İşte Deniz Baykal'ın kariyerinde yakın dönem Türk siyaseti

Abone ol

Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın siyasi kariyerinde önemli dönemeçler yer alıyor.

CHP'nin önceki dönem Genel Başkanı Deniz Baykal geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetmişti. Antalya'da yaşayan Baykal'ın uzun süredir sağlık sorunları ile mücadele ettiği biliniyordu.

BAYKAL'IN YAKIN DÖNEM TÜRK SİYASETİNDEKİ YERİ

Doç. Dr. Deniz Tansi, politikaakademisi.org'a Baykal'ın kariyerinde yakın dönem Türk siyasetini yazdı.

Söz konusu yazı şöyle:

"Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilimizi etkileyen deprem felaketini yaşadığımız bugünlerde, Türk siyasal yaşamı açısından önemli bir vefat yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski Genel Başkanı Deniz Baykal hayatını kaybetti. İnsani dramın ve ülke ekonomisi ile siyasetin gündemi doğal olarak doğrudan etkilediği böyle bir zamanda, tarihsel açıdan Baykal’la ilgili elbette söylenecek önemli anekdotlar var. Bir dönem yakın çalıştığımız bir siyasetçi ve devlet adamı olarak, bir gün bu satırları yazmak durumunda kalacağımı belki tahmin edebilirdim. Yakından tanışıklığımız ve anılarımızı, iyi ve kötü yanlarıyla bir tarafa bırakarak, daha geniş bir değerlendirme yapmayı tercih ediyorum.

Deniz Baykal, CHP’de Bülent Ecevit’in liderliğindeki, önce “Ortanın Solu” adıyla, sonra 1976 programında da belirtildiği üzere, “Demokratik Sol” hareketin yıldızlaştırdığı bir siyasetçi oldu. Baykal’ı üniversitedeki Siyaset Bilimi Doçentliği kariyerinden milletvekili adaylığına taşıyan öneri de yine Ecevit’ten gelmişti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (Mülkiye) akademisyen olan Baykal, Doçentlik tezini, “Siyasal Katılma” üzerine Berkeley’de vermiş, lisansını da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştı. Doktorası ise Mülkiye patentliydi. Neden Mülkiye üzerinde bu kadar durduk? Zira Baykal, Ecevit’in Genel Başkanlığına giden siyasal mücadelede, “Mülkiye Cuntası” adıyla anılan akademik grubun önemli bir kurmayı idi. Bu grubun hocası ve öncüsü Prof. Dr. Turan Güneş idi, Hürriyet Partisi geleneğinden ve liberal bir siyaset bakışından geliyordu. Diğer üyeleri Prof. Dr. Haluk Ülman, Prof. Dr. Besim Üstünel, Doç. Dr. Deniz Baykal ve Prof. Dr. Ahmet Yücekök idi. Bu beşlinin üç ismiyle yakından çalışma imkânım oldu. Haluk hoca ile CHP İstanbul milletvekili Algan Hacaloğlu’nun TBMM’de danışmanlığını yaparken tanışmıştım. O zaman yeniden kurulan CHP’nin İstanbul kurucu il başkanıydı. Sonra akademik kariyerime başlarken Dekanım idi. Kendisinin onurla asistanlığını yaptım; yüksek lisans tezimde tez hocam oldu ve doktoramda tez jürimde yer aldı. Ahmet hoca ile üniversitede çalıştım ve kendisinin bölüm başkan yardımcılığını yaptım. O da yüksek lisans ve doktora jürilerimde görev aldı. Deniz Baykal’la ise CHP’de siyaset yaptığım ve il yöneticisi olduğum süreçte yakın çalıştım; gayrı resmi danışmanlığını yaptım, partinin baraj altında kaldığı dönemde Genel Başkanlık mücadelesinde birlikte idik. Genel Başkan olduktan sonra ise, siyaseten yollarımız ayrıldı.

