Ege’de barış için tutunacak sayfalar çok şükür var

Yunanistan’daki açlık felaketini ve Nazi vahşetini gözler önüne seren gizli çekilen fotoğraflar da Kurtuluş gemisiyle gizlice kaçırılarak Türkiye’ye getirilir ve İngiltere’ye ve oradan dünyaya servis edilir.

Muzaffer Ayhan Kara Yazar m.ayhankara@gmail.com

Büyük Atatürk’ü andığımız 10 Kasım’ın ertesi günü, 11 Kasım’da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Ege Barış ve İletişim Derneği tarafından düzenlenen “Yurtta Barış Dünyada Barış” belgisiyle “Atatürk’ün İzinden Büyük Akdeniz Barışı Sempozyumu”na katıldım. İyi ki katılmışım, çünkü hafızamı tazelediğim gibi hakikaten değerli yeni bilgiler de edindiğimi belirtmeliyim.

EGE’NİN İKİ YAKASINDAN İKİ DERNEĞİN SEMPOZYUMU

Ege Barış ve İletişim Derneği’nin sempozyumdaki partneri ise karşı yakadan, Yunanistan’dan Synıparxi Ege’de Birlikte Var Olma ve İletişim Derneği idi. Açılış konuşmalarını her iki derneğin başkanları Bülent Tanık ve Willy Tendoma Zervou ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı; efsane Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven ve Yunanistan adalarından Midilli gibi eski belediye başkanlarının da konuk olarak katıldığı sempozyum üç oturumdan oluşuyordu:

-Barış İçin Tarih ve Toplum

-Nükleere Karşı Hayatı, Bölgemizi, Büyük Akdeniz’i Savunmak

-Barış İçin İletişim ve Gazetecilik

İlgimi çeken ilk oturumdu ve eski dost Prof. Dr. Elçin Macar, Prof. Dr. Esra Danacıoğlu, Prof. Dr. Enis Tulça be Ahmet Vasfi Pekin’in sunumlarını yararlanarak dinledim.

KURTULUŞ GEMİSİYLE NAZİ İŞGALİNDEKİ YUNANİSTAN’A YARDIM ELİ

İlk olarak YTE Öğretim Üyesi Prof. Dr. Macar, “Kurtuluş Gemisi ve 2. Dünya Savaşı Yıllarında Toplumlar Arası Dayanışma” başlıklı bir sunum yaptı. Yunanistan, 2. Dünya Savaşı’nda Hitler Almanyası, Mussolini İtalyası ve faşist Bulgaristan tarafından işgal edilmiştir. Yunan halkı açlıktan kırılmaktadır. Bu koşullarda kendisi de zor durumda olmasına ve bir süre sonra ekmeği bile karneye bağlamasına karşın Türkiye, Yunan halkına gıda desteği verir. Kiralanan Kurtuluş gemisi ile güç koşullarda ve mayınların, silahların gölgesinde Yunanistan’a beş sefer yapılmıştır. Sadece bu kadar değil, Türkiye, Yunanistan’daki durumun vehametini dünyaya duyurmak için iletişim desteği de verir. Yunanistan’daki açlık felaketini ve Nazi vahşetini gözler önüne seren gizli çekilen fotoğraflar da Kurtuluş gemisiyle gizlice kaçırılarak Türkiye’ye getirilir ve İngiltere’ye ve oradan dünyaya servis edilir. Prof. Dr. Macar’ın sunumundan özetle aktardığım bu gıda ve iletişim desteği Yunanistan tarafında daha sonra yıllarca unutulmamıştır.

“İYİ BİR GELECEK İNŞASI İÇİN GEÇMİŞTEKİ İYİ ŞEYLERİ HATIRLAMAK GEREK”

YTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Danacıoğlu da “İzmir ve Alman İşgali Altında Yunanistan; Bir Dayanışma Öyküsü” başlıklı sunumunda önemli bilgiler aktardı ve değerlendirmelerde bulundu. Özellikle Yunan adalarından Çeşme’ye gelen sığınmacılara gerek devletin gerekse Çeşmelilerin uzattığı yardım elini ve kurulan telsiz iletişim ağını anlatan Danacıoğlu, 1930’larda ve 1940’larda her iki devletin karşılıklı üst düzey ziyaretler yaparak birbirlerinin ulusal günlerini kutladıklarını da atıfta bulundu. Hatta Cumhurbaşkanı İnönü’nün Yunan ulusal bayramını kutlarken “dost ve kardeş Yunanistan” nitelemesi ilginçtir. Prof. Dr. Danacıoğlu’nun Türk-Yunan ilişkilerinin tarihini değerlendirirken başvurduğu metafor doğrusu çok kıymetliydi. Hoca, tarihte aşkın da nefretin de olduğunun altını çizdi ve mealen şöyle dedi:

“O havuzda iyi şeyler de var ve iyi şeyler almak mümkün. İyi bir gelecek için geçmişteki iyi şeyleri hatırlamaya ihtiyaç var.”

