Türkiye’nin 2020’de yüz yüze kalacağı tehditler…

Ve tarihin değişmeyen hükmü; ordu çökerse devlet yıkılır, ne vatan kalır ne de makam… 2019 yılına elveda dediğimiz bu günlerde, Türkiye için geleceğe yönelik...

Naim Babüroğlu Yazar naimbaburoglu@gmail.com

Ve tarihin değişmeyen hükmü; ordu çökerse devlet yıkılır, ne vatan kalır ne de makam…

2019 yılına elveda dediğimiz bu günlerde, Türkiye için geleceğe yönelik bir tehdit değerlendirmesi yapalım.

PKK/PYD Terör Örgütü

Türkiye’nin, Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonların politik amaçlarını hatırlayalım.

1-PYD/PKK terör örgütünü etkisiz duruma getirmek,

2-Terör koridorunu önlemek,

3-Suriyeli sığınmacıların ülkelerine güvenli bir şekilde dönüşlerini sağlamak,

4-Suriye’nin toprak bütünlüğüne katkıda bulunmak.

Her askeri harekât, belirlenen politik amaçları karşılayacak şekilde yapılır. Bu nedenle, askeri hedefler politik amaçları gerçekleştirebilecek şekilde seçilir. Hedef, stratejinin anahtarıdır. Mantıklı ve tutarlı olmayan hedeflere hiçbir strateji ile ulaşılamaz. Hayalperestlik ve ihtiras ta asla bir strateji olamaz. ¨Barış Pınarı Harekâtı¨ sonucunda, siyaset makamının ortaya koyduğu bu dört politik hedef gerçekleşti mi sorusuna cevap arayalım.

PYD/PKK terör örgütü, 440 kilometre genişliğinde 30-32 kilometre derinliğinde oluşturulacak bir ¨Güvenli Bölge¨nin dışına çıkarılacaktı. ABD ve ardından Rusya ile yapılan anlaşma sonucunda, 440’a karşılık ancak 140 kilometrelik bölüm Türkiye’nin kontrolünde kaldı. Yaklaşık 300 kilometre genişlik ve 30 kilometre derinlikteki bölge, ABD, Rusya, Suriye yönetimi ve PYD/PKK terör örgütünün kontrolünde. Bu bölgede, Türkiye sınırından itibaren 10 kilometrelik şeritte, Türkiye-Rusya arasında ortak devriye uygulanıyor. ABD ve Rusya’yla yapılan anlaşmaya rağmen, 300 kilometrelik alandan PYD/PKK terör örgütü çekilmiş değil. Varlığını daha da güçlendiriyor.

PYD/PKK terör örgütü, ABD tarafından meşrulaştırılmış, itibar ve sempati kazandırılmıştır. ABD’nin terör örgütüne desteği ve siyasi bir yapı kazandırma adımları gün geçtikçe artmakta. Yani, PYD/PKK terör tehdidi azalmamıştır, sadece sınırlı mesafeye uzaklaştırılmıştır.

Başka bir deyişle, düzenlenen askeri operasyon ortaya konulan PYD/PKK’ya yönelik politik amacı karşılayabilmiş değil. Bir-iki milyon Suriyeli sığınmacının dönüşüne yönelik politik amaç ta gerçekleşemeyecek. ABD, Suriye’de varlığını sürdürdüğü sürece Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması da pek mümkün görülmüyor.

Suriye

2011 yılında, Türkiye’nin komşusu Suriye’ydi. Gelinen aşamada Türkiye, Suriye’de ABD ve Rusya’yla komşu oldu. Birbirlerini tehdit olarak gören küresel güçte iki ülkeyle, ABD ve Rusya’yla komşu olunması, Türkiye’nin atacağı adımları ve manevra alanını sınırlar.

Yapılan araştırmalara göre, bir iç savaş en az 15-20 yıl sürmekte. Afganistan ve Irak örneği, Suriye’de iç savaşın 30-40 yıl sürebileceğinin işareti. Yani, Suriye’deki iç karışıkla en az bir 10-20 yıl daha yaşamak zorunda kalacak bir Türkiye olacak. ABD ve Rusya ise, Suriye’de kalıcı.

Türkiye’nin Suriye’de bulunan tek Türk toprağı Süleyman Şah Türbesi, 22 Şubat 2015’te tahliye edilmişti. Henüz yerine taşınamadığını da not edelim.

