İlk altı ay, son üç gün

Bu yıl bizi yordu, gerdi, yıprattı. Şurada kaldı üç gün. Hiçbir şeyi düşünmeyin. Sadece seçime odaklanın. Bütün siyasi analizleri bir kenara bırakıp gözlerinizin önüne soğukta bir başına kalmış, korumasız bir çocuğu getirin ve düşünün

Ocak. Deprem. Seçim. Duygudan duyguya savrulduğumuz senenin yarısı bu üç kelime ile geçti. Duyguları bir kenara bırakıp objektif bakınca yaşadığımız ülke gerçeğiyle beklemediğimiz kadar sert biçimde yüzleştiğimizi söylemek lazım. Cumhuriyet tarihimizin en kritik seçimine günler kala bu yüzleşmenin kısa bir bilançosuna beraberce bakalım.

OCAK

Türkiye 2023’e tatsız girdi. Kadınlar için tehlikenin çanları yılın ikinci gününde çalmaya başladı. 2 Ocak’ta Danıştay’ın oy çokluğuyla aldığı kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemiz hukuken gerçekleşti. Daha sonra, artık kaçıncısını yaşadığımızı unuttuğum bir karikatür krizi ile Avrupa ülkeleri ile aramızda soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Bu kriz günden güne köpürtülerek artan hayat pahalılığı, düşük açıklanan enflasyon değerleri ve hükümetin etkisiz kaldığı diğer gündem maddeleri sümen altına itildi.

Ocak ayı Millet İttifakı’nın genel seçim sonrası icraatlarını içeren Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin açıklanmasıyla bitti. Muhalif seçmen, ittifakın cumhurbaşkanı adayının açıklanmasının geciktiğini söyleyip gerilirken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da konuya tepkisiz kalmıyor, aday gösterilmemesi üzerinden sataşarak Millet İttifakı karşısında pozisyonunu alıyordu. Erdoğan’ın söylemleri arttıkça, bazılarımız Millet İttifakı’nın açıklanan ismin yıpratılmamasına yönelik bir politika olduğunu düşünüp bu kararı desteklese de, bir kısmımız yirmi yıllık bıkkınlığın verdiği sabırsızlıkla seçime kiminle yürüyeceğini bir an önce bilmek istiyordu.

Şubat da gergin başladı. 2 Şubat günü Hollanda, Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika, İsveç ve İsviçre güvenlik nedeniyle İstanbul başkonsolosluklarını kapattılar. Vize alamayanların haberlerinin giderek arttığı dönemde alınan bu karar, Batı ile olan ilişkilerimizde endişeye yol açarken içten içe olası yeni krizlere hazırlanmamız gerektiğini söyler gibiydi. Giderek artan bir gerilim içinde ne olacağız diye düşünürken 6 Şubat’ta tüm saatler 04:17’de durdu.

DEPREM

Sadece ülke tarihinin değil, dünya tarihinin gördüğü en büyük deprem felaketlerinden olan 6 Şubat depremi o büyük acının içinde bizi tahayyül edemeyeceğimiz gerçeklerle yüzleştirdi. Devletin arama – kurtarma çalışmalarındaki yetersizliği, Afad ve Kızılay gibi güvenliğimizin teminatı olan kurumlarla ilgili ortaya çıkan akıl almaz skandallar, nasıl daha çok yardım edebiliriz derdine düşmüş halimizle tek bir gerçekte buluşturdu: ‘Bu düzen değişmeli.’

Acının en sıcak olduğu o günlerde bu fikirdaşlığın zemini siyasi değil, insaniydi. Bizler, her ne kadar farklı düşüncelere sahip olursak olalım, bir daha hiçbirimizin böyle bir sonu, böylesi terk edilmişliği yaşamasını istemiyorduk. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi hatırladık. Dahası sevebildiğimizi fark ettik.

Bağış kampanyalarına göz yaşları içinde katılanlar, kumbaralarındaki parayı gönderen çocuklar, maaşını yollayan emekliler, işini gücünü bırakıp bölgeye koşan doktorlar, hemşireler, yargı mensupları, aşçılar ve tüm dünyadan yardım gönderen devletler… Büyük insanlık her zor zamanda olduğu gibi ayağa kalkıp ‘buradayım’ derken, görmeye hiç alışık olmadığımız o şefkat, iktidardan yükselen türlü çeşit azar ve yalanla sabote edildi.

Bizi yönetenlerle aynı acıda buluşamadık. Aynı yası yaşayamadık. Aynı dili konuşamadık. Bizler için halledilmesi gereken sorunlar, onlar için kapatılması gereken gerçekler, göz boyamalar, yerine getirilmesi imkânsız vaatler vardı.

Millet İttifakı’nın adayı hala belli olmamıştı. Ancak artık Ocak sonundaki gibi serzenişte bulunmuyor, kime oy vereceğimizi o gün için bilmesek de, kime vermeyeceğimizden emin olma noktasında buluşuyorduk. Bugün olmamız gereken nokta yine burası. Devam edelim.

SEÇİM

4 – 6 Mart arasında savrulsak da, 6 Mart gecesi Saadet Partisi’nin Ankara’daki merkez binasının önünde yapılan açıklamayla 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafında kenetlendik. Birleşe birleşe kazanacağımıza, bu ülkeye baharı getireceğimize inandık. Coşku dolu mitinglere katıldık, izledik. Bu yıl yüzümüz sadece o ara güldü. Meydanlarda birleşen eller kalpler yaparak kalktı. İlk tura giden günler bu yılın nefes alabildiğimiz tek aralığıydı.

14 Mayıs’ta sandığa giderken hissettiklerinizi düşünün. Bugün, on gün önce hissettiğimiz yerde değiliz. Artık bambaşka bir gerçeklik var. Tehlike ayan beyan ortada. Hal böyleyken sandığa gitmekle ilgili en ufak bir tereddüte yer olmayan bir döneme geldik. Bu ülkenin vicdan sahibi, adaletli, yaşamını iyi olmak üzerine kurmuş insanlarının bir araya gelme zamanı. Korkunun duvarları kartondan. Yıkar geçeriz.

Bu yıl bizi yordu, gerdi, yıprattı. Şurada kaldı üç gün. Hiçbir şeyi düşünmeyin. Sadece seçime odaklanın. Bütün siyasi analizleri bir kenara bırakıp gözlerinizin önüne soğukta bir başına kalmış, korumasız bir çocuğu getirin ve düşünün. Onu öyle görünce gidip yanına konuşmak, elinizden geleni yapmak istersiniz değil mi? Bilirim sizi, kayıtsız kalamazsınız. O çocuk için sandığa gidin ve oyunuzu verin. Zira Pazar günü vereceğiniz oy sizden çok onun hayatını etkileyecek. Sonra takvim Haziran’dan devam etsin. Az dinlenelim. Hadi…

Etiketler
Ordu Seçim