Üniversiteler susarsa toplum susar

Üniversite tarihimiz aynı zamanda akademisyenlerin tasfiye tarihidir. Üniversiteler susamaz. Üniversite susarsa toplum susar. Üniversiteler işlevleri dolayısıyla ülkenin siyasal, hukuksal ve sosyal sorunlarının çözümünde de önemli bir rol oynamak zorundadır. Bu nedenle bugün köşemi akademisyenlerin sesi olabilmek adına, önemli bir akademisyene Prof. Dr. Sinan Olkun’a bırakıyorum.

Üniversiteler susarsa toplum susar - Resim : 1

Türkiye’de Doçentlik Ölçütlerine Eğitim Bilimleri Özelinde Eleştirel Bir Bakış ve Öneri

Mevcut ölçütler neden yararsız ve hatta zararlı?

Mevcut ölçütler çok sayıda ve çok çeşitli becerileri gerektirmektedir. Çok sayıda niteliksiz ya da çok az nitelikli makale, bildiri, tez, proje yazılması, tez yönetilmesi, derse girilmesi beklentisi az sayıda ama bilime katkı yapan, nitelikli eser üretmeyi engelleyebilir. Türkiye’deki ortalama bilim insanını kişilerin kapasiteleri, olanakları ve koşulları düşünüldüğünde bu kadar çok sayıda ve çeşitte eser üretmenin daha da imkânsız olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu koşullardaki bilim insanlarından sayıca fazla eser beklemek insanımızı kolay, bilimsel nitelikle ilgisi olmayan yollar aramaya itmektedir. Sırf para ile hızlı yayın yapan 5. Sınıf niteliksiz dergilere yönelme, iş arkadaşlarını karşılıklı yazar olarak yazma bu yan yollardan sadece iki tanesidir.
Çok sayıda düşük nitelikli hatta niteliksiz eserler ortaya koymaya çalışmak en az 2 nedenle zararlıdır:
⦁ Çok sayıda ve çok çeşitli kategorilerde eserleri hazırlamak hazırlayan için de hem zaman kaybı hem de nitelikli iş üretmek amacıyla gerekli olan odaklanmayı engelleyici bir yüktür.
Değerli ve çok kısıtlı olan bu zamanın az sayıda, özgün ve nitelikli işlere yoğunlaşmak için kullanılması gerekir. Bir konuda bilime katkı getirecek yeni ve özgün bir araştırma yapabilmek için öncelikle mevcut literatürün yoğun bir şekilde okunması, analiz edilmesi ve sentezlenmesi gerekir. Bir araştırmayı yapmaya başlamadan önce aynı veya yakın konularda en az 50 ila 100 arasında makalenin okunması anlaşılması ve bunun yeni yapılacak araştırma için hem alt yapı oluşturmak hem de gelinen noktada yeni olan mevcut araştırmanın amacının ne olduğunun herkesin anlayacağı bir dil ile ifade edilmesi gerekmektedir. Bu da bazen aylarca sürecek bir okuma ve yoğunlaşmayı gerektirmektedir.
1932 yılında Atatürk tarafından Türkiye'ye davet edilerek İstanbul Üniversitesi reformunun yolunu açan 1933 tarihli raporunda İsviçreli Profesör Albert Malche şöyle demektedir: “Üniversite taklitçi değil bilim üreten bir yer olmalıdır. Bu olmadıkça başka hiçbir şey gerçekleşemez. Profesör de papağan gibi sabahtan akşama kadar ders anlatan bir insan değil, öğrencilere bilimsel heyecan aşılayan, araştırma yapan, bilim üreten, kendinden küçüklere örnek olan ve yol gösteren bir kişidir”.
Oysa mevcut doçentlik ölçütlerini yerine getirmek isteyen ortalama bir araştırmacı neredeyse okuduğundan çok yazmak ya da konuşmak zorunda kalmaktadır.
⦁ Bu eserleri inceleyen daha kıdemli bilim insanlarının zamanı çarçur edilmektedir.
Eğitim Bilimleri alanında doçentlik ölçütleri ilk defa 2002-2003 yıllarında sadece bir şekilde uygulanmaya başlanmış ancak her birkaç yılda bir ölçütler artırılarak ve çeşitlendirilerek içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Sonuçta 2 koli neredeyse çöp kalitesindeki eserlerden oluşan bir doçentlik dosyası hazırlanmak durumunda kalınmıştır. Böyle bir dosyanın profesör jüri üyelerince layıkıyla incelenmesi ve gerekçeli bir rapor yazılması mümkün değildir. Bu hem yapana hem de okuyana zaman kaybıdır. Günümüzde başvurular elektronik yollarla yapılmakta ancak nicelik, nitelik ve çeşitlilik sorunu artarak devam etmektedir.
Gelen yazıların %90’ının neredeyse çöp kalitesinde olduğu ve yılda 1000 yazının geldiği bir derginin uzun yıllar editörlüğünü yaptım. İnanılmaz iş yükünü kelimelerle anlatmam imkânsız. Bu en az 2000 hakemlik görevi, 4000 yazışma demektir. Editörlerin ayrıca hakemlik, jüri üyeliği, komisyon ve diğer idari görevler, araştırma ve ders yükü de düşünüldüğünde ortalama bir bilim insanının iş yükünün nitelikli bir inceleme yapamayacağını göstermektedir. Nitekim gelen yazıları okutacak hakem bulmakta çok zorlanıyorduk. İnceleyenlerin büyük çoğunluğu da kısa, üstünden tutma, hatta hiç gerekçe bile yazmadan ret ya da kabul diyerek geçiştiriveriyordu. Bir akademisyenin işi yükü gelişmiş ülkelerde bu kadar çeşitli ve sayca bu kadar fazla değildir. Zira yeni bilgi üretebilmek için hem mevcudu bilmek hem de yeni konularda, yeni fikirler ortaya koyabilmek için odaklanmak gerekir. Odaklanmak ise sadelik, zaman ve enerji gerektirir. Bunlar sağlanmadıkça kendi yazdığını dahi anlamayan akademisyenler üniversitelerimizi doldurmaya devam edecektir.
Öte yandan çoğu akademisyenin yabancı dil bilgileri oldukça yetersizdir. İngilizce bilmeyen birisine İngilizce makale yaz demek ne kadar anlamlı olabilir? Yurtdışı dergilerde yapılmaya çalışılan aday makalelerin büyük bölümü dil yüzünden masada ret (desk-reject) almaktadır. Bu insanlar da yasak savmak için 200 ila 3000 Dolar para ödeyerek kusurlu yazılarını kimsenin okumadığı 5. Sınıf dergilerde yayımlatmaya çalışmaktadırlar.

