Tayyip Erdoğan Thomas Hobbes konusunda neyi yanlış biliyor?

Thomas Hobbes “İnsan İnsanın Kurdu Olmalı” Demiyor, “İnsan İnsanın Kurdudur” Diyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Şeb-i Arus programında İngiliz felsefeci...

Thomas Hobbes “İnsan İnsanın Kurdu Olmalı” Demiyor, “İnsan İnsanın Kurdudur” Diyor

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Şeb-i Arus programında İngiliz felsefeci Thomas Hobbes’un ünlü sözü “insan insanın kurdudur”a göndermede bulunarak “insanı insanın kurdu olarak gören anlayış, maalesef, insanlığın hem bugünü hem de geleceğini tehdit etmektedir” dedi. Erdoğan’ın konuşmasının ilgili kısmı şu şekildeydi: “Mezhep ve meşreplerimiz üzerinden bizi birbirimize kırdırarak birileri şeytani düzenlerini devam ettirmek istiyor. Menfaatperestler ceplerini doldurmanın, karlarına kar eklemenin mücadelesini veriyor. İnsanı insanın kurdu olarak gören anlayış, maalesef, insanlığın hem bugününü hem de geleceğini tehdit etmektedir. İslam dünyası olarak, içinden geçtiğimiz bu sancılı dönemde Hz. Pir’in insanı, ilahi, aşkı, ahlak ve erdemi merkeze alan kutlu tavsiyelerine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.”

İnsan İnsanın Kardeşidir

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2015 yılında İstanbul’daki Gençler Buluşması’nda da aynı konuyla ilgili olarak yine bu anlamda “Birilerinin dediği gibi, insan insanın kurdu değildir; insan insanın kardeşidir” demişti. Peki, modern felsefenin bir ayağı olan 17. Yüzyıl felsefesinde, Francis Bacon ve Rene Descartes ile birlikte felsefi modernliğin kurucuları arasında saydığımız Thomas Hobbes “Homo homini lupus” yani “insan insanın kurdudur”u hangi anlamda sarf etmiştir, gerçekten Cumhurbaşkanı’nın anladığı anlamda mı sarf etmiştir?

Modern Dünyanın Problemlerini Akıl ve Bilimle Çözmeye Çalışmıştır

Sistemli bir şekilde mutlak monarşiyi savunurken, merkeze direkt bireyi koyarak bir yapı oluşturmuş olan Hobbes’un, devletin oluşumunu, doğal yaşama halinden çıkıp, bir toplum sözleşmesiyle biraraya gelen insanların, egemenliği devlete devretmelerine bağladığını görürüz. Bu yönüyle ele aldığı siyaset felsefesi görüşleri, yani “ Toplum Sözleşmesi” teorisi kendisinden sonraki pek çok filozofu etkilemiştir. O, modern dünyanın problemlerini, gelenekten farklı olarak akıl ve bilimle çözmeye çalışmıştır.

Siyasetteki Toplum Sözleşmesi Teorisini, Doğa Öğretisi Teorisine Dayandırır

Thomas Hobbes, aklı ve bilimi merkeze alarak oluşturduğu siyasetteki toplum sözleşmesi teorisini, doğa öğretisi teorisine dayandırır. Tam da burada Tayyip Erdoğan’ın göndermede bulunduğu cümleleri kullanır. Onun burada kastettiği; insanların arzuları peşinden koştuğu ve ortalıkta devlet olmaması halinde insanların birbirine düşeceğidir.

