ABD'nin dış politikası bal gibi de değişir!

ABD seçimleri sonrası tartışmalar giderek büyürken henüz koltuğa oturmamış Biden kabinesini oluşturmaya başladı bile. Trump seçimi mahkemeden döndürebilir mi bilinmez ama ABD medyası çoktan Biden’ın kabine için seçebileceği isimleri konuşmaya başladı. Bizim medyamızda ABD’den bahsederken “hangi hükümet gelirse gelsin dış politikası değişmez” gibi cümleler sık sık duyuyorum. Ancak hem Trump ile geçen son dört yıl hem de Biden’ın seçim sonrası cümleleri bana tersini düşündürtmeye devam ediyor. Neden Biden altında ABD dış politikası daha hırçınlaşacak bir bakalım olur mu?

Tüm Dünya’ya yetemeyen Amerika…

Özellikle 2010 sonrası ABD dünya üzerindeki tek süper güç olma iddiasını yavaş yavaş yitirmeye başladı. Açıkçası bunun olacağı ABD’li stratejistler tarafından öngörülmekteydi. ABD’nin okyanus aşırı hegemonyasının yerini Rusya ve Çin gibi devletler almaya başlamıştı. Askeri olarak hala dünyanın en büyüğü olsa bile vekil güçlerin ve istihbarat örgütlerinin yürüttüğü nüfuz mücadelesinde artık dünyanın her noktasına eşit oranda yetecek kuvvette değildi. Bu yüzden başa gelen hükümetler artık seçim yapmak zorundalar. Trump gibi Amerika kıtası ile yetinmek mi yoksa Avrupa’yı yanında tutarak Ortadoğu ve Asya’da küresel bir güç olmaya devam etmek mi istiyorlar?

Genellikle buna cevap olarak Trump’ın Ortadoğu’yu hareketlendiren birkaç dış politika hamlesi verilir. Kasım Süleymani suikasti, rahip Brunson mektubu ya da PYD’ye destek gibi. Eğer Trump Ortadoğu’da bu kadar aktif ise nasıl izolasyoncu bir politika gütmüş olabilirdi ki? Bu olayların ortak noktaları bir aktif plandan ziyade başka olaylara reaksiyon halinde gerçekleşmiş olmalarıydı. Şöyle anlatayım.
Trump’ın İran’dan hoşlanmadığı epeyce bilinen bir durum. Kasım Süleymani önderliğindeki İran’ın sınır ötesi operasyonları sadece bölge ile sınırlı değil ABD’nin arka bahçesi olan Venezuela’ya destek verecek kadar ileri gitmişti. Aynı zamanda Trump’ın Clinton ve Obama’yı çokça yıprattığı 2012 Bingazi elçilik saldırısı meselesinin altında da Süleymani’nin olduğu Trump’a yakın medya tarafından dile getirilmekteydi. Bu iddia doğru ya da yanlış olabilir ama artık Süleymani suikasti sadece dış siyaset değil aynı zamanda bir iç siyaset konusu da olmuştu.

Rahip Brunson ve PYD konuları ise birbirine daha benzer meseleler. İki konuda da ABD elitlerinin “müttefiklerimizi yalnız bırakıyorsun!” baskısı Trump’ı hareket etmeye zorlayan motivasyon olmuştu. Artık terör örgütü olarak tanıdıkları PKK ve organik bağını kabul ettikleri YPG nasıl müttefikleri oluyorsa! Sonuç olarak Trump ile geçen dört yılda ülkemiz ulusal güvenlik anlamında aktif bir rol oynamaya başladı. Bir şeyi yanlış anlamayın; Bu, Trump Türk dostu ya da çok iyi kalpli bir anti emperyalist olduğundan değil, tercihleri ve öncelikleri farklı olduğundan gerçekleşmişti. Neticede Trump hükümeti emperyalizm oyunlarını Güney Amerika’da tam gaz sürdürüyordu. Ama işin sonunda 2016 öncesinden bildiğimiz ABD dış politikasının ve hedeflerinin Ortadoğu ayağında neredeyse gram ilerleme olmamış hatta kayıplar yaşanmıştı.

Tabii ki Trump hükümeti dış politikada bütün vaatlerini yerine getiremedi. Ortadoğu’daki askerleri ülkesine geri çekecekti çekemedi. Bunun da sebebini yeni öğrendik. Türkiye’ye sık sık uğraması ile tanıdığımız eskiden Ankara büyükelçiliği de yapmış diplomat James Jeffrey Trump’a Suriye’den çekilmesi emrini verdiği askerlerle ilgili yalan söylediklerini açıkladı. Trump’a çekildiler dedikleri halde bölgede söylendiğinden çok daha fazla personel tutmayı başarmışlardı.

