Amerika geri döndü!

Sinan Hacır Yazar sinanhacir@hotmail.com

Biden’ın seçim zaferi sonrası ilk cümlelerinden biriydi. Dört yıldır “vatan haini” gördükleri Trump’ın elinden kurtulmuş ABD’liler için umut aşılamaktı amacı. “Amerika Geri döndü” cümlesi ile dünyaya bir çok mesaj veriyordu. Avrupa’ya selam vermenin yanı sıra bizim gibi ABD’den uzaklaşan ülkeler için tehdit niteliğinde bir mesajdı. Koltuğa oturur oturmaz işe de başladı. Geçtiğimiz günlerde Biden yönetiminin ilk drone saldırısını görmüş olduk. Sembolik olmanın yanı sıra, nasıl bir dört yıl geçireceğimiz üzerine de bize fikir verdi bu olay. Biden şu ana kadar ne yaptı biraz onu konuşalım, bakalım “Amerika ne kadar geri dönmüş?”

Biden’ın sola ihaneti

Aslında buna ihanet demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. İhanet diyebilmek için önce bir güven olmalıydı ortada. Ancak nihayetinde Bernie Sanders’ın solcularına verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı Biden. Kabineye ilerici kanattan kimseyi almadı. Sanders’ın kandırılmalarına neredeyse her hafta bir yenisi ekleniyor. Biden bu hafta da bütçe yönetim ofisinin başına Neera Tanden’ı atamaya çalışıyor.

Bu hanımefendi fanatik bir Hillary Clinton takipçisi olmasının yanında Libya ve Irak’a ABD müdahalelerini savunmuş, sendikalara savaş açmış ve Bernie Sanders’a açıkça düşmanlık etmiş bir neo-liberal. Tanden’ın atanıp atanmayacağı şu an belirsiz çünkü rahatsız olan senatörler var. Ancak Sanders’a sorulduğunda “bakacağız” demekle yetindi.

Tabii ki ABD medyası her zaman olduğu üzere Tanden’ın adaylığından rahatsız olanları “kadın olduğu için istemiyorsunuz” diyerek aşağılamaya başladı bile. Sanders’ın sessiz kalma sebeplerinden birisi de muhtemelen bu. Çünkü Sanders kimi eleştirse ya anti semit oluyor, ya da kadın düşmanı. Arkasında bir mantığın veya açıklamanın olması şart değil. Etiket yapışsın yeter.

Bir de Biden’ın seçilmesinde yardımcı olan yakaladığı rüzgar var. Hani şu dört yılda bir seçimlerden birkaç ay önce hatırlanan ırkçılık sorunundan bahsediyorum. Geçtiğimiz Haziran tarihin en büyük protestolarından birini gördük. Sadece ABD değil bütün dünyaya yayılan protestolardı bunlar. Peki siyahlara karşı polis şiddetine olan önerileri neydi? “Defund Police” (Polisin bütçesini kes!).

Kesmesine kestiler… Minneapolis şehri protestolar sonrası yaptığı polise bütçe kesintileriyle hatırlandı. Suç oranı 2020 yılında %20 arttı. 2021 yılında silahla vurulan kişi sayısı %250 arttı! Pandemi ile gelen yoksulluk ve polis eksikliği şehre yaramamıştı. Birkaç hafta önce bütçe kesintisi yapan şehir konseyi yeni polis alımları için 6 milyon dolarlık bir bütçe ayrılması konusunda anlaştı. Black Lives Matter(BLM) eylemlerinin ana talebi de böylece ortadan kalkmış oldu.

BLM örgütü hemen her güç odağından destek görmüştü. Bütün devasa şirketler bağış yapmışlar toplam bağış miktarı 90 milyon doları geçmişti. Bu paranın 8 milyon doları idari masraflara 22 milyonu ise yerel organizasyonlara gitmişti. Kalanı ise belirsiz. İşin sonunda dünya çapında ilgi görmüş bir akım, bütün büyük şirketlerden maddi manevi destek görmüş bir hareket ama ana maksadına ulaşamamış bir siyasi oluşum söz konusu.

