Sevr mi, Lozan mı?..

İstanbul hükümetine ve Padişah Vahdettin’e rağmen Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları Milli Mücadele’yi, Ankara’da açılan Meclis vasıtasıyla...

Naim Babüroğlu Yazar naimbaburoglu@gmail.com

İstanbul hükümetine ve Padişah Vahdettin’e rağmen Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları Milli Mücadele’yi, Ankara’da açılan Meclis vasıtasıyla yürütüyorlardı. Türkiye’de, 200 bin kişilik istila ordusu bulunuyordu. Buna, doğudaki Ermeni ordusu, Batı Anadolu’daki Rum, Ermeni çeteleri ile işgalcilerle birlikte hareket eden Padişahın desteklediği Kuvay-ı İnzibatiye, Anzavur Kuvveti ve isyancılar dâhil değildir.(1) İngiliz, Fransız ve İtalyanlar İstanbul’u; Fransızlar Adana’yı; Güneydoğu’da İngilizler Urfa, Maraş ve Gaziantep’i; Güneyde İtalyanlar Antalya ve Konya’yı; Karadeniz’de İngilizler Samsun ve Merzifon’u; İngiliz desteğindeki Yunan Küçük Asya ordusu da Batı Anadolu’yu işgal etmişlerdi. Bu arada İngilizler 25 Haziran 1920’de Bandırma’yı, 7 Temmuz 1920’de Mudanya’yı işgal ederler.

10 Nisan 1920’de, Vahdettin’in onayıyla dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın verdiği fetvalar, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılır; işbirlikçi gazetelerde yayımlanır; Rumlar, Ermeniler, Hürriyet ve İtilaf Partisi tarafından dağıtılır. Fetvaların özeti şöyledir: ¨Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek ve ya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Milliyetçi öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit!¨(2)

Damat Ferit Hükümeti’nin Adalet Bakanı Ali Rüştü Efendi, ¨Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini¨ ister. Balıkesir, Bursa ve Uşak’ın Yunanlılarca işgal edilmesi üzerine de, ¨Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur¨ diyecek ve Yunanlıların işgal etmediği illeri, ¨kurtarılmamış iller¨ olarak tanımlayacaktır.(3) İstanbul Hükümeti’nin Harp Divanı, 11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’i ve kadrosunu idama mahkûm eder.(4) Padişah Vahdettin, idam kararlarını 24 Mayıs 1920’de onaylar.(5)

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI

22 Temmuz 1920’de Padişah Vahdettin’in başkanlığında toplanan Saltanat Şurası’nda, Emekli General Rıza Paşa dışında, Şura’daki tüm üyeler Osmanlı’nın idam fermanı Sevr’in imzalanması yönünde kabul oyu verirler. Eğitim Bakanı Hadi Paşa, Danıştay Başkanı Rıza Tevfik ve Bern Elçisi Reşat Halis tarafından oluşan Osmanlı Heyeti, 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalar. Sevr Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti tarih sahnesinden siliniyor, Türk Milleti’nin son yurdu da elden gidiyordu.

Sevr’e göre Anadolu parçalanıyor, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti, Güneydoğu’da özerk bir Kürdistan kuruluyordu. Osmanlı ordusu lağvediliyordu. Anadolu’da Türk egemenliğini sona erdiren Sevr’i, Padişah Vahdettin Sultan Alparslan’ın emanetini hiç direnmeden, emaneti korumak için mücadele edenlere karşı direnerek işgalcilere teslim ediyordu.

Ankara’da Milli Mücadele kadrosunun kurduğu TBMM, 19 Ağustos 1920’de Sevr’i tanımadığını ilan eder. Antlaşma’yı onaylayan Şura üyeleriyle, imzalayan üyeleri vatan haini sayarak vatandaşlıktan çıkarır.(6) Sultan Alparslan’ın emanetine sahip çıkar.

İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu Ankara’ya 50 kilometre mesafeye kadar, Haymana ve Polatlı’ya gelir. Yunan ordusunun gücü 230 bine ulaşır. Hedef Ankara’dadır. Osmanlı’nın üç başkenti, 35 Osmanlı padişahının türbesi işgal altında. Sevr buydu… Ve Üç Mustafa… Mustafa Kemal, Mustafa Fevzi, Mustafa İsmet…

Ve vatandan başka sevgili tanımayan o kahraman Ordu ve o kuşak… Ellerinde işgalcilere karşı tek atımlık mühimmat vardı… Yokluk ve kıtlık içinde, dünya savaş tarihinin altın harflerle kaydedeceği muhteşem bir zafer kazanırlar. Sakarya Meydan Muharebesi, ardından Büyük Taarruz… Türk Milleti’nin idam fermanını ve Türklerin son yurtları olan Anadolu’dan kovulma kararını, Sevr’i çöpe atarlar… Türklerin 1683’te İkinci Viyana ile başlayan kovulma sürecini 238 yıl sonra 1921’de durdururlar. Hangi koşullarda? Ayaklarında ayakkabı yoktur, savaş için doğru dürüst kıyafetleri yoktur.

Büyük Taarruz hazırlıkları aşamasında, Maliye Bakanı Hasan Fehmi (Aytaç): ¨Ordu defterdarlarından hesap istedim. Baktım ki, bazı birliklerde iki ay, bazı birliklerde 14 ay maaş alamamış subaylar var.¨ Bu kahramanlar, işte bu koşullarda Sevr’i yırttılar ve kanlarıyla yeşerttiler toprağı…

LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI

Son Osmanlı Padişah Vahdettin’in ülkeden kaçışından üç gün sonra, 20 Kasım 1922’de İsviçre’nin Lozan kentinde barış görüşmeleri başlar. Katılımcı olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya; katılımcı-gözlemci olarak ABD, Sırbistan; Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Belçika, Portekiz vardı. Karşı cephede ise, bir tek Türkiye bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan galip devletler, Sevr Anlaşması’nı Ankara Hükümeti’ne kabul ettirememişlerdi. Ancak Türkiye’yi, Birinci Dünya Savaşı’nın mağlup ülkesi görüyorlardı. Almanya ve Avusturya’ya Versailles’da yaptıklarının benzerini, Türkiye’ye de yapacaklarını düşünüyorlardı. Oysa, Türkler İngiliz desteğindeki Yunan Küçük Asya Ordusu’nu yenmişlerdi. Almanya ve Avusturya’dan farklı olarak, askeri bir zafer elde etmenin özgüveniyle Lozan’a gelmişlerdi.

143 maddelik Lozan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalanır. TBMM, Antlaşma’yı 23 Ağustos 1923’te onaylar. İşgal kuvvetleri de böylece Türkiye’den ayrılmaya başlarlar. Son işgal birlikleri, 2 Ekim 1923 Salı günü Dolmabahçe önünde, Türk bayrağını ve Türk askerlerini selamlayarak İstanbul’u terk ederler. Osmanlı’nın koruyamadığı Fatih Sultan Mehmet’in emaneti İstanbul’u, Mustafa Kemal Paşa işgalcilerden kurtarmıştı.

Mustafa Kemal Paşa’nın beş yıl önce, 13 Kasım 1918’de Boğaz’da söylediği söz gerçekleşmişti. İşgal güçleri, “geldikleri gibi gitmişlerdi.” Lozan Antlaşması’yla, 1699 Karlofça Antlaşması’nda başlayan ve devam eden Türklerin kovulma süreci, Doğu Trakya’da durdurulmuş oldu. Lozan’la yeni Türk Devleti’nin varlığı ve bağımsızlığı tüm dünya tarafından kabul edilir. Sevr Antlaşması tarihe gömülür. Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması bile başlı başına büyük bir başarıdır.

