İttifak mı? Ufukta görülen umut mu?

Neşe Doster Yazar nesedoster@yahoo.com

Cuma günü yayınlanan K Kuşağı yazım üzerine onlardan gelen yoğun talep üzerine (!) gençlik arkadaşlarımla hafta sonu buluştuk. Konu her zaman olduğu gibi ülkemiz, seçimler ve özellikle de benim son yazımdı. İçimizden biri dedi ki; “Gel de bu koşullarda hayal kur ve karamsar olma, ben sana katılıyorum”. İçimizden bir başkası konuşana yan yan bakarak; “Çocukken ne çok gülüyorduk. Vay vay vay deyip gülüyorduk, ba ba ba deyip gülüyorduk, taklit yapıp gülüyorduk, birbirimize gülüyorduk. Kısaca her şeye gülüyorduk, yanımızdan geçenlere, başımıza gelenlere, başımıza geleceklere bile gülüyorduk. Ne güzel zamanlarmış meğer” diye konuştu.

Masadakilerden bir kısmı benim yazdıklarıma, diğerleri konuşanlara hak verir gibi oldu. Sonra bana; “sen yazıp çiziyorsun hadi konuş!” dediler. Onlara dedim ki; “Ayrı düşünüp ayrı davransak da, tavır ve tafralarımız farklı olsa da bizim kuşağın bir saati vardı ve o saat Atatürk’e-Cumhuriyete ayarlanmıştı. Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen düşünüyorum da hangi ölü, bu kadar canlı olabilir? Bu kadar sık anılıp aranır? Bizim şansımız O büyük devrimciyi anlayıp öğrenmekti.

Gülmeye gelince haklısınız. Doğru gençken, güzelken, dünyayı değiştireceğimizi zannederken, ilericiyken, aceleciyken ve hepimiz delikanlı iken gülüyorduk. Çünkü ayrımcılık yapmıyor, ötekileştirme nedir bilmiyorduk. Nazım Hikmet’ten girip Fikret Kızılok’tan çıkıyor, John Lennon’la dalıp Joan Baez’le düşünüyorduk. Şimdi hülyalara dalıp gitme ne mümkün, sadece kaygı duyuyoruz. Bu karamsarlık ve kaygı için K kuşağının çok nedeni var. Tabii ki yaşlandık, tabii ki farklı sağlık sorunlarımız var. Ancak enerjimizi alan, dertlerimizi katlayan, çok da sorun yaşattılar bize. Örneğin pek çoğumuzun mezun olduğu üniversitelerimizi, bölüyorlar, pek çoğumuzun anıları olan şeker fabrikalarını satıyorlar. Geçmişimize, doğamıza darbe üstüne darbe indiriyorlar. Tüm bunlar az şey mi? Değerleri aşınırken gülemiyor ki insan! Benim, senin, hepimizin sorunlarımız var, bir de asla yanıt alamadığımız, cevapsız kalan sorularımız var. Örneğin;

Kimilerine göre ittifak, bazılarına göre ihanet ya da zoraki nikâh adı verilen birleşmeler ve buluşmalarla seçime gidiyoruz. Bugün meydanlarda “önümüzde uzun, zorlu, engebeli bir yol” olduğunu söyleyerek bağıranlar, 16 yıllık iktidarları boyunca, ülkenin pek çok konusunu yok sayarken neredeydiler? İnsanın uykularını bölen gerçekler, örneğin ekonomik, siyasal ve ahlaki sorunlar tavan yaparken neden suskundular? Cari açıktan iç ve dış borç miktarına, işsizlikten enflasyona, borç batağındaki belediyelerden, yapboz tahtasına dönen eğitime kadar her alanda yaşananlar karşısında neden konuşmadılar? Şimdi mi akılları başlarına geldi?

Arkadaşlarım ben tam susacakken devam et dediler, hızımı alamadığımdan sürdürdüm diyeceklerimi! Yine işçi ölümleri, genç intiharları artarken, yoksulluk sınırı 5473 lira olarak açıklanıyorken, işsiz sayısı 6 milyonu aşmışken hele de demokrasi çok geniş anlamda aşınırken neredeydiler? Bunların gündeme gelmesi için ille de seçim mi yapılmalı?

