Atatürk Havalimanı

Ülkenin CDS (kredi temerrüt riski) primi 720’lere çıkmış… Diğer ülkelere göre borçlanma maliyeti en az 7 kat fazla artmış… İşsizlik oranı iki haneden bir gram...

Ülkenin CDS (kredi temerrüt riski) primi 720’lere çıkmış…

Diğer ülkelere göre borçlanma maliyeti en az 7 kat fazla artmış…

İşsizlik oranı iki haneden bir gram aşağıya inmiyor…

Enflasyon çoktan üç haneyi geçmiş ve halk açlığın ne demek olduğunu test ediyor…

En kötü zamanlarda bile sıfıra yaklaşan rezervler 50 milyar dolar eksiye düşmüş…

İstihdam yaratma kapasitesini tamamen kaybetmiş bir ekonomi…

İnsanların gelirlerinin yarıdan fazlası erimiş… Başka bir derdimiz yokmuş gibi millet bahçesi kurmaya çalışan bir akılla karşı karşıyayız.

Öyle bir akıl ki, daha bir benzeri dünyada yok. Geçtiğimiz aylarda yağan karın altında kalmış bir hükümet yönetimi ile bakanların bile tek çare olarak inmek zorunda kaldığı Atatürk Havalimanı’ndan bahsediyorum.

16 saatlik bir kar esaretini tadan biri olarak söylüyorum… Eğer o havalimanı olmasaydı, tamamen şov amaçlı Ankara’dan askeri uçakla havalanan hükümetin birkaç bakanı İstanbul’a inemeyecekti. Yeni havalimanı dahil her yerde hayat durmuş, insanlar yollarda kalmıştı. Tek çare olarak seçilen Atatürk Havalimanı en azından bir çözüm olmuştu şovları için…

Bu dünyanın en güzel, işler ve etkin bir havalimanının neden kapatılmaması gerektiğini gösteren en önemli örneğidir…

Bırakın tüm bu ve benzeri örnekleri ve sadece bir soru sorun kendinize.

Bir ülke, onu yönetenler neden mükemmel bir havalimanını kapatır ki?

Hem de öz be öz vergilerimizle ileriye borçlanmadan yapılan, toplumsal hiçbir ek maliyeti olmayan, altına kadar gelen metrosuyla ve dahası İstanbul’da her yere etkin ulaşımıyla harika bir havalimanı özelliğine rağmen…

Zaten akıl yürütemediğimiz için içimizde ateş fışkırıyor.

Ve eminim çok büyük bir kitle de benim gibi aynı düşünce içinde…

DOĞAL OLARAK AKLA BİR ŞEYLER GELMİYOR DEĞİL

Ortalama büyüme oranı yüzde 5 olan ekonomimizde biraz matematik bilenler her 15 yılda reel gelirimizin katlandığını hesaplayabilir. Doğal olarak bu hesap düzenli büyüme sonucunda erişilebilen bir değerdir.

Son 20 yılda biz ancak istatistiki oyunlarla sağlanan bu evreyi tamamladık ve sonuçta yalancı da olsa tüm kazanımlarımızı da son birkaç yılda kaybettik. Toplumsal alım gücümüz 2002 yılında kişi başına 4000 dolar civarında olan değerinde altına çoktan düştü.

Hızlı bir fakirleşme, yoksunluk ve beklentilerde bozukluklar tüm sürecin ürünü olarak karşımıza çıktı. Yukarıda sıraladığımız ve bir ekonomide çöküntü sayılabilecek tüm verilerle de yüzleştik…

Yani sözün özü, gelecek yılın seçimine kadar idare edecek bir döviz gereksinimi ortaya çıktı. Uluslararası finansal piyasalardan bulamadığımız kaynağı şimdi ülkenin bir bölümünü satarak bulmaya çalışıyoruz.

Millet bahçesi makyajı ile ortaya atılan bu projenin altında yatan birkaç neden, özellikle de yeni havalimanının satışı kaynaklı olanı, ülkenin kaynaklarının, vergilerimizle yaratılan değerlerinin sadece bir avuç insanın geleceği için nasıl el değiştirdiğini gösteren bir örnek olarak karşımızda duruyor.

Apaçık, her şeyin gözlerimizin önünde hem de bilerek, isteyerek ve kasten yapıldığı bu katliamı engellemek yine bize düşüyor.

SADECE BU DEĞİL Kİ

Son 20 yılda Türkiye birçok değerini kaybetti. Gençliğin tüm umutları çalındı. Üniversitelerdeki gençlik artık okullarını tamamlamadan yurtdışına gidip geleceğini orada kurma amacında.

Biz sadece günümüzde olanı konuşurken geleceğimizi kaybettiğimizin farkında bile değiliz.

Bunu topluca restore etmek yine bize düşüyor…

Öncelikle Atatürk Havalimanı’ndan başlıyoruz.

Hadi!

Etiketler
CDS Atatürk Havalimanı