Bekaert grevi, Güç Yüzüğü ve Altılı Masa’ya dair

Bu ülkenin Hayatı çalınan kadın ve çocuklarına, her gün emeği çalınan ve görülmemiş bir sefalete mahkûm işçilerine, her daim zulmün ve hakaretin en ağırı reva görülen Kürtlerine bir borcunuz var. Şimdilik bakıyoruz. Bu Ortadoğu coğrafyasında o sessiz sakin bakma uzun sürer.

Bilge Seçkin Çetinkaya Yazar bilgeseckin@gmail.com

Üniversitede dışarıdan ders verdiğim bir dönemde Ezilenlerin Pedagojisi adlı kitaptan kısa bir bölüm okuyoruz. İngilizce. Üniversiteye gelebilenler arasında bizim gibi normal liselerden, devlet okullarından gelebilenler bir hayli az. Çoğu kolejlerden falan gelmiş. İngilizcede sorun yok yani. Fakat öğrencilerimiz her şeyi anlıyor, fakat okuduğumuz makaledeki bir yeri bir türlü anlayıp hazmedemiyorlar: Bu cahil işçiler, bu aptal köylüler, bu topyekûn kendi kara, bahtı kara, karanlık kitle nasıl olup da kurtaracak dünyayı? Tartışma uzayıp mevzu büyüyünce, sınav sorusu oldu bu. Şüphesiz ki bu bizim sınıfın sorusu olmadı yalnız. Buradan çıkıp topyekûn tarihin asıl sorusu olagelmiştir, bu sınıf sorusu. Velhasıl bu sorunu cevabını doğru verenler sınıfı doğrudan geçmiş, ama çoğunlukla insanlık hep aynı sorudan kalmış, dönüp dönüp çakılıp durmuştur aynı sınıfta.

ALTILI MASANIN DİKKATİNE!

Şimdi buradan çıkıp, altılı masaya akıl vereyim diyorum. Alışkanlık olduğu üzere. Zira benim aklım bana çok. Gerçi kimi akıl verenlerden halliceyim bu halimle. Baktıkça ağlasam mı gülsem mi bilemiyorum.

Şimdi “eyyy altılı masa, bir an yüksekte olan dikkatinizi İzmit’te kurulu bulunan Bekaert fabrikalarına ve biz ölümlülerin bir parçası olan bu fabrikaların işçilerine yönlendirmenizi rica edeceğim.” Bekaert, önemli bir fabrika. Sizin o içine bindiğiniz arabaların tekerlekleri sağlam olsun diye onun içine yerleştirilen çelik telleri üretiyor. O kadar ki yalnız sizin arabaların lastiklerini değil dünyadaki tüm lastiklerin %30'u Bekaert ürünleri ile güçlendiriliyor. Dünya çapında 27.000'den fazla çalışanı, Belçika'da genel merkezi ve 5,9 milyar Euro toplam geliri olan küresel bir şirket. Bu devin İzmit’te kurulu olan 2 fabrikası var. Fabrikalarında çalışan 1000 kadar işçisinin 400’ü Birleşik Metal İş sendikası ve 600 kadarı da Öz Çelik İş’e üye.

