TMMOB Seçimleri Neden Sadece Mühendisleri Değil, Tüm Halkı İlgilendiriyor?

Seçim yılına yine geldik. Yine aynı isimleri, aynı anlatıları, aynı söylemleri görüyoruz. Koltuktan ve makamdan başka tutunacak dalı kalmayan, kendini yalnızca unvanlarla var hissedenlerin anlattığı masallarla karşı karşıyayız.

Mete Yolaş Yazar yolasmete@gmail.com

AKP iktidarının yönlendirdiği listelere karşı verilen mücadeleyi yine kendi gelecekleri için kullanmaya hazırlanıyorlar.

Demokrasi mi Biat mı? Meslek Örgütleri Neden Kritik?

Önümüzdeki günlerde TMMOB’a (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) bağlı odalarımızın genel kurulları toplanacak. Süreç, Mayıs ayındaki büyük genel kurul ile tamamlanacak ve önümüzdeki iki yıl boyunca bu devasa yapıyı yönetecek kadrolar belirlenecek. Bu sadece mühendislerin, mimarların değil, binaların sağlamlığından yediğimiz ekmeğin güvenliğine kadar tüm toplumu ilgilendiren bir süreç.

Bugün kendimize sormamız gereken temel soru şu: Tercihimizi katılımcı demokrasiden yana mı kullanacağız, yoksa biat kültürüne teslim mi olacağız?

TMMOB, Türkiye’nin en büyük meslek birliklerinden ve aynı zamanda demokrasiden yana en büyük sivil toplum örgütlerinden biri. Ama demokrat dediğimize bakmayalım; gerçek anlamda demokratlık, 1973-1980 arasındaki Teoman Öztürk döneminde kaldı. Bugün baktığımızda yine aynı isimleri görüyoruz. Mesleğimize ve ülkemize karşı yapılanlara karşı aynı suskunluk sürüyor. Meslektaşlarından uzak duran, verimsiz ve başarısız yöneticilerle boğuşuyoruz.

Geçmişin o toplumcu, mücadeleci ruhunu bugüne taşımak zorundayız. Eğer mesleğimize ve ülkemize yapılan haksızlıklar karşısında suskun kalınıyorsa, yöneticiler üyelerinden ve halktan kopuk, verimsiz bir döngüye hapsolmuşsa, orada bir sorun var demektir.

TMMOB hiç mi ses çıkarmıyor? Çıkarıyor elbette. Ama koltuklar, makamlar tehlikeye girmeyecek kadar ses çıkarıyor. AKP iktidarının tepkisini çekmeyecek kadar susuyor. Yeni, cesur bir söz üretmiyor. Birkaç gerçekten başarılı yönetimin geçmişteki iyi işlerinin arkasına sığınıyor. Burada kastettiğimiz başarı, televizyona çıkmak, gazetelerde boy göstermek değil, mesleğin ve halkın yararına somut adımlar atmak.

Yeni bir şey söyleyen hiç mi yok? Var. Ama onlar da sanki iktidarın uzantısıymış gibi, sert ve piyasayı her şeyin önüne koyan uygulamalar öneriyorlar. Örneğin TMMOB’ye bağlı Gıda Mühendisleri Odası, ısrarla “yetkilendirilmiş gıda danışmanlığı” adı verilen bir sistem istiyor. Yani devletin gıda denetimi yapma görevini, belli gıda mühendislerine devreden ve her denetim başına devletten para kazanılan bir düzen kurmak istiyorlar.

Bunu şöyle özetleyebilirim: Devletin, "Çocuğumuzun yediği gıda güvenli mi?" sorusunun cevabını verme yükümlülüğünü üzerinden atıp, bu işi para karşılığı hizmet veren gıda mühendislerine devretmesi isteniyor. Bu seçimler hepimizin akşam yiyeceği yemeğin güvenliğini belirleyecek.

Bizim savunmamız gereken, kamunun sorumluluğunu başkalarına devretmek değil, kurumları güçlendirmek, siyasi baskıdan uzaklaştırmak ve soframıza gelen her lokmanın güvenli olmasını sağlamak. Yetkinin kimlerin elinde toplanmak istendiğini de hepimiz biliyoruz.

Meslek Örgütlerinize, Sofranıza, Çevrenize, Evinize Sahip Çıkın

Mevcut yönetim anlayışının en büyük kozu, üyeleri korkuyla konsolide etmek. En büyük kozları şu cümle oluyor: “Odanı AKP iktidarının yönlendirdiği liste mi kazansın?” Duygularımıza oynamayı çok iyi biliyorlar. Hepimizin içindeki demokrasi duygusuna sesleniyorlar. Bizi, her şartta onları destekleyecek çantada keklik oylar olarak görüyorlar. Her birimizi değişmeyen, sorgulamayan birer oy olarak.

Darılırsak, gönlümüzü almak için TMMOB delegesi yazmaya çalışırlar. Ya da işlemesi engellenen bir çalışma grubunda göstermelik bir sorumluluk verirler.

Meslek örgütlerimizi eleştirdiğimizde ise dışlanırız. Hedef gösteriliriz. Bugüne kadar bir kez bile aramayan kişiler, hatta genel başkanlar, bir anda arayıp hesap sormaya başlar. AKP iktidarının etkisinde olanları eleştirip eleştiremeyeceğimizi sorgularlar. Çünkü aslında koltuğu tehlikeye attığımızı bilirler.

Tam da bu yüzden meslek örgütlerimize sahip çıkmak zorundayız. Meslek örgütlerimize sahip çıkmak, sadece bir oy kullanma işlemi değil. Yanlışa yanlış, doğruya doğru diyebilme cesareti. Sorgulamamız, soru sormamız, irdelememiz lazım. Kendimizi kimsenin cebinde hazır bir oy olarak gördürmemeliyiz.

Sırf korkuyla ehliyetsizliğe onay verdiğimizde, sosyal demokrasinin önünü açmış olmuyoruz. Aksine, demokrasiyi tıkanıklığa mahkum ediyoruz. Sorguladığımızda, daha iyisini talep ettiğimizde ve liyakatin kazanmasını sağladığımızda gerçek sosyal demokrasinin önü açılacak.

İşte o zaman TMMOB ve diğer meslek örgütleri, sadece üyelerinin değil, tüm Türkiye'nin gür sesi, halkın vicdanı ve demokrasinin kalesi olmaya devam edecek.

Tüm yazılarını göster