İktidar enflasyonun yükünü hangi kesime yıkıyor?

TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı tartışma yarattı. Aylık %2.98, yıllık %73.5 enflasyon rakamları paylaşan TÜİK eleştirilerin hedefi oldu. Son yıllarda TÜİK...

Nezih Onur Kuru Yazar n.onurkuru@gmail.com

TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı tartışma yarattı. Aylık %2.98, yıllık %73.5 enflasyon rakamları paylaşan TÜİK eleştirilerin hedefi oldu. Son yıllarda TÜİK hakkında siyasetin bir aracı enstrümanına dönüştüğü yönünde gelen eleştiriler bu ay zirveye ulaştı. Tarafsız kimliğiyle bilinen birçok ekonomist de dahil olmak üzere tüm uzmanlar tıpkı sosyal medya kullanıcıları ve siyasetçiler gibi TÜİK’in gerçek verileri yansıtmadığı yönünde çıkışlarda bulundu.

Bunun birkaç nedeni var. Öncelikli ve birincil neden, açıklanan rakamların hissedilen enflasyonu yansıtmaması. Bilhassa aylık enflasyonun %3’ten düşük gösterilmesi çok büyük tepki topladı.

İkincisi, son yıllarda kurumsallığını, objektifliğini ve şeffaflığını giderek yitiren TÜİK’in enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyat değişimini açıklamaktan vazgeçmesi. TÜİK ancak her enflasyon açıklamasında tek tek güncellediği enflasyon sepetindeki maddelerin fiyatlarını bu kez paylaşmadı. 409 ürünün aylık fiyat değişimlerini gösteren “madde sepeti ve ortalama madde fiyatları” tablosunda mayıs ayı fiyatları yer almıyor.

Üçüncüsü, enflasyonu takip eden diğer kurumlar ve TÜİK arasındaki farkın belirginleşmesi. ENAG ile TÜİK’in çok farklı rakamlar paylaştığı biliniyor. Fakat bu ay ilk kez İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve TÜİK enflasyon endeksleri arasında da farklılaşma görüldü. İTO’nun İstanbul’daki aylık ve yıllık tüketici fiyat değişimlerini “ücretliler geçinme endeksi” olarak yayınladığı 2013’ten beri İTO ve TÜİK (TÜFE) enflasyon endeksleri paralel seyrediyordu. Mayıs ayı bunun istisnası oldu. TÜİK ilk kez İTO'dan net bir şekilde daha düşük enflasyon açıkladı.

İTO 2021-2022 Mayıs arasında %87.35 enflasyon açıklarken, TÜİK'in açıkladığı yıllık enflasyon %73.50. Aradaki fark %13.85

Bununla birlikte TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları gerçeği temsil etmese bile Türkiye’nin dünya çapında bir enflasyon sorunu yaşadığını saklayamıyor. Türkiye %73.5 enflasyonla dünyada 6., Avrupa'da 1 sırada.

Türkiye enflasyonda Arjantin ve İran'ı geçerken, zamlara karşı şiddetli protestoların yaşandığı Sri Lanka'yı yaklaşık 2'ye katlıyor. Türkiye'nin önünde Venezuela, Sudan, Lübnan, Suriye gibi iç çatışma yaşanan ülkeler yer alıyor. Türkiye’deki enflasyon oranı, kronik enflasyona sahip Arjantin ve savaştaki Rusya’nın toplamından fazla.

ENFLASYON İKTİDARIN TERCİHİNİN SONUCU

Yüksek enflasyon hükümetin ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel tercihlerinin bir sonucu. 2010’lu ve 2020’li yıllarda Türkiye’yi yüksek tansiyon seçim siyaseti ve ekonomisiyle yöneten iktidar, oylarının daha da azalmasını istemediği için istihdam ve üretimi önceliyor. Bu nedenle istihdam yaratacak sermaye kesimi için düşük faizli kredilerle negatif faizden yararlanma imkanı tanıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan yüksek enflasyonu ise çalışan kesimin sırtına yüklüyor.

İktidar bunu yaparken ise seçici davranıyor. Kültürel yarılma hatlarına iktidarını borçlu olan mevcut hükümet, temel gıda, eğitim, sağlık gibi alanlarda fiyatları kontrol etmek için çaba sarf ederken, özgür yaşamla ilişkilenen alanlarda yüksek vergiler getiriyor ve krizin faturasını buradan çıkarıyor. Nitekim aylık enflasyonda en çok artan 3 kalem seküler hayat tarzını doğrudan etkiliyor (alkollü içecekler ve tütün, eğlence ve kültür, lokanta ve oteller).

İktidar hem enflasyon yükünü seküler kesime yükleyecek ekonomi politikası uyguluyor hem de kulturkampf'ı derinleştiriyor. Nitekim Erdoğan hem içkide hem sigarada vergilerin devamlı artıldığını söylerken “sigarada ve suluda vergiyi devamlı artırıyoruz, çok rahatsızlar; ama hayret aç sefil geziyor; rakı, bira almaktan geri durmuyor” ifadesini kullanmıştı.

Eğitimli ve seküler kesimin daha yüksek oranda bulunduğu maaşlı çalışanlar ve tüketicilerden toplanan doğrudan ve dolaylı vergiler, yüksek enflasyonu karşılamayan düşük faizli kredilerle işverenlere ve sermaye kesimine dağıtılıyor. Ayrıca yüksek enflasyonla birlikte sermayenin sahip olduğu varlıkların değeri neredeyse katlanarak artıyor. Öte yandan toplanan vergiler sayesinde sosyal politika ve yardımlar da sürdürülüyor.

Ekonomik buhran şartlarında orta sınıfın erimesine göz yuman iktidar böylece kendisine bağımlı hale getirdiği sermayenin desteğini sürdürürken diğer yandan da seçmen desteğini kaybetmemek için sosyal politikalardan olabildiğince az ödün veriyor ve temel gıda gibi alanlarda fiyat kontrolü söylemiyle güçlü devlet imajını pekiştirmeyi amaçlıyor. Üst ve alt sınıflar arasında kurduğu hegemonik koalisyonun sürmesini arzuluyor. Bunun bedelini ise orta sınıfa düşen alım gücü ile ödetiyor.

Tüm yazılarını göster