LOZAN’DA ADALAR

Kimilerinin ileri sürdüğünün tersine Adalar Lozan’da verilmedi. Oniki Ada, Trablusgarp Savaşı’nda 1912’de Uşi Antlaşması’yla İtalya’ya verilmiştir. İtalya, Libya’daki durumu sona erdirmek için savaşı Akdeniz’e yaymış ve Oniki Ada’yı işgal etmiştir. Osmanlı’dan ciddi bir tepki de olmamıştır. İtalya, bu adaları 1947’de Yunanistan’a devretti. Ege Adaları’nı da 1912’de Balkan Savaşı’nda Yunanistan işgal etti. Lozan Antlaşması imzalanmadan önce, 1912’de Adaları İtalya ve Yunanistan’a veren Osmanlı Devleti’ydi. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın ardından, ilan edilen Misak-ı Milli sınırları içinde Musul ve Kerkük yer alır, ancak adalar yoktur. Çünkü Misak-ı Milli, Birinci Dünya Savaşı’nın ateşkesle sona erdiği zaman, Türk süngülerinin bulunduğu hattı “vatan torağı” olarak sayıyordu. Misak-ı Milli ilan edildiğinde, 12 Adalar’da İtalyan askeri, Ege Adaları’nda Yunan ordusu bulunuyordu.

LOZAN İÇİN NE DEDİLER?

İngiliz Devlet Adamı Churchill, Lozan için şunları söyler: “Türklerin yeniden Avrupa’ya girmeleri Müttefikler için en kötü aşağılanmadır. Müttefiklerin zaferi hiçbir yerde Türkiye’deki kadar tam olmamıştı. Şimdi galibin gücü, hiçbir yerde Türkiye’deki kadar gösterişli bir şekilde aşağılanmamıştır. Ve sonunda başarılı bir savaşın bütün meyveleri, uğrunda binlerce askerin yaşamını verdiği Gelibolu, Filistin, Mezopotamya başarıları, bunların hepsi bir utanç içinde sona ermiştir.” Churchill, Lozan’a hezimet diyenlere cevap verir…

İngiltere Başbakanı Lloyd George, itiraf etmek zorunda kalır: “Lozan uygarlığın başarısızlığıdır. Her şey sona erince İsmet’in gülümsemesine şaşmamalıdır. Ankara’dan alınan haberlere göre barış orada büyük bir Türk zaferi olarak karşılanmıştır ve gerçekten de öyledir.” Lozan’ı başarısız görenlere, Llyod George daha ne desin…

ABD’li diplomat, James Gerard: “Lozan’da Hıristiyan medeniyeti çarmıha gerilmiştir.” der. Sevr’i görmeyen, Lozan’ı eleştirenlere kısa bir cevap vermiş…

İngiliz Diplomat Sir Andrew Ryan: “Lozan’da onursuz bir barış imzaladık. Bu İngiltere’nin şimdiye dek imzalamış olduğu anlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.” diyerek Türkiye’ye hakkını verir.

İngiliz tarihçi Arnold Toynbee: “Lozan’da müttefikler, Türk ulusçularının yaklaşık olarak bütün taleplerine boyun eğdiler. Yenilgiye uğratılmış ve görünürde yıkılmış olan bir ulus, yıkıntıların üzerinden yükselerek, kesinlikle eşit koşullar içinde dünyanın en yüce uluslarının önüne çıkarak hemen hemen her ulusal dileğini kazanmıştır.” ifadesiyle tarihe not düşer.

TIME Dergisi: “Lozan Antlaşması, yüz yıldan fazla süredir İngiliz diplomasisinin ilk göze çarpan başarısızlığıdır. Neticede Lozan Antlaşması, Türkiye’yi yaka paça Avrupa’dan atmak yerine Avrupa’yı Türkiye’den atmıştır.” diyerek Türklerin başarısının altını çizer. Lozan’ı eleştirmenin mutluluğunu yaşayanlara, TIME Dergisi tarihi gerçeği belgeler…

İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Lozan’da kaybetmiş olmanın ezikliğini şu sözlerle dile getirir: ”Bütün bu reddettiklerinizi bugün cebime koyuyorum. Yarın birer birer çıkarıp sizlere ödeteceğim.” Belli ki İngiltere Dışişleri Bakanı, Türklerin Lozan başarısını içine sindirememiştir…

Fransız Robert Lambel’e göre, “Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu değildi” der ve yeni Türk Devleti’nin elde ettiği zaferi, “Mustafa Kemal’in dinamizmiyle başından beri coşturduğu Ankara’daki milliyetçilerin başa çıkılmaz iradesine borçluydu.¨ diye tanımlar.