SAVAŞ SONRASINDAKİ ATATÜRK-İNÖNÜ VE VENİZELOS İLİŞKİSİ

GSÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enis Tulça ile 2014’te GS Üniversitesi’nin bir etkinliğinde karşılaşmıştım ilk olarak 1928-1945 dönemi Türk-Yunan ilişkileri üzerine doktorasını yapan Tulça, Ege denizindeki sorunlar, Kıbrıs vb. alanlarda Özal, Yılmaz ve Ecevit hükümetlerinde toplantılara katılan bir isim. Siyasi danışmanlığını yaptığım E. Büyükelçi Osman Korutürk henüz Paris’te büyükelçi iken de onun maiyetinde kültür ve tanıtım müşaviri olarak çalıştığını biliyorum. Tulça’nın bir özelliği de Atatürk döneminde Atina’da büyükelçilik yapan ve Atatürk’ün güvenine mazhar olan Enis Akaygen’in anne tarafından torunu olmasıdır. Moskova sonrasında 1929-1935 arasında Atina’da büyükelçilik yapan Akaygen, Atatürk ve İnönü’nün talimatları doğrultusunda mübadele, Ege, Kıbrıs başta olmak üzere Yunanistan-Türkiye arasında barış ve iyi komşuluk ilişkilerinin çözümünde, Balkan Paktı’nın kuruluşunda etkili oldu. Daha sonra Farsça da bildiği için ve Atatürk tarafından da sorunları gidereceğine güvenilerek özellikle Tahran’a gönderildi.

Prof. Dr. Tulça da dedesinin yolundan giderek Türk-Yunan ilişkilerinin olumlu bir safhaya evrilmesi için yıllardan beri çalışmalar yürütüyor. Türk-Yunan Dostluk Derneği’nde de yöneticilikte bulunmuştur. Tulça, sempozyumdaki sunumunda Atatürk ve İnönü dönemindeki Türk-Yunan siyasi ve diplomatik ilişkileri üzerinde durdu çarpıcı örneklerle. Örneğin, dedesinin Türk büyükelçisi olarak Yunan ulusal gününe katıldığı gibi, Osmanlı’dan kurtuluş gününe de yine Atatürk’e danışarak katıldığını anlattı. Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan dostluk ve tarafsızlık anlaşmasının Balkan Paktı’nın önüne açtığına vurgu yapan hoca, Venizelos’un 1930’da, Cumhuriyetin 7. Kuruluş törenlerine katılmak için Ankara’ya geldiğine de işaret etti. Hatta Tulça’nın bu ziyaretten aktardığı ince bir jestini de nakledeyim Venizelos’un: Venizelos, Ankara’ya geçmek için önce İstanbul’a gelmiştir. İstişare sonucunda Patrikhane’yi ziyaretinin önünde bir engel olmadığını öğrenir fakat yine de bu ziyareti yapmadan Ankara’ya geçer. Çünkü Ankara’nın jestine karşılık o da bir jest yaparak ziyareti dönüşte yapmaya karar vermiştir. Başbakan İnönü de 1931’de Atina’ya iade-i ziyarette bulunur akabinde. İşte diplomasi böyle bir şeydir… Nitekim daha sonra da 1932’de başbakanlıktan düşen Venizelos 1934’te Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday olarak gösterecektir.

Tulça, sunumunda Türk-Yunan ilişkilerindeki 1999-2002 dönemine de ayrı bir başlık açarak 20 civarındaki ikili anlaşmaya ve Cem-Papandreu tarafından adalar sorununa ilişkin istikşafi görüşme sürecine vurgu yaptı ve bu süreçte alınan mesafenin ekmeğinin 2019’a kadar büyük ölçüde yendiğine işaret etti. Hakikaten de 3,5 yıl süreyle uzun süre sayılacak bir Dışişleri Bakanı olan İsmail Cem döneminde Türk-Yunan ilişkileri alanında Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki en olumlu süreç yaşandı diyebiliriz.

SONUÇ

Sonuçta, Yunanistan’dan gelen konuk dernek başkanının da açılış konuşmasında olumlu mesajlar verdiğini de belirterek sempozyumun ana fikrinin çok yararlı olduğunu ve akılda güzel şeyler bıraktığını söyleyebilirim. O da şu: Türk-Yunan ilişkileri tarihinde olumlu ve olumsuz sayfalar var. Ancak bir denizi paylaşıyoruz ve o denizin iki kıyısını… Ayrıca arada her iki tarafa ait ve bu arada istikşafi görüşme konusu olan adalar var. Danacıoğlu’nun da altını çizdiği gibi, tarihteki olumlu sayfaları öne çıkarmak ve geleceği bunların üzerinde inşa etmek, öte yandan ortak denizi iki tarafın yararına kullanmak en doğrusu ve en güzeli… Türk atasözü ne der? Komşu, komşunun külüne muhtaç. İyi komşuluk en güzeli…

Tüm yazılarını göster