Birleşik Metal sendikalarımız arasında şu sıralar pek az örneği görülen demokratik geleneği burada işletiyor. Toplu İş sözleşmesinin bitimine aylar kala işveren ile görüşmelere başlanıyor. İşin daha da ilginç tarafı Bekaert’te çalışan 400 BMİS’li işçi Toplu İş sözleşmesinin koşullarını bizzat kendileri belirliyorlar. Demokratik ve katılımcı bir süreç işliyor yani. Bilmezsiniz belki anlatayım. Türkiye’de kozmik odanın sırlarından sonra en iyi korunan ikinci sır TİS metnidir. Pek çok sendikanın işyerlerinde imzaladığı toplu iş sözleşmesi metnine ulaşmak kozmik odaya girmekten zordur. Burada nasıl bir istisna olduğunu anlayın. Buraya kadar işler yolunda. İşveren ile masaya oturuluyor. Son olarak ücret ve sosyal hakların artışında kilitleniyor görüşmeler. İnternet sitesine Belçika'da genel merkezimiz var ve 5,9 milyar Euro toplam gelirimiz var, şöyle küreseliz böyle şahaneyiz diye övünen şirket yüzde elli ücret artışı teklif ediyor. Rakamla da yazayım %50. Enflasyonla beli bükülen işçi, avro kuruyla zaten kazanacağını kazanmış işveren. Pandemide başka yerlerdeki fabrikaları kapatmış burada ha bire çalışmış işçi. Ama yetmiyor tabii. Şirketler ve kapitalistler obez çünkü. Yedikçe yiyor. Sonra timsah gibi gözlerde yaşlar. İşçi diyor ki en azından gerçek enflasyon oranında olsun artış %130. Bakın bunu yüksek bulan devlet memuru (kamu emekçisi bulmaz da) arkadaş. Sakın diyorum sakın. Neyse. Bu artış ancak kaybı karşılar. Anlaşma sağlanamayınca sendikalar grev kararı alıyor. En yasal hatta anayasal hak: grev. En meşru grev. Daha ne olsun. Ama o da ne göklerden gelen bir emir ile, üşenilmemiş gecenin üçünde grev yasağı fabrikaya ulaştırılmış. Sendikaların almış olduğu grev kararlarının -milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden- 60 gün ertelenmesine karar verilmiştir. Siz bunu yasaklanmış diye okuyun. Kim tarafından: Cumhurbaşkanı! Sayı: 32042, tarih: 13 Aralık 2022. Peki. Nasıl bozuyor çelik teller milli güvenliği? Bu nasıl gerekçe? Hukuki mi? Değil! Bu ilk mi? Asla! AKP iktidarı döneminde, 2003 yılından 2022 yılına kadar toplamda 19 grev alınan kararlarla engellendi. DİSK-AR’ın verilere göre yasaklanan grev kararlarından 195 bin işçi etkilendi. BMİS Türkiye’de en çok grevi yasaklanan sendika. Adeta işlemez hale getirilmeye çalışıyor. Sendika daha önce Cumhurbaşkanının grev yasaklama kararına karşı Anayasa mahkemesine başvurmuş. Ellinde kapı gibi anayasa mahkemesi kararı var. AYM demiş ki Cumhurbaşkanı öyle incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçelerle grevi erteleyip, fiilen yasaklayamaz. Bir de demiş ederi 52 bin lira. İşçiye 52 bin lira tazminat ödenecek. Karar onun, bize sormadı tabii ama RTE’nin kesesinden değil elbet. Bizim kesemizden. Olsun, haramilere giden paranın yanında işçiye giden parayı sorun edecek değiliz. Fakat bu KHK’yı sorun ederiz. Hem de çok ederiz. Son yasak kararının üzerine bıçak da kemiğe saplı olduğundan işçiler ve işçilerin sendikası yeter demiş olmalı ki greve çıkmışlar. Bu hukuki mi? Evet! Anayasa ve hukuk dışı, meşruluğu olmayan bir karara karşı fiili ve meşru bir yanıt mı? Evet!

Ve fakat! Başta dediğimiz gibi her sendika işçinin sendikası değil, her sendikada demokratik süreç işlemez. Öz Çelik İş yan yatmış ‘efenim reis hazretleri mi emretti. Derhal!’ deyip patronla görüşüp işçiyi bu taleplerin daha altına nasıl ikna ederim diye uğraşmaya başlamış, hem de grevden vazgeçmiş. Üstelik greve çıkan işçiye ‘vay efendim yaptığınız yasa dışı’ falan. İşveren şimdi bu fabrikada üretim sürdüğü için kuyruğu daha dik tutacak. Fakat işveren o dipteki talepleri de vermeyince ne olacak? Ne olacak, greve çıkacaksın, başka çözüm mü var?

İZMİT’İN SÜLEYMAN’I

Sonra bir de her durumun bir Süleyman’ı olduğu gibi bu durumun da bir Süleyman’ı var. Süleyman diyor ki- siz burayı İzmit Valisi Seddar Yavuz diye okuyun- Höhöyt! Benim mekanımda böyle iş olmaz. Sen bi sus sendika, işçi grevi bırak, bırakırsan patron sana terlik papuç-pardon çok pardon-bi ara bakacak, zam verecek. Ama höhöyt çok işe yaramamış olacak ki ve işçilerce grevi bırakan işçiye patronun zam vermeyeceği sabit olduğundan, işçiler görüşmenin ardından grev çadırına geri dönmüşler. İyi ki şey dememişler, Ukrayna mı burası? Savaşta mıyız? Nasıl tehdit ediyoruz milli güvenliği? Milli güvenliğinizin ucu bizim ürettiğimiz lastiğin çelik teline ne çabuk bağlandı. Dememişler. Demeyince vay siz misiniz demeyen?! Süleyman “alırız façanızı aşağı”ya bağlanmış olayı. Yumuşak aba sert sopa, abanın altında sopa, işverenden de bir atarım işten haa!