“Kim gelirse gelsin ABD dış politikası değişmez!” diyenleri bu nedenle anlıyorum. Çünkü değiştirmek isteseniz bile emirlerinizi dinlemeyecek bir devlet yapısına sahipler. Ancak Trump yönetimi bu değişimin olabilecek en radikal halini bize gösterdi. Peki bu değişim tersine dönerse dünya için ne kadar farklı olabilirdi ki.

Biden’ın Savaş Konseyi

Joe Biden seçim sonrası kendisini tebrik için arayan liderlere şunu söyledi; “ oyuna geri dönüyoruz”. Açıkçası oyuna dönmek için gerekli bütün “oyuncuları da “ ekibine katacak gibi gözüküyor. ABD liberalleri “en ırksal ve cinsiyet çeşitliliğine sahip kabine” olarak övmeye başlasalar da tercihlerin ortak noktası Vietnam’dan Irak’a ABD’nin kanlı savaşlarını ya onaylamış ya da aktif olarak rol almış kimselerden oluşmalarıydı.

Eski ulusal güvenlik danışmanı ve Birleşmiş Milletler temsilcisi Susan Rice’ın ismi Dış işleri için konuşulmakta. Belki soyadı eski Dış işleri bakanı Condoleezza Rice’tan ötürü tanıdık gelmişse de aralarında kan bağı yok ancak fikir birliği var. Kendisi siyah bir kadın olmasının yanı sıra Irak savaşı ve Libya’ya müdahalenin fanatik savunuculuğunu yapmış bir siyasetçi.

Savunma bakanlığı için adı geçenlerden biriyse yine kadın olması ile medyada ses getiren Michele Flournoy. Aynı Rice gibi Irak savaşının açık destekçiliğinin yanı sıra 2008’de Obama’nın savunma bakanlığında çalışmış ve Suriye, Libya gibi ülkelerdeki insani dramların mimarlarından biri olmuştur.

Yine Biden’ın dış politika tercihlerinden biri ise Tammy Duckworth, Irak savaşında pilotluğunu yaptığı helikopter düşürülmüş ve bacaklarını kaybetmiş bir gazi. Tabii ki medya onun Rusya’ya karşı agresif ve savaş yanlısı tutumu yerine kendisinin Tayland asıllı bir kadın olması ile daha fazla ilgilendi.

Zamanında Reza Zarrab davası ile ismini duyduğumuz savcı Prett Bharara’nın ABD menkul kıymetler ve Borsa Komisyonu başkanı olacağı konuşulmakta.

Başlarda George W. Bush’ın başkan yardımcısı Dick Cheney’nin dış politika için ismi geçmişti ancak şimdilik doğru gibi gözükmüyor. Yine de Cheney’nin Biden ile yakın ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda resmi olmayan bir danışman gibi davranacağını düşünmek aşırı olmaz.

Bu isimlerin yanı sıra Irak yıkımının mimarı George W. Bush’ın kendisi, Trump’ı İran ile savaşa sürüklemeye çalışıp başarısız olmuş John Bolton ve daha sayısız emperyalist müdahele yanlısı Cumhuriyetçi Biden’ın yanında onu destekliyor ve danışmanlık yapıyorlar.

Unutmadan, Ermeni soykırımının tanınması için sponsor olduğunu ve elinden geleni yapacağını söyleyen Kamala Harris’in de başkan yardımcısı olduğunu düşünürsek hem Türkiye’yi hem de Ortadoğu’yu epey zor zamanlar bekliyor diyebiliriz… Tabii Biden koltuğa oturabilirse!

Bu sırada Trump görevi bırakmasına az zaman kala enteresan atamalar yapacak gibi gözüküyor. Öncelikle savunma bakanı Mark Esper’i görevden aldı. Şimdi ise FBI, CIA ve Pentagon’da çok önemli atamalar yapacağı konuşuluyor. Giderayak bu tarz atamalar herkesin kafasında soru işaretleri yarattı. Trump Biden hükümeti için işleri zorlaştırmaya mı çalışıyor yoksa koltuğu bırakmaya niyeti yok mu? Sanırsam bu tartışma en azından Ocak ayına kadar sürecek gibi. İyi hafta sonları efendim.

Etiketler
ABD seçimleri