Suriyeli Sığınmacılar

Suriye’den gelen sığınmacı sayısı yaklaşık dört milyon. Yüzde 47’si 18 yaşın altında. Günde, yaklaşık 400 Suriyeli bebek doğuyor; yılda 150 bin civarında. Yani, yılda 150 bin yeni Suriyeli nüfusa eklenmekte.

Suriyeli sığınmacıların ülkelere dağılımına bakıldığında, dikkat çeken bir tablo söz konusu. Resmi rakamlara göre Türkiye 3 milyon 687 bin, Lübnan 1 milyon, Ürdün 660 bin, Irak 250 bin, Mısır 130 bin, Almanya 530 bin, İsveç 110 bin, Avusturya 50 bin, Kanada 54 bin, ABD 33 bin Suriyeli sığınmacı kabul etmiş.

AB, Türkiye'deki sığınmacıların ülkelerine dönmesini istemiyor. ABD, Türkiye’ye ¨vatandaşlık verin¨ diyor. Türkiye'yi çok seviyorlar çok… Altını çizelim, PYD/PKK terör örgütü de sığınmacıların dönmesini istemiyor.

Türkiye, ABD ve AB’nin oyununa gelmemeli. Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönderilmesi yönünde etkili ve sonuç alıcı adımlar atılmalı. Bu konuda, Suriye yönetimiyle işbirliği ve anlaşma yapılmalı. Lübnan, sığınmacıların dönüşü için Suriye’yle işbirliği yapıyor. Duygular değil, ulusal çıkarlar konuşmalı…

İdlib

İdlib, Suriye yüzölçümünün yüzde 5’i kadar. Türkiye (Hatay) ile 130 kilometrelik sınırı var. İdlib, teröristlerin, radikal unsurların ve muhaliflerin toplandığı tehdit üreten bir coğrafya. BM Güvenlik Konseyi’nin 15 Temmuz 2019 tarihli raporunda, IŞİD’in bir bölümünün İdlib’e geçtiği belirtiliyor. Raporda, ¨Yabancı terörist savaşçıların en yoğun toplandıkları iki bölgenin İdlib ve Afganistan olduğu¨ belirtiliyor. Ayrıca, ¨Yabancı terörist savaşçıları açısından dünyanın en büyük çöplüğü (dumping ground) haline geldiği¨ kaydediliyor. BM Raporu, aslında şu gerçeğin altını çiziyor: Türkiye’yle 130 kilometre sınırı bulunan İdlib, Küçük bir Afganistan’a dönüşmüş durumda…

İdlib, gelecekte Türkiye için önemli bir tehdit potansiyelini barındırıyor. İdlib’te, sayıları 40-50 bini bulan radikal terör örgütleri (El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi), Türkiye için kayda değer bir tehdit. Türkiye’nin, küçük bir Afganistan’la komşu olmaya tahammülü var mı? Etkili önlemler şart… Duygular değil, ulusal güvenlik konuşmalı…

Irak

Kuzey Irak’ta PKK’nın en büyük kampı Kandil’di. Irak’taki karışıklık ve istikrarsızlık sonucu PKK, Sincar’a ve diğer bölgelere de yerleşti. Kandil’in Türkiye’ye uzaklığı 180, Sincar’ın 80 kilometre. Sincar, teröristlerin Türkiye’ye daha kısa sürede girip çıkabilecekleri bir yer.

Irak’taki istikrarsızlık ve karışıklık, PKK’nın ve diğer terör örgütlerinin alan kazanması ve yerleşmesi için uygun bir iklim sağlar. Bu da, Türkiye’nin güvenliğini artan oranda olumsuz etkileyecektir.

Doğu Akdeniz Enerji Savaşları ve Güç Mücadelesi

Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin yetki alanlar yok sayılarak, Yunanistan ve GKRY’nin diğer ülkelerle yaptığı doğal gaz sondaj çalışmaları Türkiye için önemli bir tehdittir. Doğu Akdeniz’de, 2020’de enerji savaşlarının ve güç mücadelesinin şiddetlenerek devam edeceği beklenmeli. Doğu Akdeniz, Suriye’ye ek olarak, Türkiye’yi ikinci cephede mücadeleye zorlayacaktır.

