“Un, şeker ve iki kilo pirinç” ekonomisi

Birkaç yıldan bu yana tarım ürünlerinin ekonomiye damga vurduğu dönemleri yaşamaktayız… Önce Rusya’ya ihraç ettiğimiz domatesler gündeme geldi. İhracatın...

Veysel Ulusoy Yazar ulusoy522@gmail.com

Birkaç yıldan bu yana tarım ürünlerinin ekonomiye damga vurduğu dönemleri yaşamaktayız… Önce Rusya’ya ihraç ettiğimiz domatesler gündeme geldi. İhracatın aniden yükselmesi ile içeride domates fiyatlarının artışı yıl boyunca tartışıldı durdu.

Ertesi yıl ve yıllarda benzeri tecrübeleri yaşamaya başladık. Soğan, patates ve hatta patlıcanla biber de bu takıma katıldı. İkili ya da üçlü gruplar şeklinde ya kıtlık oluştu ya da kıtlıkla beraber fiyatlarda artışlar önümüze geldi.

Soğan ile patatesin birleşimi en farklı olandı. Bu iki üründeki kıtlık ithalatı gündeme getirdi ve Mısır’dan bile kalitesi yerlerde gezen ürünleri getirmek zorunda kaldık. Üstüne üstlük, bunları marketlere gözdağı vermek için belediyeler eliyle, sözde tanzim satış minibüsleri ile şov yaparak halka sattık.

Tüm bunları anlatmamızın ana nedeni çok basit…

Türkiye ekonomisi yapısal bozukluğu derinden yaşıyor ve bu ise kendini en çok bir tarım ülkesi niteliğine sahip olmamıza rağmen tarım ve hayvansal ürünlerde gösteriyor.

Et, süt ve süt ürünlerindeki sorunların 2010’lu yılların başından bu yana sürdüğü gerçeği ortadayken, onca yıl bu piyasaları düzenleyici hiçbir kararlı önlem alınmadığını ve bir politika uygulanmadığını görüyoruz.

Çiftçi ve hayvan üreticisinin tüm kaynaklarının uluslararası piyasalara bağlı fiyatlandırılmasına göz yuman bir anlayışın sonucunda ortaya çıkan bu kalıcı sorun yumağının daha uzun zaman alacağını söylemek zor olmasa gerek…

EMİR-KOMUTA İLE FİYATLARI DİZGİNLEMEK

Gıda ürünlerinde KDV oranlarını düşürerek fiyatları dizginleme çabasını yakın zamanda tecrübe ettik, hatırlarsanız.

Ne değişti?

Çok şey değişti. Fiyatlar daha hızlı artmaya başladı. Yani gıda maddelerindeki enflasyon oranı daha da arttı. Son iki yılda özellikle, ülkemizde yaz aylarında gıda ürünleri fiyatında beklenen azalma eğilimi gerçekleşmedi. Bunun bilincine varan karar vericiler bu defa da tanzim satış minibüsleri örneğinde olduğu gibi emir-komuta ile Tarım-Kredi Marketleri yoluyla mutfağımıza giren temel gıda ürünlerinde indirime gidileceği müjdesini verdi.

Ne müjde ama…

Pazar payı ve piyasa kuvveti ile orantılı olan fiyat belirleme yeteneği bilgisine sahip olamayan karar vericilerin çaresizce uyguladığı bir yaklaşım aslında bu…

Sonu yine hüsran olanından hem de…

Ben söylüyorum olacak, fiyatlar düşecek ve diğer tüm marketler de bu stratejiyi takip edecek bir beklenti ya da söylemden öteye gitmez… Çok denendi bu ve sonu ya karaborsa ya da benzeri bir şey oldu.

Yapılması gereken çok basitti aslında…

Yıl içinde en az iki ürün alınan tarımsal faaliyetlerde, köylüyü gelir yaratarak köyünde tutmaktı çözümün özü. Onu fazla finansallaştırmadan devletle ve onun dağıtım kanalıyla bağlantılı hale getirmek ve öyle tutmak esastı. Makine parkları ile planlı bir tarımın yapılması ve gelir akımını sürekli hale getirmekti çözüm aslında…

Biz diğer yolu, belirsizliği seçtik.

Çiftçiyi bankaların kucağına atarak kendi haline bıraktık. Taban fiyatı tavan olarak uygulayan bir çatı yarattık. Alımlarda devleti bir kenara koyarak sanki anlaşmış gibi bölgesel tüccarlara kapıları açtık…

Tüm bunlardan sonra da elimizde kala kala 40 üründe fiyatları indiriyoruz lafı kaldı.

Köylünün aktör olmadığı bir ortamda buyurun indirin fiyatları.

Tüm yazılarını göster