Vergiden muaf esnafa vergi muafiyeti komikliği

Pandemi nedeniyle halka bir şey veremeyen iktidar şimdilerde zaten öteden beri vergiden muaf olanlara vergi muafiyeti getiriyor! Küçük esnaf ve zanaatkâr...

Pandemi nedeniyle halka bir şey veremeyen iktidar şimdilerde zaten öteden beri vergiden muaf olanlara vergi muafiyeti getiriyor! Küçük esnaf ve zanaatkâr Cumhuriyetten önceden beri zaten vergiye tabi değildir. Halen yürürlükte olan kanuna göre; berber, kuaför, tesisatçı, tuhafiyeci, marangoz, kaportacı lastikçi, tornacı, çay ocağı işleticisi, terzi, tamirci gibi’’ küçük esnaf ve zanaatkar zaten vergi mükellefi değildirler. O zaman ne muafiyeti getiriliyor!

VERGİLERİN DOĞUŞU

Vergi bilinci mülkiyet kavramından önce başlamıştır. Nasıl mı? Emek ile birlikte yaşamanın gerektirdiği ortak gereksinimlerin karşılanması için ortak giderleri paylaşma için fon oluşturma fikri kişisel mülkiyet kavramından önce oluşmuştur. Paranın henüz kullanılmaya başlamadığı tarihlerde gereksinimler değiş tokuş, takas şeklinde olmaktaydı. Parayla birlikte vergiler nakdi olarak ödenmeye başlandı.

Tarihte Mısır, Yunan ve Roma’da vergileme uygulamaları yapıldığı bilinmektedir. İlk vergiler savaşta yenen devletin yenilen devleti vergiye yani haraca bağlaması şeklindedir.

Selçuklu ve Osmanlı vergiler genelde savaş tazminatı şeklindedir. Verginin kaynağı diğer kaynağı ise devlete olan ve köylünün kullandığı arazi üzerinde alınan vergidir.

OSMANLIDA BERİ ALINAN VERGİLER

Osmanlı duraklama dönemine kadar devletin gelirleri genelde fethedilen yerlerden toplanan ganimet ve savaş tazminatlarından oluşmaktadır. Topraktan vergi alma daha sonraları önem kazanmıştır. Konumuzu anlaşılır hale getirmek için Osmanlı döneminde alınan vergilere kısaca bir göz atalım:

- Ağnam resmi, koyun vergisi, keçi vergisi,

- , Osmanlı zamanında köylünün tarım ürünleri üzerinden %10 oranında alınan vergi,

- Avârız, Osmanlı Devleti zamanında olağanüstü hallerde müslim ve gayrimüslim halka yüklenen malî, aynî ve bedenî vergi,

- Aynî vergi, parasal olarak alınmayan, askeri birliklere yem, yiyecek, yakacak gibi gereksinimleri için doğrudan sahip olunan mal veya hizmet üzerinden alınan vergi,

- Bac, vergi anlamında kullanılan bir kelime olup bu Pazar ve benzeri yerlerde satılan hayvanlar ve diğer mallardan alınan vergi ile salma arası bir hükümdara verilen, Osmanlı’ya Osman ve Orhan Bey zamanlarından başlayarak alınan, halk arasında ‘’kimseye bac vermem’’ yani ‘’kimseye haraç vermem’’ şeklinde hala kullanılan, yabancı ülkelerde getirilen mallar için ise sanki gümrük vergisi,

- Bennak resmi, Osmanlı zamanında toprak sahibi babaların yanında yaşayan erkeklerin evlendiklerinde ödedikleri bir vergi,

- Cizye; dayanağı Kur’an- Kerim’in tevbe süresinin 29 ayetinde alan ve gayrimüslimlerden alınan vergi,

- Enzâl, Barınma imkânları ve azıkların yani kumanyaların temin edilmesi için sefere çıkan orduların emrine verilen hem görev hem de bir vergi,

- Haraç, hala Harçlar Kanunu ile alınan yürürlükteki bir kamu alacağı, Osmanlıda Müslüman olmayan halka uygulanan bir kamu alacağı,

- İspenç, tarımla uğraşan Müslüman olmayanlardan 25 akçe olarak alınan kişisel bir vergi,

- Lazbastı vergisi, bir ayak bastı parası vergisi, Lazistan Sancağı’ndan gelen ve Canik yani şimdiki Samsun, Bafra ve Çarşamba kazalarının tütün tarlalarında çalışan işçilerden alınan bir vergi,

- Pişkeş, halk arasında hala kullanılan peşkeş yani hediye anlamına gelen, Osmanlı’da vergi olarak astların üstlerine verdikleri bir vergi,

- Salyane, Osmanlı’da Mısır, Bağdat, Yemen, Habeş, Basra, Lahsa, Cezair, Trablusgarp ve Tunus gibi bazı eyaletlerin yılda bir kez Başkent İstanbul’a gönderdikleri bir vergi,

- Sürsat, askeri birliklerin kendilerinin ve koşum hayvanlarının yem, yiyecek, yakacak ve bazı ihtiyaçlarının karşılanması amaçlı bir vergidir. Bu vergi askerin bulunduğu bölgeye yakın yerlerden karşılanan vergiler yürürlüğe girmiştir.