Düşünün ki bütün BLM siyasi hareketinin en büyük kazanımı Biden’ın kabinesine atanan siyah vatandaşlar oldu. Birçoğu da Obama döneminde zaten görev başındaydı. Ancak Biden bununla reklam yapmaktan geri durmadı. Ocak’tan beri ABD ile ilgili haber bültenlerinin tamamı “ilk kadın x bakanı, ilk y siyahi temsilcisi” ile doluydu. Ne kadınların ne de siyahilerin hayatında bir etkisi olan bu atamalar sadece kişilerin arka plandaki savaş sevdasını ya da Wall Street ilişkilerini örtüyordu. Atanmak üzere olan Tanden ya da hazine bakanı Janet Yellen gibi…

Dış Politikada durum beklendiği gibi

Biden’ın kendi geçmişiyle bol bol çelişen kimlik siyasetine bulanmış politikalarının dışında kendisinden beklenen saldırgan dış politikayı da fazlasıyla karşıladı. Geldiğinden beri en çok uğraştığı ülke belki de biz olduk.

Trump seçim kampanyasında “Biden kazanırsa Çince konuşmaya hazır olun” demişti. Belki de dört yılda söylediği saçma şeyler arasında en aşırısı buydu. Biden sadece Çin’le değil, ABD ile rekabet halinde olan herkesle kavga etmeye geldi. Bunu da Obama dönemindeki nükleer anlaşmaya dönülmesi beklenen İran ile olan ilişkisinden anlıyoruz. Yaptığı drone saldırısı sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının mesajını vermiş oldu. Saldırıdan birkaç gün önce de İsrail başbakanı ile telefonda görüştüğünü hatırlatalım. Seçimlerde Trump’ı tercih eden İsraillilere “ben de sizin müttefikinizim” demeyi bildi.

Drone saldırıları konusunda haksızlık etmek istemiyorum. Neticede Trump 4 yılda 8 yıllık Obama’dan daha fazla drone saldırısı yapmıştı. Önemli olan kaç tane yeni ülkeyi ekonomik darboğaza sokacak. Kaç tanesinin topraklarına asker indirecek ve kaç tanesinin yönetimin değiştirmek adına huzurunu bozacak. Çünkü biz ABD’yi bunlarla tanıyoruz.

Ben Biden’ın İran ile gerilmeye devam edeceğini sanmıyorum. Ancak aralarındaki hukukun eşitler arasındaymış gibi olmasını istemiyor. Biraz güç gösterisi yapıldıktan sonra anlaşma zeminine dönülecektir.

Biden’ın Kaşıkçı cinayeti raporu ile bütün olayı Suudi Arabistan’a yaptırım getirmeden Prens Selman’a yıkması da ABD’nin insan hakları değil ülke çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinin ispatıdır. Trump’ın bu konuda içi dışı birdi. Biden ise “insan hakları için x ülkeye yaptırım uygulayacağız” demeye daha yatkın.

Bizim için ise işler daha zor. Türkiye ve ABD’nin çıkarları doğrudan birbirine ters konumda. Türkiye kendi ulusal güvenliğinden ödün vermeden de ABD ile ilişkileri düzeltmesi olası gözükmüyor.

Sosyal medya tiranlığı tam gaz devam

Twitter gibi siteler öncelikle ABD’li muhafazakarları sonra da bizim siyasetçileri engellediğinde kutlama havasında olanlar oldu. Ben ise ikiye bölünmüş durumdaydım. Çünkü ortaya konulan söylemler savunulamayacak kadar ayrımcı ve nefret doluydu. Ancak işin ucunda da ABD’li bir firmanın seçilmiş siyasetçiye ne söyleyip ne söyleyemeyeceğini dikte etmesi yatıyordu. Ve işin burada bitmeyeceği de belliydi.

Nitekim kaygılarım haklı çıktı. Twitter geçtiğimiz hafta içinde sol hesapların da olduğu yüzlerce hesabı “NATO’nun itibarını zedeleme” gerekçesiyle kapattı. Twitter ne zamandan beri NATO’nun resmi aygıtı bilmiyorum. Ancak böyle haberleri bolca göreceğiz sanırım. Biden ve arkadaşlarını eleştirirseniz, emperyalist hedeflerine aykırı cümleler ederseniz, önce bir şey fobik diyebilir miyiz diye bakarlar, bahane bulamasalar bile yine de kapatırlar.

İşin özetinde ABD emperyalizminin renklendirilmiş versiyonu dünyaya kan kusturmaya geliyor. Ne kadar başarabilirler, eski güçleri var mı onu zaman gösterecek.

Gerek ABD’de gerek burada, düşüncesi soldan yana olup emperyalizm ve aygıtı olan liberal kimlik siyasetinden bıkanlar için zor zamanlar devam edecek gibi gözüküyor. Haftaya başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.

Tüm yazılarını göster