Gıda Kaynaklı Hastalıklar Neden Kayda Girmiyor?

Glikoz şurubunun bal diye yutturulması, süte kostik karıştırılması, tavukların çamaşır suyuyla yıkanması… Liste böyle uzar gider; Ortadoğu, Orta Asya ve Uzakdoğu’dan literatüre girmiş sahtekârlıklar. Türkiye’de sanki hiç merdiven altı gıda üretimi yapılmıyormuş, gıda denetimi üst seviyedeymiş, ülkenin Ortadoğu’yla sınırı yokmuş gibi davranıyoruz.

Mete Yolaş Yazar yolasmete@gmail.com

Kâğıt üstünde Avrupa’da, uygulamada Ortadoğu’da bir ülkeyiz. Gıda politikalarımız ülkemizin gerçeklerini karşılamıyor. Yasalarımızda, tebliğlerimizde, talimatlarımızda ciddi açıklar var. Bugüne kadar yaşadıklarımız buzdağının görünen kısmının çok ufak bir alanı sadece.

AB Mevzuat Uyumunda Neden Tıkanıyoruz?

Avrupa Birliği’ne üyelik sürecindeyiz. Bütün yasa, tebliğ ve talimatlarımızı Avrupa Birliği standartlarına yükseltmemiz ve Türkiye’de olmayan yasa, tebliğ ve talimatları da yürürlüğe koymamız gerekiyor. Bu büyük bir iş yükü demek. Bunun için bir şube ya da müdürlük oluşturmamız, liyakatli bir ekibi göreve getirmemiz lazım.

AKP iktidarı, şube ya da müdürlük oluşturmadı ama liyakatli bir kadro göreve getirdi. Bu kadro, Avrupa Birliği’nin yasalarını Google Translate’le uyumlaştırdı. Türkiye’de olmayan, hiçbir zaman ithal edilmeyen bir peynir türü tebliğe girdi mesela. Lobilerin devreye girmesiyle yasada ve mevzuatlarda oynamalar yapıldı.

2005’ten beri de gıda mevzuatımız hâlâ tam olarak Avrupa Birliği’nin yasalarıyla uyumlaştırılamadı.

Gıda Sahtekârlığının Görünmeyen Yüzü

Glikoz şurubunun bal diye yutturulması, süte kostik karıştırılması, tavukların çamaşır suyuyla yıkanması… Liste böyle uzar gider; Ortadoğu, Orta Asya ve Uzakdoğu’dan literatüre girmiş sahtekârlıklar. Türkiye’de sanki hiç merdiven altı gıda üretimi yapılmıyormuş, gıda denetimi üst seviyedeymiş, ülkenin Ortadoğu’yla sınırı yokmuş gibi davranıyoruz.

Sütte kostik için analiz yapılması gerekiyor. Hindistan’ın bir analiz metodu var ama akredite değil. Analiz akredite değilse yasal olarak geçerliliği yok. Avrupa’da böyle bir analize zaten ihtiyaç duyulmuyor. Türkiye’de böyle bir vaka görüldüğünde analizi yapamıyoruz. Niye? Çünkü Avrupa’da böyle bir sorun yok. Avrupa’da yoksa Türkiye’de de yok.

Sonra Ortadoğu’dan gelenler Türkiye’de gıda işletmesi açıp tarihi geçmiş tavuğu çamaşır suyuna batırıp satınca gelen tepkiler üzerine işletme kapatılıyor. Ortadoğu’dan gelen itiraz edince işletmesini geri açıyor. Çünkü tavukta çamaşır suyu arayabileceğimiz akredite bir analiz yok.

Gıda Kaynaklı Hastalıklar Neden Kayda Girmiyor?

Gıda zehirlenmelerini iki açıdan değerlendiriyoruz. Birincisi, hayati fonksiyonları bozan ve bazı durumlarda yaşamı da tehdit eden gıda kaynaklı mikroorganizmaların vücutta toksin üretmesiyle oluşan intoksik zehirlenme tablosu. İkincisi, gıda kaynaklı mikroorganizmaların vücutta hastalık meydana getirmesiyle oluşan enfeksiyöz zehirlenme tablosu.

İntoksik zehirlenme tablosuyla hastaneye kaldırıldığımızda yapılacak şey bellidir. Bu durum hastane kayıtlarına mutlaka geçer; çünkü artık yaşam söz konusu ve durum hukuki boyutlara varabilir. Fakat gıda zehirlenmeleri genellikle enfeksiyöz olarak görülür. Karın ağrısı, mide bulantısı gibi belirtilerin ya evde geçmesini bekleriz ya da bu belirtiler arttıkça doktora gideriz.

Asıl mesele tam da bu noktada başlıyor. Hastaneye gittiğimizde bunların çok büyük bir kısmı gıda zehirlenmesi olarak değerlendirilmez. Sisteme “enfektif hastalık”, “bulantı” gibi tanılar girilir. Ne gıdadan numune alınır ne de durum değerlendirilir. Nedeni çok açık: AKP iktidarı buradan eleştirilmek istemiyor.

Tüm yazılarını göster