Türkiye başlangıçta, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diyerek Libya’ya müdahaleye karşı çıkmış, ancak kısa bir süre sonra altı gemiyle katkıda bulunmuştu. ABD’ye, Fransa’ya ve Batı ülkelerine verilen bu destek stratejik bir hataydı.

Türkiye, “Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti” ile 27 Kasım 2019’da imzaladığı anlaşmayla, yetki alanlarını yok sayan projeye dur demiştir. Ancak, ABD ve AB anlaşmaya tepki göstermiş ve Yunanistan’ın yanında yer almışlardır.

Türkiye, Trablus merkezli “Ulusal Mutabakat Hükümeti”ni desteklerken, Tobruk merkezli “Temsilciler Hükümeti” ise yapılan anlaşmayı geçersiz sayıyor. Türkiye’nin karşı cephesinde yer alan Hafter güçlerini, Rusya, BAE, Suudi Arabistan, Fransa ve Mısır destekliyor. Türkiye Suriye’de Rusya ile birlikte hareket ederken; Libya’da Rusya’nın karşısında yer alıyor. Türkiye için en büyük risk, karşı cephede yer alan Hafter güçlerinin üstünlük sağlayarak kontrolü ele geçirmesi ve Türkiye’nin yaptığı anlaşmanın geçersiz kılınması. Suriye’de, ABD ve Rusya arasında denge sağlamakta zorlanan bir Türkiye var. Libya’da izlediği politika nedeniyle, Rusya’yla süregelen iyi ilişkilerin olumsuz etkilenmesi Türkiye’yi Suriye’de zora sokar.

Türkiye’nin Stratejik Sorunları

Türkiye’nin 2020’de yüzleşeceği stratejik sorunlar nelerdir?

1- BEKA (varoluşsal) sorunu. Coğrafi bütünlüğün korunması sorunu. Çevre ülkelerdeki gelişme ve PYD/PKK terör örgütünün güçlenmesi.

2- Terör sorunu. Eskiden, PKK bölücü terör örgütü vardı. Şimdi, PKK, PYD, IŞİD, El Nusra (El Kaide) ve FETÖ’yle mücadele etmek zorunda kalan bir Türkiye var. İdlib’in konumu ve barındırdığı terör, gelecekte kayda değer potansiyel bir tehdittir.

3- Kutuplaşma sorunu. Dış cephede başarılı olmanız için, iç cephenizin güçlü olması gerek. Türkiye’de, insanlar kutuplaşmış durumda. Bu denli aşırı kutuplaşma, tehditlere karşı koyarken ve sorunları çözerken Türkiye’yi olumsuz etkiler. Kutuplaşmanın giderilmesi yönünde, siyaset makamından örnek bir adım beklenmeli.

4- Liyakat sorunu. Kumpas davalarla tasfiye edilen, başta TSK personelinin ve diğer kurumlardaki yetişmiş insan gücünün boşluğu doldurulamadı. Liyakat sisteminin zedelenmesi, doğru kararların alınmasını ve uygun adımların atılmasını zora sokar. Dış ve iç politikada atılan yanlış adımlar, gelecekte giderilmesi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilir.

Türkiye, Cumhuriyet Tarihi’nde görülmedik bir yalnızlık ve tehdit büyüklüğü ile karşı karşıya. Komşu ve çevre ülkeleriyle barışmalı, Suriye, İsrail ve Mısır’la işbirliğini kurup geliştirmelidir.

Türkiye, Suriye’de ABD’yle işbirliğinden vazgeçmeli.

Birincisi, PYD/PKK terör örgütüyle mücadelenin, ABD ve diğer ülkelerin desteği nedeniyle kısa dönemde sona eremeyeceği gerçeği; ikincisi, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine emniyetle dönüşlerinin sağlanması yönünden Şam yönetimiyle ¨Adana Mutabakatı¨ gecikmeden aktif duruma getirmeli ve Suriye’yle işbirliği artırılmalıdır.

Atatürk: ¨Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlûp olabilir; fakat hiçbir zaman bir memleketi yok edemez. Memleketi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir.¨ der. Dünya savaş tarihinin en büyük strateji ustasının hükmüdür bu söz…

Ve tarihin değişmeyen hükmü; ordu çökerse devlet yıkılır, ne vatan kalır ne de makam…

Tüm yazılarını göster