23 Temmuz 1923 günkü Tevhid-i Efkâr gazetesinde muhafazakâr gazeteci Ebuzziya Zade Velid Bey, imparatorluk topraklarının kaybından üzüntüsünü belirtirken, Lozan’ı şöyle tanımlamıştı: “Delegelerimiz siyasi ve iktisadi istiklalimiz açısından mevcudiyetimizi ve milli inkişafımızı sağlayacak bütün esasları kurtarmaya muvaffak oldular.” Lozan Barış Antlaşması’nın özeti işte bu cümledir…

LOZAN’DAN NEFRET EDENLER

Görüldüğü gibi, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, ünlü siyaset adamları ve tarihçileri Lozan’ı kendileri açısından bir yenilgi; Türkiye için de bir galibiyet olarak kabul ediyor. Yazılı tarih, Lozan Antlaşması’nı Mustafa Kemal Paşa’nın, İsmet İnönü’nün bir başarısı olarak kaydediyor. Demek ki Lozan’a taraf olanlar Lozan Antlaşması’nı Türkiye’nin bir zaferi; kendileri için de bir yenilgi olarak kabul ediyorlar.

PKK bölücü terör örgütü, bağımsız bir Kürdistan kurulmasını engellediği için Lozan’a öfkelidir. Doğuda Ermenistan kurulmasını önlediği için, Küçük-Büyük Ağrı Dağı’na sahip olma hayalini yaşayanlar Lozan’ı nefretle anarlar. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan Sevr çöpe atıldığı için yaşadıkları hayal kırıklığını unutmazlar; bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmezler.

Osmanlı’nın idam fermanı Sevr Antlaşması hükümleri ve İngiliz desteğindeki Yunan ordusun Ankara’ya kadar olan bölgeyi işgal ettiği dikkate alındığında, Türkler’e Anadolu’nun dörtte biri kadar, 200 bin kilometrekareden daha az toprak bırakıldı. Milli Mücadele sonrası, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla, Türkiye’nin elde ettiği toprağın yüzölçümü ise 736 bin kilometrekaredir. Hatay’ın katılmasıyla, Türkiye’nin yüzölçümü 783 bin kilometrekarenin üstüne çıktı.

Lozan Barış Antlaşması, askeri zaferi taçlandıran muhteşem bir diplomatik başarıdır. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupa’ya karşı kazandığı tek siyasi başarıdır. Hem silahın hem de siyasetin zaferidir. Sevr'in çöpe atılmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusudur.

Atatürk, Lozan Antlaşması için Nutuk’ta şöyle der: ¨Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir.¨

Tarih, stratejik körlük ve kişisel ihtiras uçurumlarıyla, stratejik öngörü ve diplomatik olgunluk zirveleri arasında dolaşan kanlı savaşların öyküsü gibi. Lozan Barış Antlaşması; tarih bilgisi, vatan-millet sevgisi, stratejik öngörü ve diplomatik olgunluğuyla Atatürk’ün ve o kahraman kadronun eseridir…

Ve tarih nankör değildir… Bir hizmeti asla unutmaz… Nankörlüğü de kaydeder…

Kaynakça:

(1) İbrahim Artuç, Kurtuluş Savaşı’nın Zorlu Yılları, 1988, s.35; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 1995, s.3.

(2) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, 1973, s. 80-83.

(3) Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, 2005, s. 22.

(4) Sina Akşin, İç Savaş ve Sevr'de Ölüm, İstanbul, 2010.

(5) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C.3, Ankara, 1995.

(6) Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Ankara, 1990; Temuçin Faik Ertan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 2011.

Tüm yazılarını göster