Yemeğin faturasını kim ödeyecek?

Ülke ekonomisi de kişilerin/henehalkının bütçe ve harcamasına benzer özellik gösterir. Devletin gelirleri ve sonuçta da onu belirli kalemlere dağıtarak...

Veysel Ulusoy Yazar ulusoy522@gmail.com

Ülke ekonomisi de kişilerin/henehalkının bütçe ve harcamasına benzer özellik gösterir. Devletin gelirleri ve sonuçta da onu belirli kalemlere dağıtarak yaptığı harcamaları vardır. Firmalarda öyledir.

Her üçü de gelirine göre ayağını uzatır, cüzdanındaki şişkinliğe göre bugünü ve yarını yani geleceği planlar.

Bu süreçte firmalar ve hanehalkı devletten daha akılcıdır, planlamalarını daha etkin yapar. Kişiler gelirinin arttığı 30 ile 55 yaş arasında onun bir kısmını daha sonraki dönemde hayat standardını korumak için tasarruf eder. Doğal olarak tasarrufun maliyeti de bugün vazgeçilen harcama olarak yazılır. Firmaların gelir ve maliyeti de aynı özelliği taşır. Sorumlu davranış gösterirler.

Devlet ve onu yöneten karar vericilerin de aynı sorumlulukla davranmaları gerekir…

Diyoruz ama işler böyle gitmiyor.

Tam da günümüzde yaşadığımız nedenlerden dolayı…

Nedir bunlar?

Çok şey.

Buyurun açıklayalım.

BORÇ YİĞİDİN KAMÇISI MI?

Bu başlık esasında çöküşün son noktasında zikredilen bir tümce ya da sorudur. Günümüz Türkiye’sinde tecrübe ettiğimiz gibi ekonominin aktörlerinin çoğunluğu borçlarını çeviremez bir sürece girdiği bir durunla karşı karşıya kalınır.

Açalım bu konuyu biraz daha…

Borcun yapısı, şimdiki geliriniz, onun sürekliliği ve beklenen gelir ile karşılaştırılan bir hacimdir. Geliriniz kullandığınız kredilerin ve başka nedenle alınan borçların üzerinde ve aynı zamanda hayat standardını azaltan bir niteliğe sahipse değilse, her ekonomide olması gerektiği gibi kabul edilebilir ve hatta tercih sebebi de olabilir.

Sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde bile çoğu zaman kaçınılmaz bir durumdur bu…

Ya sermaye birikimine bağlı değilse bu borç hacmi, ya plansız bir özelliğe sahipse?

İşte o zaman çıkmaz sokağa girene kadar gider süreç.

Minsky’nin sınıflandırdığı kredi-borç ve onun çevrilebilir olup olmadığı göstergelerinden birine uyar tüm bu durum.

Birinci basamağı açıkladık yukarıda. Bu aşamada borç-kredi hacmi gelirle orantılıdır. Tüm ekonomi aktörleri buna göre normal davranış sunarlar. Ev ve araba almak için kullanılan kredinin gelire oranının davranışı buna en güzel örnektir. Hükümetlerin de toplumsal fayda ile borçlanarak alt yapı yatırımlarının maliyetini aynı çatıda karşılaştırmak olasıdır.

İkinci aşama, birinciyi yönetme kapasitesini kaybeden ekonomik aktörlerin (hükümet, firma, hanehalkı, vb) spekülatif alana girmesi olarak anlaşılır. Bu alanda artık borcu yönetmek için farklı oyunlar sahneye çıkar. Gelir maalesef borcu yönetmek için yeterliliğini kaybetmiştir. Borcu borç ile ödeme yöntemi devreye girmiş, yeniden finanse edilen borcun maliyeti de sürekli artmaya başlamıştır.

ÜÇÜNCÜ EVRE

Bu süreçte artık “nereden gelirse gelsin, maliyeti ne olursa olsun” davranışı geçerlidir. Hane halkı için artık kredilerin borcu değil de faizini ödemek için çaba harcamaktadır. Ponzi oyunu artık sahneye çıkmış ve geri dönülmez bir yola ya da çıkmaz sokağa girilmiştir

Çıkmaz sokakta fotoğraf nasıl biliyor musunuz?

Riskiniz tavan yapmıştır…

Borcun faizi için çalışılıyordur…

Firmalar ve devlet üretimden gelen katma değeri olduğu gibi borcu verene aktarıyordur…

Karar vericilerin (hanehalkı, firma sahipleri, devleti yönetenler) ipleri başkasının eline çoktan vermişlerdir…

Nereye kadar mı?

Beklenen sonuç olan iflasa kadar.

Çözüm var mı?

Var… ESALI BİR DEĞİŞİM!

Tüm yazılarını göster