Bireysel yaşanmışlıkların dışında, siyasi tarih açısından değerlendirmeye devam edersek, Baykal, Ecevit’in 1973 milletvekili genel seçimlerindeki adaylık önerisini tek bir şartla kabul etti. O da önseçime girmekti. Siyasi açıdan, önseçim kavramıyla yönetim açısından çok barışık olmasa da, kendisi genelde hep önseçimle adaylaştı ve seçildi. Ecevit’in 1974’te, Milli Selamet Partisi (MSP) ile kurduğu koalisyonun Oğuzhan Asiltürk ile birlikte mimarıydı ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerçekleştiren ve haşhaş ekimi yasağını kaldıran Ecevit kabinesinde, Maliye Bakanı oldu. Seçim bölgesi hep memleketi Antalya oldu. 1976’da Ecevit’in Genel Başkanlığına parti içi eleştirel bakan Haluk Ülman ve Erol Çevikçe’nin öncülüğündeki siyasal grubun lideri oldu. Bu grup, CHP, SHP ve yeniden kurulan CHP’de “Baykalcılar” olarak anıldı. Parti içi parti ve hizip suçlamalarına maruz kaldı. 1980 öncesi CHP’de Genel Sekreter Yardımcısı ve Ecevit’in 1978’de 12 Eylül öncesi kurduğu son kabinede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı oldu. Baykal açısından, en önemli siyasal sınavlardan biri, CHP’nin kaybettiği 14 Ekim 1979 ara seçimlerinden sonra, Kasım 1979’da toplanan 8.Olağanüstü Kurultay oldu. Ecevit, kaybedilen ara seçimlerde kendisini sorumlu tutmuş, kurultaydan güven oyu istemişti. Açıktan yapılan oylamada, Haluk Ülman ve Turan Güneş hocalar, açıktan “ret” oyu kullanan isimlerdendi. Baykal’a Ülman hocanın aktarmasıyla Genel Başkan adaylığı teklif edilmiş, ama o bu tavrı göstermemişti. Bu konudaki gerçeği tarih biliyor. Ancak tespit şudur ki, Baykalcılar, Topuzcular ve 3. Dünyacılar olarak anılan siyasal gruplar, Ecevit’e karşı birleşmişlerdi. Ecevit, CHP’de, o günkü tüzükle, PM yerine GYK sistemiyle, ilk gün Genel Başkanlığı tek aday olarak kazandıktan sonra, ikinci gün GYK listesini fire vermeden kazanmıştı. Bu tamamlanamayan hesaplaşma, Ecevit’in ifadesiyle, “12 Eylül olmasaydı ya onlar CHP’den gidecek, ya da biz CHP’den ayrılıp Demokratik Sol Parti’yi kuracaktık” sözündeki yol ayrımını ortaya koydu.

Baykal, 12 Eylül sonrasında, diğer siyasilerle birlikte, siyaseten yasaklı idi. O da Süleyman Demirel’le birlikte, Zincirbozan’da zorunlu ikamete tabi tutuldu. Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ve 1985’te HP ile birleşen Sosyaldemokrat Halkçı Parti’yi (SHP) destekledi; siyaset yasağı kalınca 1987’de SHP Antalya milletvekili olarak siyasete kaldığı yerden devam etti. 1988 kurultayında SHP Genel Sekreteri seçilirken, Baykalcılar olarak anılan grubuyla, 1988-1990 arasında, partinin gölge lideri oldu. Bayrampaşa Belediyesi seçimlerinde, DSP beklenmeyen bir başarı kaydetti. Yine Ecevit ile siyaseten yolları olumsuz anlamda kesişmiş idi; ancak bu sefer parti içindeki rakibi İsmet Paşa’nın oğlu, nükleer fizikçi Prof. Dr. Erdal İnönü oldu. 1990 Ağustos Olağanüstü, 1991 Olağan, 1992 Olağanüstü kurultaylarında, İnönü’ye karşı üç kez kurultay kaybetti; ancak 100’lerle ifade edilen fark, SHP, DYP ile koalisyon ortağı olduktan sonra, 30’a kadar inmişti. Baykalcılar, parti içinde çok güçlenmiş ve ayrı siyasi karargâhları vardı; o günkü koşullarda İsmail Cem ile daha liberal bir çizgi izledi. Nitekim “Yeni Sol” olarak anılan bu çabalar, daha sonra kitaplaştı.