Yeni ölçütler nasıl olmalıdır?

Mevcut ölçütler basit ve sade biçimde 4 patika şeklinde hazırlanabilir. Hatta öyle ki bu patikalar kişilerin patikalar arası geçişine olanak bile tanıyabilir.

Patika 1. Nature, Science ve benzeri son derece seçici dergilerde 1 (bir) tek yazarlı ya da başyazarı olduğu araştırma (research) ya da derleme (review) makale yayımlamak
Patika 2. SSCI dizininde Q1-Q2’de bulunan dergilerde veya SCOPUS dizininde Q1’de bulunan dergilerde, en az biri tek yazarlı olmak ve diğerinde başyazar olduğu 2 (iki) araştırma veya derleme makalesi yayımlamak
Patika 3. SSCI dizininde Q3 veya SCOPUS dizininde Q2’de bulunan dergilerde en az biri tek yazarlı olmak ve diğerlerinde başyazar olduğu 4 (dört) araştırma veya derleme makalesi yayımlamak
Patika 1-2 ve 3 mutlaka devreye sokulmalıdır. Ancak bu şekilde uluslararası düzeyde evrensel bilime katkı yapan bilimsel çalışmaların önü açılmış olacaktır. Ayrıca doçentlik ya da profesörlük haricinde nitelikli yayınların devamlılığını sağlamak için Patika 1, 2 ve 3’te bulunan dergilerdeki yayınlar diğer teşvik uygulamaları ile maddi ve manevi desteklenmeye devam edilmeli, mümkünse mevcut destekler artırılmalıdır.
Patika 4. Tavsiye etmem ancak mevcut ölçütler bir B planı olarak kalabilir. Bu ilk patikaları deneyerek sonuç alamayan bilim insanlarımızın motivasyonunun kırılmaması ve çalışmaya devam etmeleri için bir seçenek oluşturmak amacıyla kullanılabilir.
Özgün bir konuda çok yoğunlaşarak ve alana yeni bir katkı getirecek düzeyde olduğunu düşündüğü yazısı için 1. Patikayı deneyen bir araştırmacı gelen dönütler doğrultusunda kendi kapasite ve olanaklarını da düşünerek ya 1. Patikada ısrar eder ya da patika 2de şansını denemeye devam edebilir. Zira nitelikli dergilerden alından sağlam dönütler araştırmacı için oldukça yapıcı ve geliştirici olmaktadır. Bu dergiler yazılarda özellikle özgünlük ve alana katkıyı önemsemektedir. O nedenle yazılarda bu araştırmaya neden gerek duyulduğun ve birikimli bilim duvarına hangi yeni taşı koyduğunun açıkça belirtilmesini, kullanılan kuramsal ve/veya kavramsal çerçevelerin neler olduğunu da içeren kapsamlı bir arka plan istemektedirler. Bunları yapabilmek ise yukarıda da belirtildiği gibi hem ciddi bir okumayı ve bilgi birikimini, hem de bunu uygun bir dille ifade edebilmeyi gerektirmektedir. Çok sayıda makalede bu kaliteyi tutturmak gerçekçi bir beklenti değildir. Mevcut ölçütlerin sayı ve çeşit olarak fazlalığı az sayıda ancak mutlaka bilme somut katkı getirecek çalışmaların yapılması olasılığını düşürmektedir. Zira enerjimiz sınırlıdır ve bunu optimum düzeyde kullanabilmek için belli konulara odaklanmak gerekmektedir.
Büyük önder Atatürk’ün de dediği gibi “Şöyle böyle bir yapıt ortaya çıkararak sonradan üzülmektense hiç yapıt vermemek yetersizliğini açıklamak ilk yapılacak şeydir” Atatürk.

Etiketler
Üniversite