Neden ülkemizde sistem durmadan kadını hizaya sokan bir denetim mekanizmasına dönüşüyor?
Niçin en güvenilir kaynak olan TÜİK’in (!) açıkladığı kayıt içi-kayıt dışı çalıştırılan çocuk işçi sayısının 3.5 milyona ulaşması, giyinemeyen, beslenemeyen, taze sebze meyve tüketemeyen, et tavuk balık yiyemeyen, evinde ders çalışabileceği uygun bir yere sahip olamayan çocukların oranının ise yüzde 21.5’i bulması bizi yönetenlerin ilgi alanına girmiyor?
Neden “benim bir rüyam var, benim bir hayalim var, benim umutlarım var!” diyen- diyebilen çocukların- gençlerin- kadınların sayısı azalıyor?
Niçin bir yanda umut, diğer yanda kaygıyı arkasında bırakarak ülkeden gitmenin yollarını arayanların oranı her geçen gün artıyor?
Neden bunca gafa inanmak için öncelikle ve özellikle saf olma şartı aranıyor?
Niçin tarikatların önüne barikat kuranların başına bunca iş geliyor?
Neden evliliklerin azalıp, boşanmaların arttığı, hayata sığmayan hayallerin hayatları bitirdiği, geçim derdinin, gelecek kaygısının, korku, kaygı, endişe, hüzün ve mutsuzluğun havaya hâkim olduğu ülkemizde; tezgâhlarda öfke, pazar arabalarında ve sepetlerde isyana yönelik uyarılar ve öneriler yönetim katında karşılık bulmuyor?
Bunca yanlış algılama ve uygulamalara bakınca; Ezberlerin bozulmaması tarife muhtaç bir durum değil mi?
Niçin toplumda 'keşke'ler artıyor, 'iyi ki'ler azalıyor, sorunlar değişmeden, hatta derinleşerek ilerliyor, gelecek hayallerinden uzaklaşılıp yüreklerdeki umut yerini korkuya bırakıyor?
Neden bazı kişi ve kurumlar inatla, ısrarla, hatta özel çaba harcayarak bazı konuları kaşımayı yeğliyor?
Niçin dipten gelen dalgayı, korku duvarlarının aşıldığını, öfkenin yayılarak sokağa taşmasını, ezberlerin bozulmasını, sessiz çoğunluğun ses vermeğe başladığını, değişimin merkezinde tepkisiz ve umursamaz denilen gençlerin olmasını görmek işlerine gelmiyor?
Neden bu durumun gelecekleri ipotek almaya çalışılanların her türlü karanlığa karşı verdikleri bir mücadele ve uyanışın işareti olduğu kabul edilmiyor? Ya da; “böyle gelmiş böyle gider yerine böyle geldi ama böyle gitmiyor, gitmez dedirten!” konular görmezden geliniyor?
Gelelim ekonomik tabloya!
Niçin elektrik ve doğal gaz faturaları yüzünden karanlıkta üşüyerek oturanların en doğal haklarına yönelik önergeler! Mühendis ve doktor ihraç edip, Suriye ve Irak’tan çoban ithal eden ülkemizin ithalat ve ihracat tercihlerine ilişkin sorular! Her 3 çocuktan birinin okula aç gitmesi karşısında öğrencilere bir öğün ücretsiz yemek verilsin gibi teklifler AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor?
Neden ekmeğinin peşindeki emeklilere, intihar eden işçilere, iflas eden çiftçilere, aç kalan emekçilere, ülkeden gitmenin yollarını arayanlara karşı akıllı, akılcı ve kalıcı önlemler almak yerine sıradan önerilerle karşı çıkılıyor?
Niçin yüreklerdeki kocaman umutları yerle bir edenler; göz ardı ettikleri konulara, yanıtsız bıraktıkları sorunlara ve yaşamsal gerçeklere göz ucuyla bile dönüp bakmıyor?
Neden resmi verilere göre 6 emekliden birinin çalıştığı, çalışmak zorunda kaldığı, icra dairelerine gelen dosya sayısında 3 milyona yakın artış olduğu, yurttaşın bankalara olan toplam borcunun 4 trilyonu aştığı, son 3 yıldır borçlarını ödeyemedikleri için takipteki kişi sayısının 4 milyonu bulduğu, buna karşılık MB başkan ve yardımcılarının maaşının 500 ve 600 bin TL olduğu kimsenin dikkatini çekmiyor?
Niçin ülkemizde 6 milyon çocuk yoksulken, 20 milyon kişi yardıma muhtaç ve bunun yarısından fazlası kadınken, ekonomik krizi boşanmaları artırarak 2023 yılında 172 bin çift şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmışken! Hala “Evlenin ve en az 3 çocuk yapın!” önerisi tam hız sürüyor?
Özetle: Son yıllarda giderek artan işsizliğin ateşten bir gömlek olduğunu görünce akla şu geliyor; Eskiden evdeki hesap çarşıya uymuyordu, şimdi çarşıdaki hesap eve uymuyor değil mi? Yine değiştirilmesi mümkün olmayan evrensel gerçeklerin olduğu, örneğin gençleri baskı altına alamamak, itaat ettirememek, muma çevirememek, tek tipleştirememek gibi! Bu gerçeği son günlerde yaşananlar çok net ortaya koymuyor mu?
Çok önemli not: Kendisi hem hekim, hem profesör olan Sağlık Bakanı; “Eğer çocuğunuz yoksa sadece karı koca oluyorsunuz, aile olamıyorsunuz. Aile çok önemli!” demiş! Kendisine hatırlatalım! Yıllar önce çocukları olmadığı için Antalya’da özel bir çocuğu evlat edinen çift bu tercihlerinin nedenini soranlara şöyle dediler; “Sağlıklı olanı herkes seçer, biz ona analık babalık yapmak istedik!” Sn. Bakan sorum şu? Bu özveriyi, bu duyarlılığı, bu içtenliği nasıl açıklıyor, ya da ne düşünüyorsunuz? Merak ettim doğrusu…