Joe Biden iyi gözükmüyor!

2020 seçim kampanyaları sürerken Trump’ın ağzından en sık duyduğumuz cümle “uykucu Joe” olmuştu. Biden’ın ileri yaşı ile sürekli dalga geçiyordu. ABD toplumu...

2020 seçim kampanyaları sürerken Trump’ın ağzından en sık duyduğumuz cümle “uykucu Joe” olmuştu. Biden’ın ileri yaşı ile sürekli dalga geçiyordu. ABD toplumu önünde “ülke yönetmeye” uygun değil imajı çizmek istemişti. Ancak Biden iki hatasız münazara geçirerek en azından kısa vadede ABD’lilerin korkacak bir şeyi olmadığını ispatlamıştı. Tabii son birkaç haftaya bakıldığında durum pek de öyle değilmiş gibi gözüküyor.

Unutkanlıklar, fevri davranışlar ve tökezlemeler…

Biden göreve geldiğinden beri resmi basın toplantısı düzenlememe rekorunu her geçen gün büyütüyor. Medyanın karşısına çıkmada çekingen olması çokça eleştirilmeye başlandı. Koltuğa oturduğundan beri geçen gün sayısı içinde Trump beş, Obama iki, George W. Bush ise üç basın toplantısı düzenlemişti.

Açıkçası yaptığı konuşmalar neden medyadan kaçtığını açıklıyor bize. Bir konuşma sırasında Pentagon’un ve Savunma Bakanının adını unuttu! Daha birkaç hafta önce kendi atadığı insanın adını unutması özellikle Demokrat Parti kanadında endişeye yol açtı. Medyadan kaçamadığı noktada ise “Putin katil midir?” sorusuna evet demek zorunda kaldı. Zorunda kaldı diyorum çünkü bu denli güçlü bir ithamın önceden hazırlanmış bir konuşmanın parçası olması gerekirken son derece siyasi kıvraklıktan uzak bir şekilde ortaya bırakılmış olması eleştirilere yol açtı. Birkaç cümle sonrasında ise “ortak mücadele edilmesi gereken konularda Putin ile çalışmaya da hazırız” dedi. Yani katil dediği ile birlikte iş mi yapacaktı? Putin ise ona “sağlıklı ve uzun bir ömür” dileyerek ciddiye almıyor görüntüsü verdi. Evet, ABD emperyalizmi tekrar ayakları üzerine kalkmak istiyordu. Ancak Joe Biden’ın katil çıkışı bunun bir parçası gibi gözükmüyordu. ABD bu münakaşadan da pek karlı çıkmışa benzemiyordu.

Geçtiğimiz günlerde ise Biden’ın uçağa binme çabası gündeme oturdu. ABD başkanı uçağın merdivenlerini çıkarken üç kez düştü. Sonrasında yaptığı konuşmada ise yardımcısı Kamala Harris’ten başkan Harris diye bahsetti! Bu Freud sürçmesi olarak mı görülmeli bilemem ama benzer bir dil sürçmesini Harris’in kendi de yaşamıştı. Seçimler öncesi vaatlerden bahsederken “Harris yönetiminde olacaklar” diye cümleye girmişti.

“Harris yönetimi” yaklaşıyor mu?

Açıkçası Kamala Harris uzun yıllardır ilk kadın ABD başkanı olmak üzere hazırlanıyordu. Büyük medya kuruluşları tarafından kamuoyuna böyle sunulmuştu. Ancak kendisi ön seçimlerde ciddi şekilde başarısız olunca bu plan “ertelenmiş” oldu. İki istatistikten bahsedeyim. ABD halkının büyük çoğunluğu Biden’ın dört yılı tamamlayabileceğine inanmıyormuş. Aynı zamanda ülkenin yarısı yönetimsel kararları Biden’ın aldığını düşünmüyormuş. Daha birkaç hafta önce Harris, İsrail başbakanı Netanyahu ile görüştü. Şimdiden mevkidaşlarının üstünde görüşmeler yaptığı düşünülürse “Harris yönetiminin” hazırlandığını söylemek erken olmaz sanırım.

ABD’nin dış politika çıkmazı

Biden’ın ilk birkaç ayı tüm dünyaya “şahin” politikaların geri döndüğü mesajını verse de genel olarak iyi bir görüntü çizmedi. Kaşıkçı cinayeti yüzünden Suudi Arabistan’a parmak salladı ama ciddi bir yaptırım düşünmedi.

İran ile Trump tarafından gerilmiş ilişkileri yumuşatacağı bekleniyordu ancak henüz ciddi bir adım atılmadı. İran ise ABD’yi zorlamak için Irak’taki askeri üslerine milisler aracılığı ile saldırılar düzenliyor.

Alaska’da Çinli yetkililer ile bir araya gelindi. Görüşmenin kavga seviyesinde geçtiği söyleniyor. Bir yandan Güney Amerika’da ABD’ye yakın veya darbe ile gelmiş liderler bir bir güçten düşüyorlar. Bu sırada Biden’ın “müttefiklerimizle tekrar ilişki inşa edeceğiz” dediği müttefikler kendi yollarını çoktan çizmişler. Macron biraz da seçim anketlerinde aşırı sağcı Le Pen’in gerisinde olmasının verdiği enerji ile başta ABD olmak üzere dış kültürel nüfuzları silmeye yemin etti ve bunun için çeşitli yasaları geçirmeye de başladı.

Almanya’da ise Merkel’in partideki koltuğuna oturan Armin Laschet Putin’e yakınlığı ve Suriye müdahalesine karşı durması ile biliniyor.

Birleşik Krallığın “Trump’ı” olarak görülen Boris Johnson’un İngiltere’sinin de Biden ile hemen “dost” olmayacağını düşünebiliriz. Tabii İngilizlerin Ruslarla bitmek bilmez mücadelesi göz önüne alındığında ABD ve İngiltere’nin bir araya gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

İşin özeti sadece iyi gözükmeyen Joe Biden değil. Birkaç ayda ABD eski gücünden biraz uzak bir görüntü verdi. Tabii yine de ABD emperyalizmini küçük görmenin bir anlamı yoktur. Biden dönemi daha yeni başladı ve seçim sürecinde istihbarattan medya yönetimine çok diri bir görüntü verdiler.

Ancak şu an karşılarında dört yıl önce bıraktıkları dünya yok. Müttefikleri kendi yoluna baktı. Düşmanları güç ve nüfuz elde ettiler. Eğer ABD “eski günlerindeki” gibi dünyaya kan kusturmak istiyorsa seçimlerdeki senkronize hareketini dış politikaya da taşımak zorunda.

Daha birkaç ayda bile dünya fazlası ile gerildi. Trump neredeyse İran’a savaş ilan edecekti ama dış siyaset bu kadar gerilmemişti. Sanırım şunu söylemek aşırıya kaçmak olmaz, ABD emperyalizmini hiç özlememişiz! Haftaya başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, iyi hafta sonları efendim.

Etiketler
Joe Biden