1992’de DYP-SHP koalisyonunun çıkardığı yasayla, 12 Eylül’de yargı kararı olmadan, idari kararla kapatılan siyasal partilerin yeniden kurulmasına olanak sağlayan bir düzenleme getirildi. AP, “aç-kapa” yaparak, DYP’ye katıldı, DYP, logo olarak AP’nin sembolünü aldı. MHP, kurultayında “aç-kapa” yaparak, MÇP’ye katıldı. MÇP’nin adı MHP olarak değiştirildi ve MHP’nin logosunu aldı. Erbakan, MSP kongresini toplamadı, RP ile yoluna devam etti, “Milli Görüş’te parti ismi önemli değil” mealinde konuştu. CHP’de ise son Genel Başkan Ecevit, 12 Eylül sonrası, parti liderlerine konulan konuşma yasağını aşmak için, CHP Genel Başkanlığından istifa etmişti. Ne var ki, dilekçeyi verecek bir resmi makam yoktu, partinin faaliyetleri askıya alınmıştı. 1979 Kasım Olağanüstü Kurultayı’ndaki hesaplaşma, 1992’de bu sefer Baykal lehine devam etmiş, Ecevit’in Genel Başkanlığını sürdürdüğü savı, CHP’nin yeniden kuruluş çalışmalarını yürüten Erol Tuncer başkanlığındaki heyet tarafından kabul edilmemişti. Ecevit, görüşmelere karşın “Demokratik Sol’daki CHP” önerisini benimsemeyince, DSP ile yoluna devam etti, Baykal ise, SHP’deki grubuyla, kurultay delegasyonundaki ağırlığı ile yani Baykalcılar’la, Erol Tuncer’e karşı kurultayı kazanarak, SHP ve DSP’nin yanıra, merkez soldaki üçüncü partinin Genel Başkanı oldu.

1992-1995’deki Genel Başkanlığında, 1994 yerel seçimlerinde, ayrıldığı SHP, yüzde 13,5 oy alırken, yeniden kurduğu CHP yüzde 4,62 oy alabildi, 5 il belediye başkanlığını kazandı. “4,62’yi içime sindirdim, herkes de içinse sindirsin” dediğini, dün gibi anımsıyorum. 1995’te ise, SHP ve CHP’nin birlikte baraj altında kalma olasılığı karşısında, hesaplaştığı SHP ile birleşme görüşmelerine 1994 sonundan itibaren başladı. “CHP’yi yeniden büyük bir siyasetin adı yapmak” adına, 28 Ocak 1995’te SHP’nin gelmediği birleşme kurultayı, 1995 Şubat’ında gerçekleşti. 1995’te, Baykal ile Murat Karayalçın, Hikmet Çetin’in Genel Başkanlığında uzlaştılar. Ancak ilginç formüller gündemde idi. SHP-CHP birleşme kurultay “gayrıresmi” idi. SHP’nin daha çok kurultay delegesi vardı, oy oranı ve belediyeleri fazlaydı. Ancak SHP, CHP’nin devamı savıyla kurulmuştu, SHP delegeleri, birleşmenin, CHP’nin tüzel kişiliğinde ve logosunda olması için oy kullandılar. 12 Eylül’ün kapattığı “Atatürk’ün partisi”ni, delege oyuyla kapattırmama ağır bastı. Böylece, niceliksel olarak yüzde 13,5’lik SHP, yüzde 4,62’lik CHP’ye katıldı, adres de CHP ismi ve logosu oldu. 1995 Eylül’ündeki olağan kurultayda da, Baykal, Karayalçın’a karşı, kazanan taraf oldu. SHP’deki “liberal yeni sol”, yeniden kurulan CHP’de “Atatürk’ün partisi” vurgusunda, Baykal’ın şahsında sürdü.