Hobbes’ta devlet; insanların korunmaları için sözleşmeyle meydana getirilmiş yapay bir yaratık olup, onun siyaset felsefesinden çıkış noktası doğal insandır. İnsanların doğal yaşam halindeyken, altın çağda yaşamayıp, cehennem hayatı içinde olduklarını savunan, bu dönemde eşit ve özgür olan insanların birbirleriyle sürekli bir savaş içinde olduklarını öne süren filozof, böyle bir durumda gelişme ve uygarlığın ilerlemesinin beklenemeyeceğini söylemiştir. Buradan çıkışın tek yolu; insanların bir sözleşmeyle kendi sınırsız özgürlüklerine son vermeleri, bir üçüncü lehine haklarından vazgeçmeleridir. Hobbes’a göre; onların sözleşmeyle yarattıkları bu yapay insan, bu ejderha onları temsil edip yönetecektir. Thomas Hobbes tam da burada Tayyip Erdoğan’ın söylediği sözleri söyler. Burada, doğal yaşama halindeki insanların birbirleriyle olan çatışma halini ifade etmek için “insan insanın kurdudur” diyor. Hobbes, tüm bu açılımlarını “Leviathen” yani ejder adını verdiği eserinde yapar. Hobbes, devleti yapay bir yaratık olarak nitelendirdiği ejdere benzetir. Devleti ve devletin organlarını, bu yapay yaratığa benzeterek açıklamaya çalışır. Bu egemen gücün nasıl olması gerektiği, hukuki kuralları, özgürlüğe bakışı ayrı bir siyaset felsefesi yazısının konusudur. Ama burada bu konuyla ilgili şunları da belirtme zorunluluğundayım. Hobbes, devlet modelinin genelinde nasıl ki her şeyi devletin himayesine alıyorsa, dinin ve kilisenin de devlete bağlı olması gerektiğini ve bunların hepsinin başındaki kişinin kral olduğunu belirterek, monarşiden yana tavır koyar. Fakat monarşisinin en önemli yönü; merkeze tanrıyı değil de bireyi koymasıdır.

İnsanı Savaş Haline Sürükleyen Tutkularıdır

Genel olarak Hobbes’da, insanın doğası itibariyle tutkuları ve aklı olan bir varlık olarak ele alındığını görürüz. Ve de insanı savaş haline sürükleyen de tam da insanın bu tutkularıdır. Evet, tam da burada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylediklerini ele alabiliriz. Tabii ki de insan insanın kardeşi olmalıdır, Erdoğan’ın dediği gibi. Ve biz bu anlayışı tasavvufumuzda “öteki cennetindir” ya da “insan insanın zehrini alır” şeklinde görürüz, bazı felsefelerdeki “öteki cehennemindir”den farklı olarak. Tekrar Hobbes’un söylediklerine dönecek olursak; Hobbes, Erdoğan’ın dediği gibi “insan insanın kurdudur”u, “insan insanın kurdu olmalı” anlamında değil, “insan doğası gereği insanın kurdudur” diyor ve insanı bu halden kurtarmak için de Leviathen eserinde “Toplum Sözleşmesi” teorisini ortaya koyuyor. Yani öyle olmalı demiyor; öyledir, âmâ öyle olmaktan kurtarmalıyız diyor ve ünlü siyaset teorisini yani doğa öğretisine dayalı toplum sözleşmesini ortaya koyuyor.

Ve mesele Hobbes’un bu sözünü hangi eserinde kullandığının da ötesinde önemlidir. Çünkü o, bu sözüyle; insanların doğal bir içgüdüyle birlikte yaşama isteğini savunan zoonpolitikon düşüncesine de karşı çıkar. Yani Hobbes, Leviathan ve De Cive eseriyle Aristotales’in Politika eserine de bir nevi meydan okumaktadır.

Sonuç itibariyle arzu edilen; insanın insanın kardeşi, cenneti, ilacı olmasıdır. Ve bu bağlamda da MEB’in öğretim programlarını aklı ve bilimi merkeze alarak, UNESCO’nun birlikte yaşama ilkesine daha uygun hazırlaması ve öğrencilerimizin PISA’da çok da başarılı olamadığımız dördüncü alan olan işbirlikçi problem çözme becerilerine yoğunlaşması hayati önemdedir. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…