İstanbul Sözleşmesi hedefte: 'Ülkeyi gerici zihniyete teslim edecekler'

Abone ol

Kadınların örgütlü mücadelesinden tedirginlik duyan AKP iktidarı ve yandaşları, kadınlar için hayati öneme sahip İstanbul Sözleşmesi'ni ve 6284 sayılı kanunu hedef almaya devam ediyor.

Kadınların örgütlü mücadelesinden tedirginlik duyan AKP iktidarı ve yandaşları, kadınlar için hayati öneme sahip İstanbul Sözleşmesi'ni ve 6284 sayılı kanunu hedef almaya devam ediyor.

Kadınların mücadelesiyle 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girdiği günden bugüne iktidarın düzenli olarak hedefine koyduğu İstanbul Sözleşmesi, uygulanmadığı gibi bir de rafa kaldırılmak isteniyor.

Birgün'den Seda Balmumcu'nun haberine göre, kadına yönelik erkek şiddeti ve kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığı bir dönemde, yalnızca Haziran ayında 27 kadın erkekler tarafından katledilirken AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, katıldığı bir TV programında İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılabileceğine dair açıklamalarda bulundu. Kurtulmuş, "Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır" ifadelerini kullandı.

Kurtulmuş, usulüne uygun olarak imzalandığını söylerken, sözleşme usulüne uygun şekilde uygulanmadığı için yürürlüğe girdiği günden bu yana binlerce kadın erkekler tarafından katledildi, şiddete maruz bırakıldı.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Şükran Eroğlu, iktidarın hedefindeki İstanbul Sözleşmesi'nin önemine ve Numan Kurtulmuş'un açıklamalarına dair BirGün'e değerlendirmelerde bulundu.

ÜLKEYİ GERİCİ ZİHNİYETE TESLİM EDECEKLER

“Çok iyi biliyoruz ki AKP’nin en iyi yaptığı iş İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamaktı” diyen Canan Güllü, “Cumhurbaşkanı’nın ‘Değişiriz, Allah kelamı Kur’an kelamı değil’ cümleleri olmasına rağmen İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya yönelik herhangi bir gayreti olmadığına inanıyorum. Ancak son dönemlerde tarikatların ve bazı gazetelerin bu konuda uyguladığı baskıyla bir cemaatsel baskı olduğunu düşünüyorum” ifadelerine yer verdi.

Güllü sözlerine şöyle devam etti:

“O yüzden şunu sormak önemli: Bu fikir Numan Kurtulmuş’a mı aittir, bu fikir AKP’nin geneline ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı’na mı aittir? Bize bu sorunun cevabı lazım. Bu sorunun cevabı, bu işin hangi yola gireceği konusunda kanaat oluşturacak.”

“Biz bunun mücadelesini her zaman yapacağız. Bu kadınların kurtuluş reçetesidir. Bundan vazgeçmek, geriye dönmek toplumu karartacak” diye Güllü, “Arkasından SEDAV (Sürekli Eğitim ve Dayanışma Derneği) gelecek, arkasından çoklu barolardan sonra kim bilir belki de kadılık sistemi gelecek. Bu sisteme karşı dimdik duracağız, göğsümüzü siper edeceğiz. Ama burada da bu işe çanak tutan kişiler ve kimliklerin ortaya çıkması önemli” dedi.

“Numan Kurtulmuş, medeniyetten öte kadınların öldürülmesini mi talep ediyor?” diye soran Güllü sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Uygulanmayan yasalarla bile yaşatır dediğiniz, uygulanmadığı halleriyle bile yaşatmaya mümkün kılan bu sözleşmenin ortadan kaldırılmasıyla bu ülkeyi gerici zihniyete teslim edeceksiniz. Numan Kurtulmuş bunu cevabını vermeli. Bu kendi kararı mı yoksa MYK’dan çıkan karar mı?”

‘İZAHI OLMAYAN BİR ADIM’

“İstanbul Sözleşmesi Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve İstanbul’da imzalandığı için tüm dünyada bir şehrin ismiyle anılan bir sözleşme. Dolayısıyla bizim için bu açıdan bile önem arz etmesi gerekiyor” diyen Eroğlu, “Türkiye bunun ilk imzacısı olmasına rağmen sonrasında sözleşme hükümlerinde taahhüt ettiği hususların bir kısmını yerine getirdi. 6284 sayısı yasasıyla şiddete maruz bırakılanın korunması, bu konuda eğitimler verilmesi yönünde adımlar attı” ifadelerini kullandı.