Memleketi yönettiğini sananlar bugüne kadar görmedi ama CB seçime 48 gün kala; “yeni dönem daha fazla demokrasi dönemi, daha güçlü hukuk devleti dönemi, daha geniş özgürlük dönemi olacaktır. Yargının daha bağımsız hale geldiği bir dönem olacaktır” diyor. Toplumun yıllar sonra bu müjdeleri en yetkili ağızdan duyması için seçim şart mıydı?

Bizler bugün bu masaya otururken çocukken her şeye gülüyorduk diye iç çektik. Şimdi gülemiyoruz dedik, nedenlerini sıraladık. Unutmayalım ki; büyüklerimiz sıralı sırasız ardı ardına göçüp gitti, hiç kimse değil hiçbir şey kalmadı ki gülelim? Evet, biz çocukken ve gençken çok gülerdik. Enerjimiz vardı, iyimserlik vardı, mizah vardı, espri vardı, dayanışma vardı, adanmışlık vardı, vefa vardı, hoşgörü vardı gülerdik. Şimdi şehirlere mahvetmede mimariyi, tarihi, geçmişi doğayı bozmada yok etmede sınır tanımayan bir anlayış var uzayıp giden dert kuyruğunda gülmek gerçekten zor.

Bir zamanlar gülmekte keyiflenmekte haklıydık. Niye derseniz? Örneğin Loç Vadisi ve Hasankeyf’in çilesi mi vardı o yıllarda? Okullarımız mı bölünüyordu? Kadın cinayetleri mi tavan yapmıştı? Gözümüzü yumarsak, kulağımızı tıkarsak, bu yaşımızda siyasetin dalgalı sularına dalmadan, fırtınalı alanlarına girmeden yaşarsak güleriz de biz o değiliz?

Hepimiz iyi kötü devlet terbiyesinden geçtik, örnek aldığımız amirlerimiz oldu, bulunduğumuz konumların hakkını vermek için çok çalıştık çabaladık. Hiç unutmam Kars Halk Kütüphanesi müdürlüğü yaparken Kars’ta cilt atölyesi olmadığı için yıpranan kitapları toplar kendi arabamla Erzurum’a taşır, bitince de gidip teslim alırdım. Kütüphanede çalışma arkadaşlarımla birlikte gece gündüz etkinlik yapar, yarışmalar düzenleyerek gençlerin- öğrencilerin -halkın ilgisini çekmeye çalışırdık. Bu çabalarımızın bakanlığımız tarafından takdir edildiğini de görmüşlüğümüz vardır icabında!

Şimdi gel de ekonomik gidişat zaten malumken, ilgili bakan kamuoyu önünde haşlanıyorken, bütçenin büyük bölümü ulaştırma projelerine akıtılırken, çiftçinin borcu 17 kat artmışken, Kars Kafkas Üniversitesi hastanesinde pek çok dalda doktor yokken dertlenme ve gül! Yine korku ve panikle seçimin acilen ve aşırı öne çekilmesinin neyi, nasıl çözeceği belirsizken, yurdu beton ve demirle baştanbaşa dolduranlara, ihracatı neredeyse ikiye katlayan ithalat rakamlarını görmeyenlere güven ve gül!

Oturduğumuz zemin durmadan kayarken, bozulup- yok edilip çirkinleştirilirken, temel direklerimiz yıkılıp toplum parçalanırken, çoraklık, karanlık, yavanlık ve yapaylık alıp başını giderken ve içimizdeki birey yok olurken gel de gül.
Eskiden sevgi sözcüğünü pek duymaz ama sıkı ve yoğun yaşardık. Şimdi bu sözcükten geçilmiyor ama ortada ondan eser yok. Sevme duygusunu yitireli çok oldu, ortalık sevgisiz insanlarla dolu. Oysa Dostoyevski; “Cehennem, yüreğindeki sevginin bittiği noktada başlar” der. Bizim kuşak Dostoyevski’nin tüm yapıtlarını okumuş kuşaktı. O nedenle yıllar sonra kaldığımız yere dönüyor ve birbirimizi sevgiyle kucaklıyoruz. Gülemesek de…

Masada beni dikkatle dinleyen arkadaşlarımın bakışlarındaki onay hepimizin ortak kaygısı ve paydasını dile getirmiş olduğumun işareti idi. Bu kez ben acı acı güldüm onlar bana baktılar, sonra sessizce dağıldık…

Tüm yazılarını göster