Bir Sofra Bin Yolculuk

Göç, yalnızca insanların yer değiştirmesi değildir; aynı zamanda kültürlerin, dillerin, ezgilerin ve elbette tariflerin de göçüdür. Tarih boyunca Anadolu’ya ulaşan her topluluk, beraberinde taşıdığı mutfak mirasını bu toprakların bereketiyle harmanladı. Balkanlardan gelen bir börek tarifi, Kuzey Afrika’dan taşınan baharatlar, Girit’ten gelen turşu teknikleri… Hepsi bir araya gelerek bugün “Göç Mutfağı” dediğimiz o zengin, çok katmanlı anlatıyı oluşturdu.

Reha Tartıcı Yazar rtartici@gmail.com

Bu mutfak, yalnızca yemeklerin değil, hikâyelerin de piştiği bir ocaktır.

Her tarif, bir yolculuğun, bir özlemin, bir uyumun izini taşır.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’un Marmara Denizi’ne nazır siluetinde konumlanan Mövenpick Hotel Istanbul Marmara Sea’nin roof katında açılan KÜN Restoran’da tam da bu izlerin peşine düştüm.

Adını güneşten alan KÜN, Türk topluluklarının tarih boyunca göç ettikleri coğrafyalardan taşıdıkları gastronomik mirası, çağdaş bir yorumla sofraya getiriyor.

Mekânın panoramik manzarası, ocakbaşında közlenen etlerin kokusu ve odun fırınından gelen lezzetlerden yükselen sıcaklıkla birleşince, sadece bir yemek deneyimi değil, bir zaman yolculuğu başlıyor.

KÜN’ün mutfağında bu yolculuğun kaptanı ise genç ve vizyoner şef Cenap Varol.

Fas mutfağından Anadolu’nun yerel üreticilerine uzanan geniş bir yelpazede edindiği deneyim, onun mutfak anlayışını şekillendiriyor.

Sürdürülebilirlik, kültürel sentez ve hikâye anlatımı, bu anlayışın temel taşları arasında.

Özellikle meze ve ara sıcaklarda Kuzey Afrika’dan getirilen baharatların etkisi hissediliyor; bu baharatlar, tanıdık tatlara yeni bir derinlik katıyor.

Menüdeki yoğurtlu mezelerin tamamı Dorak Taşı’nda özel olarak üretilen organik yoğurtla hazırlanıyor.

Bu detay, sadece lezzet değil, aynı zamanda üretim sürecine duyulan saygıyı da gösteriyor.

Yakut Türkleri’nin tariflerinden esinlenen peynirler, obruklarda beş ay dinlendirilmiş.

Bu tür detaylar, KÜN’ün mutfağını sadece çağdaş değil, aynı zamanda tarihsel kılıyor.

Tadım sırasında dikkatimi çeken bir diğer unsur, “şekil değiştiren tarifler” oldu.

Geleneksel yemeklerin özüne sadık kalınarak yapılan bu yorumlar hem tanıdık hem de yenilikçi.

Sakız Murcu ve Girit Kabak Turşusu gibi mezeler, gastronomi gezilerinden edinilen tecrübelerle şekillenmiş.

Her lokma, bir coğrafyanın sesi gibi; bazen Kuzey Afrika’nın baharatlı rüzgârı, bazen Balkanlar’ın serinliği, bazen de Anadolu’nun sıcaklığı.

KÜN’ün atmosferi de bu deneyimi tamamlıyor.

Mekânda haftanın belirli günlerinde sunulan etnik müzik seçkileri, yemekle birlikte akıyor; bir ritim, bir nefes gibi.

Bu bütünlük, KÜN’ü yalnızca bir restoran değil, bir yaşam alanı haline getiriyor.

Şef Cenap Varol’un mutfak ekibi de bu vizyonu paylaşan isimlerden oluşuyor.

Farklı tarzları temsil eden şeflerin bir araya gelmesi, mutfakta bir beyin fırtınası yaratıyor.

Bu çeşitlilik, sunumlarda ve pişirme tekniklerinde kendini belli ediyor.

Özellikle tatlılarda az bilinen ama geniş kitlelere hitap eden ürünlerin tercih edilmesi, KÜN’ün keşifçi ruhunu yansıtıyor.

Sözün özü KÜN yalnızca bir restoran değil; göçün, kültürün ve hikâyenin buluştuğu bir durak.

Her tabak, bir anlatı; her tat, bir iz.

KÜN İstanbul’un gastronomi sahnesine yeni bir soluk getirirken, geçmişin izlerini bugünün estetiğiyle buluşturuyor.

Tüm yazılarını göster