Daha sonra bu sözleşmeye bir takım çevrelerce tavır alınmaya başladığını belirten Eroğlu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu saldırılara dur demediğinin altını çizdi.

Eroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Bazı çevreler buna tavır alıyor çünkü İstanbul Sözleşmesi dünyada şiddeti tanımlayan, şiddete karşı çözümler üreten, şiddete maruz bırakılanı koruyan, şiddet failini cezalandıran ve aynı zamanda da toplumsal cinsiyet eşitliğinin öğretilmesi yönünde taraflara taahhüt yükleyen bir sözleşme. Dolayısıyla bu sözleşme aslında şiddete karşı bireyleri koruyor. Sadece kadınlar diyoruz çünkü İçişleri Bakanlığı'nın verilerinde bile saat başı 10 kadının aile içi şiddete maruz bırakıldığı açıklanıyor. Dolayısıyla şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede kadınları korumasız bırakmak devletin yapmaması gereken bir adım. Şiddete maruz bırakılan bir kadını korumak ve şiddeti önlemek, kadın erkek eşitliliğini sağlamak, bütün bireylere eşit davranmak, huzur ve refah için gerekli tedbirleri almak devletin anayasal görevi. Bu da İstanbul Sözleşmesi ile sağlanabilecek çünkü İstanbul Sözleşmesi geniş kapsamlı bir sözleşme”

‘KADINLARIN GÜÇLENMESİNDEN KORKUYORLAR’

Bu kadar çok adım atılırken buradan geriye dönülmeye çalışılmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu vurgulayan Eroğlu; İstanbul Sözleşmesi’nin Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre artık iç hukuk hükmünde olduğunu belirterek bu beyanın yasaları da ihlal eden bir beyan olduğunu ifade etti.

“Şiddet vakalarında kadınları koruma altına aldırabiliyoruz, kadınları sığınma evlerine yerleştirebiliyoruz, elektronik kelepçe taktırabiliyoruz; bunun da mı önünü kesmek istiyorlar?” diye soran Eroğlu, sığınma evine yerleştirilen bir kadının adresinin polis tarafından evli olduğu erkeğe verilmesine de değinerek, "Tüm bunlar eğitimin yeterince ele alınmamasından kaynaklanıyor. İstanbul Sözleşmesi'ne göre bu alanda çalışan herkesin, bütün kurumların birbiriyle koordine edilip, eğitilmesi gerekiyor. Personelin eğitimli olması gerekirken yetkililer eğitimleri yapmadığı için bu gibi durumlar yaşıyoruz" ifadelerini kullandı.

Eroğlu sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Türkiye'de kazanılmış bütün haklar mücadeleyle kazanıldı, hiçbiri bize bahşedilmedi. Kadınlar çok ciddi mücadeleler vererek haklarını elde etti ve şimdi bu haklar sıfırlanmak istiyor. Eğer kadınlar gerçekten eğitim alabilir, ve her alanda temsiliyet sağlayabilirse dünyayı değiştirebilir. Kadınların güçlerini gören erkekler, iktidarı tehdit ettiklerini düşünerek korkuyorlar. Biz iktidarı istemiyoruz, biz paylaşmak istiyoruz. İktidar bizde olsun, hükmedelim gibi bir düşüncemiz yok. Bizim bütün talebimiz; eşit olmak , özgür olmak, yaşam hakkımızı kendi bildiğimiz şekilde kullanmak. Çok daha ileri adımların atılması gereken bir çağdayken bu şekilde geri adımların atılmasının açıklaması olamaz. Devlet anayasal görevini yerine getirmelidir.

Nissan eski CEO'sunun kaçırılmasına ilişkin sanıklar ilk kez hakim karşısına çıkacak Güncel Uzmanlar her gün uyarıyor: Böyle giderse eski tedbirler geri gelir Güncel Hande Fırat: Üst düzey birden fazla AK Partili isme sordum 'düzenlemenin dislike’larla ilgisi yok' dediler Güncel 'Koronavirüs gıdadan bulaşmaz, tek kaynak insan' Güncel