Eyyy Bekaert! , eyyy koskoca CEO! Oswald Schmid Bey! Davranış kurallarına örgütlenme özgürlüğü vardır diye yazmaya benzemez bu işler, uygulayacaksın. Sığınmayacaksın öyle KHK ardına falan. Yalnız şunu unutma ki bu işçi yalnız burada işçi değildir. İtalya’da da Almanya’da da, Slovenya’da da, Romanya’da da, Çek cumhuriyetinde de, Belçika’da da işçidir. Ben saymayı sendikaların uluslararası hareketine bırakayım, onlar size fabrikanın önünden sesleneceklerdir mutlaka. Ve evet, en çok bizim sloganımızdır: ‘Better Together!’

CEO’ya da lafımı ettikten sonra, şimdi benim demem o ki 6’lı masa, böyle işte ben cilalı ahşap bir masa hayal ediyorum bunu yazarken, bir kısmınız hiç hazzetmiyorsunuz böyle işlerden. Evet hepinizin programlarındaki sendika bölümünü okudum kısa, uzun. Bir kısmınızın programında var sendikal hakların uluslararası düzeye çıkartılması. AB mevzuatına ve ILO standartlarına uygun düzenleme vaadi. Var var ama. Ama ben derim ki siz yine de bu Bekaert işçisinin arkasına dizilin. Zira grevci işçiler Belçika'da genel merkezi ve 5,9 milyar Euro toplam geliri olan Goliath’ın karşısında bir Davud’dur. Ve orada yalnız kendi örgütlü gücüye durmuştur. Ve fakat. Bu Davud’un karşısında durduğu yalnız o Goliath mıdır? Bugünün henüz mumyalanmadan aramızda gecen firavunlarına da posta koymamış mı bu Bekaert işçisi? Bu memlekette biraz da zorunluluktan, zor gücüyle unutturulduğumuz bir şeyi çok derinden hatırlatmaktadır hepimize. Fiili meşru toplumsal mücadele bütün hak ve özgürlüklerimizin temelidir. Bakın hukuki olarak haklarımız ne olursa olsun, o hakkı kullanmamız engellenebilir. Gün olur o hukuk ortadan kaldırılır yeni kanunlar yazılıverir, KHK’lar çıkarılır. Mahkemeler en saçma dizi senaryolarından daha az inandırıcı yargılamalar yapar, hakimler emir bekler. İşte o vakit Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkı kullanılır. Bilmiyor değiliz, siz aslında müesses nizamdan öyle pek de rahatsız değilsiniz. Ama müesses nizamın şekil şartlarını yerine getirmeye adeta üşenen bu iktidar hepimizi sıraya dizmekten imtina etmiyor. Sarı öküzü verdik, Ermeni’yi dövdürdük. Sıra kimde dersiniz? İşte o Ermeni, Kürt’ü dövmek için ellerine aldıkları ve sizin de verirken sesinizin çıkmadığı sopayla, onlar dövülürken oh dediğiniz sopayla…söylemeye de dilim varmıyor ama. Derim ki ben Bekaert işçisinden ders alın. O işçi ki, sonuç ne olursa olsun kazanmıştır. Kavgaya girdiği için, mücadele ettiği için, denediği için. Davet ettikleri kavgadan kaçarsanız hiç şansımız olmayacak. Kimse sizin Saraçhane’de bir otobüsün tepesinde ve yahut 6’lı masanızda güç yüzüğünü paylaşmanızı seyretmek için oraya bakmıyor. Meselemiz yüzüğü kimin takacağı değil. Onun gerçek sahibine iadesi. Bu ülkenin Hayatı çalınan kadın ve çocuklarına, her gün emeği çalınan ve görülmemiş bir sefalete mahkûm işçilerine, her daim zulmün ve hakaretin en ağırı reva görülen Kürtlerine bir borcunuz var. Şimdilik bakıyoruz. Bu Ortadoğu coğrafyasında o sessiz sakin bakma uzun sürer. Ama bittiğinde emin olun o süreyi doğru kullanmadığınıza epey pişman olursunuz. Benden demesi.

Yeri olsa da olmasa da Sarper Özsan’a bir selam vermeden bitiremem:

Günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır.
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez,
Yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde.

Tüm yazılarını göster