Et İthalatında Büyük Açık: Bakanlık Yerine Şirketler mi Karar Veriyor?

Yerel üreticimizi desteklemek, hayvan refahını gözetmek ve ulusal gıda güvenliği standartlarımızı en üst seviyede tutmak bir tercih.

Mete Yolaş Yazar yolasmete@gmail.com

Aynı şekilde, yerli üreticiyi ithalatla ezmek, hayvanlara eziyeti görmezden gelmek ve halkımızın sağlığını riske atarak standartları esnetmek de bir tercih.

Ne yazık ki mevcut iktidarın tercihi, sürekli olarak vasat bir gıda politikasından yana oluyor.

Normalde Prosedür Nasıl İşlemeli?

Et fiyatlarını düşürme bahanesiyle, Et ve Süt Kurumu üzerinden sürekli ithalatın kapıları açılıyor. Ancak Kurum, bu ithalatı bizzat kendisi yapmıyor. İhalelerle süreci belli sermaye gruplarına dağıtıyor. Bu süreçte servetine servet katanlar olurken, bizim aklımızda cevap bekleyen sorular birikiyor:

Ne kadar canlı hayvan ve kesilmiş et getirildi? Sınırdan giren et miktarıyla Türkiye’de satışa sunulan et miktarı arasında bir dengesizlik var mı? Sınırdaki bekleme alanlarında bu etler ne kadar tutuluyor ve buralarda gıdanın sağlıklı kalması için hangi önlemler alınıyor?

Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bu etleri ülkeye kimin soktuğunu da yine bir skandalla öğreniyoruz.

Normal şartlarda, eğer biz bir ülkeden et alacaksak, prosedür bellidir: O ülkeye gideriz, hayvanları yerinde görürüz. Gerekli tüm tahlilleri yaptırır, etin taşınacağı aracın temizliğini ve ilaçlamasını bizzat kontrol ederiz. Hatta bu temizliği hızlı testlerle doğrularız. Ardından, ülkemize getireceğimiz bu etler için bir sağlık raporu hazırlarız. Bunlar Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ve bakanlığın görevlendirdiği personelin uygulaması gereken kurallardır.

Bu raporda etin ya da canlı hayvanın ne olduğu, Türkiye’de hangi işletmeye gideceği, sağlık kontrolü sonuçları, hangi araçla taşınacağı, bu aracın hijyeniyle ilgili bilgileri gibi bütün ayrıntılar tek tek yazılır. Et ya da canlı hayvan araca yüklenir, kapılar kapatılır ve mühürlenir. Bu mührün numarası da rapora yazılır. Araç sınırdaki bekleme noktasına gelene kadar mühür kırılmaz, kapılar açılmaz. Bu, uluslararası bir kural, yasal bir zorunluluk.

Ancak bugün karşı karşıya olduğumuz tablo bambaşka.

Sağlık Beyanını Bakanlık Değil, Şirketler Düzenliyor

Burada karşımıza başka bir skandal daha çıkıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı personel görevlendirmek yerine bu süreci de fiilen özel sektöre bırakmış durumda. Personel yetersizliği ya da maliyet gibi gerekçeler öne sürülüyor. Ama sonuçta, etleri yurtdışından getiren büyük şirketler, ülkeye sokacakları canlı ve kesilmiş et için sağlık raporunu ya kendileri hazırlıyor ya da aracı başka işletmelerden hizmet alıyor. Sonra da bu raporu Tarım ve Orman Bakanlığı’na göndererek işi resmileştiriyor.

Et sınıra geldiğinde numune alınması, analiz sonucunun beklenmesi en az 7 gün sürer. Sonuç şüpheliyse doğrulama analizi yapılır, süreç uzar. Fakat bürokrasiyi aşan sermaye sahipleri, bu süreçlerin arkasından dolanıyor.

Türkiye’de gıda ticareti, ne yazık ki insan hakları ihlaline dönüşmüş durumda. Kamu kurumlarının yetkilerini fiilen üstlenen sermaye sahipleri yüzünden bu ülkeye hastalıklı kurbanlıklar da girdi, işkence gemileriyle canlı hayvanlar da. Salmonella riski taşıyan, deli dana belirtisi gösteren etlere, şap hastalığına şahit olduk.

Bürokrasiye sermaye sahipleri yerleşti ama ne yazık ki ne insan ve hayvan hakları geldi, ne de emekçimize refah.

Tüm yazılarını göster