç şefler, sürdürülebilirliği bir kavramdan öteye taşıyor; onu bir kültürel direnişe dönüştürüyor.

İzaka Terrace bu yolculukta bir durak değil; bir umut noktası.

Tüm yazılarını göster