- Zahire baha vergisi, sancağa gelen görevlilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere toplanan vergidir. Hayvanların yem ve yiyeceklerinin temini bakımından “arpa baha” gibi, insanların her türlü gıda maddesini temini için “zahire baha” gibi adlarla toplanmıştır.

Bu vergiler tahrir defterlerine yazılmaktaydılar.

TAHRİR DEFTERLERİ TARİHİ AYDINLATIYOR

Tarh, yazma, kaydetme, deftere geçirme anlamlarını taşır. Fatih Sultan döneminden itibaren toprak sahiplerinin vergi yükümlülükleri tahrir defterine kaydedilmekteydi. Emlak Vergileri yakın bir tarih olan 1972 yılına kadar tahrir defterlerine işlenerek tarh, tahakkuk ve tahsil edilmekteydi.

Osmanlı’da tahrir defterleri günümüzde tarihi olayların da aydınlatmasında önemli bir yer tutmakta olup, tarih ve kültür hayatımızı önemli yarar sağlamaktadır.

Yani Osmanlı zamanında Vergi kişinin emeğinden, köylünün mahsulünden ve dış ülkelerden gelen mal ithalatından alınmaktadır. Askerin teçhizi, iaşe ve ibadesi için de yine köylü halktan alınan vergiler vardır. Yani esnafı doğrudan vergilendirilen bir vergi düzeni yoktur.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE KÜÇÜK ESNAF VERGİ ÖDEMİYORDU

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1926 yılında 755 sayılı Kazanç Vergisi Kanunu yürürlüğe girdi. Kanunun 1’nci maddesi aynen şöyledir; ‘’ Türkiye Cumhuriyeti hududu dahilinde icrayi ticaret, sa­ nat ve hirfet eden veya bu kanunda muharrer umur ve teşebbüsat ile iştigal eyleyen hakikî ve hükmî her şahıs işbu kanunda münderiç şerait dahilinde kazanç vergisine tâbidir.’’ Şeklindedir. Bu Kanun da küçük esnafı vergilendiren bir düzenleme yoktur.

1949 yılında kanunlaşıp 1950 yılında yürürlüğe giren 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile de aynı şekilde küçük esnaf vergiye tabi değildir.

Halen yürürlükte olan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 9’ncu maddesinde; ‘’motorlu nakil vasıtası kullanmamak, bir işyeri açmamak, köylerde gezici olarak her türlü sanat ve ticareti icra eden, hallaç, kalaycı, lehimci, musluk tamircisi, çilingir, ayakkabı tamircisi, kundura boyacısı, berber, nalbant, fotoğrafçı, çamaşır yıkaycısı ile hamallar’’ zaten vergiden muaf esnaftırlar.

Ayrıca; evlerde yapılan dikiş, nakış işleri, kapı kapı dolaşarak her türlü hurda işleri ile uğraşan esnaf da vergi vermemektedirler.

Yukarıdaki bilgileri neden verdim. Osmanlıdan beri ve halen küçük esnafı, zanaatkarı doğrudan vergilendiren bir yasal düzenleme yoktur.

Cumhuriyet döneminde çıkartılan gerek 755 Kazanç Vergisi Kanununda, gerekse 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanununda ve ne de halen yürürlükte olan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunda küçük esnaf ve zanaatkarı vergilendiren bir düzenleme yoktur.

O ZAMAN NE VERGİ MUAFİYETİ?

Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan 23 Mart tarihinde 38 sayfalık ‘’Ekonomi Reformları Eylem Planı’’ ile ilgili açıklamada bulundu. Caktır-cuktur! Vatandaşı ilgilendiren vergilerle ilgili hafifletici hiçbir şey yok.

Sayın Bakan; ‘’ Geliri düşük olan küçük esnafa vergi muafiyeti sağlanacağını, basit usulde verilendirilen berber, kuaför, tesisatçı, tuhafiyeci, marangoz, kaportacı lastikçi, tornacı, çay ocağı işleticisi, terzi, tamirci gibi yaklaşık 850 bin esnafa gelir vergisinden muaf tutularak, beyan yükümlükleri kaldırılacaktır.’’

Yukarıda sayılanlar işçi çalıştırmıyorsa ve belli işletme büyüklüklerini aşmadıkları takdirde zaten vergi mükellefi değiller. Basit usulde vergilendirilenler ise 2020 gelirlerini Şubat ayı içinde beyan ettiler! Bakan ise Mart’ın son günlerinde açıklama yapıyor. Kanun çıksa bile uygulama alanı olmayacak. Kanun da henüz meclise sunuldu!

Yani bir Kanun çıkacak ama, pratikte hiçbir uygulaması olmayacak!

Etiketler
Vergi