1995 genel seçimlerinde, birleşmeye rağmen, CHP barajı kılpayı geçebildi. Ahmet Taner Kışlalı hocanın deyimiyle, birleşme olmuşi ancak bütünleşme tamamlanamamış, “iki yanlıştan bir doğru çıkmamış” idi. Baykal Genel Başkan seçildikten sonra, Tansu Çiller ile koalisyonu, Gazi olaylarında sorumlu bulduğu Emniyet Müdürü Necdet Menzir görevden alınmayınca bozmuş, DYP azınlık hükümeti güven oyu alamyıca, yine DYP ile seçim hükümeti kurmuştu. Baykal, o dönem DYP ile “Gümrük Birliği”nin Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması için Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak, Avrupa başkentlerinde karargâh kurmuş, hatta seçim kampanyası yerine, Dışişleri Bakanlığı mesaisine zaman ayırmakla eleştirilmişti. 1995 seçim sonuçlarında yine Ecevit karşısında idi; DSP yüzde 14 oy ile ”solun birinci partisi” olmuştu. 28 Şubat 1997 sürecinde “Baykal’ın CHP” si, ANASOL-D hükümetinin dışarıdan destekçisi idi. Bu desteğin Baykal tarafından sürekli koşullara bağlanması ise kamuoyundan tepki çekti. Ecevit, bu hükümetin Başbakan Yardımcısıydı. Baykal, “Türkbank skandalı”ndan sonra, FP ile hükümete gensoru verince, 1995’ten sonra yine “hükümeti bozan” lider olarak yaftalanmıştı. Bu suçlama, 1999 Ocak ayında, hükümet bunalımlarından sonra, meclisin dördüncü partisi DSP’nin Genel Başkanı Ecevit’in Başbakan olması, Ecevit’in başbakanlığındaki hükümet döneminde PKK terör elebaşısı Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi ile CHP’yi barajın altında bırakan bir siyasi sonuç çıkardı. Ecevit Başbakan, Baykal partisi baraj altında kalmış ve parti Genel Başkanlığından ayrılmak zorunda kalmış bir siyasetçi idi.

1999-2000 arasında, tekrar Genel Başkanlık rekabetine girdi. Bu sefer rakibi, kendi bir kısım arkadaşlarının da Genel Başkanlık seçilme sürecinde, çok muhalefet etmediği Altan Öymen’di. CHP’nin fabrika ayarları, klasik siyasetine dönme adına, o zaman, kendisine karşı birleşen siyasi cepheye karşı 2000 Eylül olağanüstü kurultayında kazanan taraf oldu.

Baykal’ın en uzun Genel Başkanlığı 2000-2010 arasında gerçekleşti. 2002 genel seçimlerinde AK Parti’nin yüzde 34 ile başlayan iktidarında, barajı geçen iki partiden biri oldu. Bu kez DSP, iktidardan düştü, yüzde 1 ile baraj altında kaldı, Ecevit bir süre sonra Genel Başkanlığı bıraktı ve vefat etti. Baykal’ın son Genel Başkanlığında, artık solda kendisine rakip olmaktan uzaklaşan Ecevit’in ulusalcılık, inançlara saygılı laiklik vurguları ön plana çıktı. Gümrük Birliği’nin Dışişleri Bakanı, AB sürecinde eleştireldi; 1 Mart 2003 tezkeresine ise haklı olarak muhalefet etmişti. Onur Öymen ile, diplomaside önemli bir işlev ortaya koydular.

Ulus-devlet anlayışı, CHP’nin fabrika ayarları, Atatürk’ün partisi kavramları ön planda idi. 2010’daki çirkin komplo ile Genel Başkanlıktan uzaklaşmak zorunda kaldı. Vefat edene kadar CHP Antalya milletvekili kaldı. 2015 genel seçimlerinden sonra adı TBMM Başkanlığı için geçti ama gerçekleşmedi. Sonra da sağlık sorunları yaşadı.

Baykal’ın Ecevit ve DSP ile mücadelesinden çok, parti içindeki gruplarla siyasal rekabet ve polemikleri medyada çok yer kapladı. Kimi zaman “eski SHP”, 12 Eylül’den önce ve sonra Ecevit, İnönü, Karayalçın, Öymen, bir hayli çetele çıkarılabilir. CHP’de 12 Eylül sonrası yollar ayrılmasa, Ecevit yalnız bırakılmasa idi, Türkiye’nin hali daha farklı olabilir miydi? Elbette tartışılır. Ancak Baykal, tüm siyasi engebelere rağmen, devlet adamıydı, siyaseten zamanlama ise hep temel sorunu oldu.

Biraz detaylı da olsa, Türk siyasal yaşamının Baykal’ın şahsında özetini yapmaya çalıştım. Bu sonraki çalışmalarım için de, bir başlangıç oldu. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Bu, sonraki çalışmalarım için de bir başlangıç oldu."

AKP'nin 'özgül ağırlığı'ndan 'seçimler ertelensin' çıkışı Siyaset Demirtaş: Deprem felakettir, diktatörlüğe geçiş için "Allah'ın lütfu" değildir Güncel DEVA Partisi: Seçimleri YSK da Cumhurbaşkanı da erteleyemez Siyaset Yıkımlardan kim sorumlu? HDP'li Garo Paylan 'Meclis bu vebalin altına girmemeli' diyerek uyarmıştı Siyaset