Lezzet ve Gelenek Bir Arada! İstanbul'da Kebaba Doyacağınız En İyi İki Lokasyon
Türk mutfağı, köklü geçmişiyle dünya gastronomisinde eşsiz bir yere sahip ve bu zenginliğin en belirgin temsilcilerinden biri hiç kuşkusuz kebap. Anadolu’nun bereketli topraklarından çıkan kebap sadece bir yemek değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir kültürün temsilcisi.
Kebabın ateşle başlayan yolculuğu, hayvan yetiştiriciliği ve baharatların incelikle kullanımıyla birleşerek sofralara taşınmış.
Her bir lokmada hissedilen bu derinlik, Anadolu’nun mutfak mirasını ve ustalık geleneğini yansıtıyor.
Kebap, farklı yörelerde çeşitlenerek yerel tatlarla zenginleşirken, kültürel kimliğin önemli bir parçası olmayı sürdürüyor.
Ancak kebap kültürü, sadece lezzetlerden ibaret değil.
Bu kültür aynı zamanda sofrada buluşma, paylaşma ve sıcak bir atmosfer yaratma geleneğini de içeriyor.
Kebap kültürünün önemli bir parçası olan ocakbaşılar da işte bu geleneksel ruhu yaşatan özel adreslerdir.
Misafirlerini samimi ortamları ve özenle hazırlanmış et sunumlarıyla ağırlayan ocakbaşılar hem damaklarda hem de anılarda iz bırakır.
Ne yazık ki, bu değerli mekânların sayısı her geçen gün azalıyor.
Yine de İstanbul’da hala bu köklü kültürün yaşatılması için mücadele verenler işletmeler var.
Tarihi Degüstasyon Ocakbaşı da bunların en özgün temsilcilerinden biri.
TARİHE TANIKLIK EDEN BİR ATMOSFER
Degüstasyon Ocakbaşı İstanbul’un en özel köşelerinden biri olan Nevizade’de, Balık Pazarı’nın kalbinde yer alıyor.
Bir asırdır sanatçılardan edebiyatçılara, dost buluşmalarından samimi sohbetlere ev sahipliği yapmış Tarihi Degüstasyon Meyhanesi’nin izlerini taşıyan bu mekânın her köşesi buram buram nostalji kokuyor.
Sahibi ve şefi Mehmet Tanrıkulu 2024 yılının Kasım ayında adını ve dekorasyonunu koruyarak burayı ocakbaşı olarak işletmeye başlamış.
Buranın nostaljik atmosferini Tarihi Degüstasyon Meyhanesi’nin tarihine ve köklü geçmişine sadık kalarak korumuş.
Bu nedenle geleneksel bir mekânda, bir başka kadim geleneği yaşatma çabası takdire şayan.
Biliyorsunuz İstanbul’da ocakbaşıların sayısı her geçen gün azalıyor.
Degüstasyon ise yaşanan dönüşüme nazire yaparcasına bu geleneği yaşatarak sahip çıkmaya çalışıyor.
Tanrıkulu’nun kasaplık geçmişi restoranın temel felsefesini oluşturuyor.
Restorana gelen etlerin tamamı kendisi tarafından seçiliyor ve işleniyor.
İddialı olduğu kebap çeşitlerini işlediği etin en ideal bölümlerinden hazırlıyor.
Bu da etin lezzetini zirveye taşıyor ve Mehmet Tanrıkulu’nun ustalığını her lokmada hissettiriyor.
Özellikle klasik Adana kebabı neredeyse Adana’da yediklerim kadar başarılı.
Bir Adana kebapta olması gereken tüm özelliklere sahip.
Dışı gevrek, içi sulu pişirilmiş, yağ oranı ve bulgurlanması ideale çok yakın, bıçak gerektirmeden çatal ile kesebiliyorsunuz ve ağzınıza attığınızda çiğnemenize gerek kalmıyor.
Bununla birlikte yine İstanbul’da az yerde bulabileceğiniz Adana lahmacunu, çiğ köftesi ve mezeleri Degüstasyon’un lezzet yelpazesini genişletiyor.
Lahmacun hamuru ve pişirilmesiyle sorunsuz olsa da harcının biraz İstanbul müşterisine uygun olduğu kanaatindeyim.
Degüstasyon’un meze dolabı geleneksel ve modern tatları bir araya getiren çeşitleriyle tatmin edici düzeyde seçeneğe sahip.
Mekânın sunduğu lezzetlerle bir geleneği yaşatırken, diğer yandan geçmişin izlerini taşıyan bu tarihi dokuyu yaşatması insana modern şehir hayatının koşturmacasından uzaklaşıp köklü bir geleneğe dokunma hissi veriyor.
Mehmet Tanrıkulu’nu ve ekibini, bu kültüre olan sadakatleri nedeniyle tebrik etmemek elde değil.
ANADOLU’NUN SAHİP OLDUĞU ZENGİNLİĞİ SOFRALARA TAŞIYOR
Basri Türkeri’nin tutkusu ve azmiyle şekillenen Basri Baba Anadolu Kebapları’nın adını son dönemde çok sık duymaya başlamıştım.
Geçtiğimiz günlerde gidip bizzat deneyimlemek istedim.
Basri Baba Anadolu Kebapları’nın Malatya Pütürge’den başlayıp Özbekistan’a, oradan da İstanbul’a uzanan ilginç bir hikâyesi var.
Hedefleri Anadolu mutfağının bereketini ve çeşitliliğini sofralar da yaşatmak.
Bu iddialı hedefin altına imza atanlardan biri de Basri Baba’nın mutfağını yöneten Executive Chef Emrah Acet.
Sektörde doğal ve yöresel ürünleri kullanmaya özen gösteren yaklaşımıyla dikkat çekiyor.
Basri Baba sadece kebaplarıyla değil, aynı zamanda yaratıcı meze çeşitleri, taş fırın lezzetleri, tava yemekleri ve özel tatlılarıyla da dikkat çekiyor.
Meze menüsü oldukça geniş.
Beni en fazla etkileyenlerin başında baharatlı kıtır patates ile servis edilen “Basribaba Mezesi”nin ve “Bandırmalık Salatası”nın geldiğini söyleyebilirim.
Kebap çeşitleri restoranın adının hakkını veriyor.
Kadim Anadolu coğrafyasının farklı bölgelerine ait kebap çeşitleri menüde yer alıyor.
İyi kebabı en rahat test edebileceğim “Acısız Zırh Kebabı”nı ilk sırada denedim.
Gerçekten hile kaldırmayan bu kebabın bir ustalık eseri olduğunu söyleyebilirim.
Denediğim farklı kebap çeşitlerinin genelde ortalamanın üzerinde diye tanımlamamın yanlış olmayacağını düşünüyorum.
Yemeğin finalinde tatlıya mutlaka yer ayırmalısınız.
Ben Basri Baba’nın imza lezzeti olan “Hasır” isimli tatlıyı denedim ve her lokmamda ustalıkla hazırlanmış tatlı bir deneyim yaşadım.
Mekânın dekorasyonu oldukça iddialı olsa da hem ferah hem de keyifli bir ortam sunuyor.
Bazı noktalarda abartılı bulunabilecek tasarımsal detaylar mevcut ama genel anlamda misafirler üzerinde etkileyici bir izlenim bıraktığını gözlemledim.
Şef Emrah Acet ve ekibinin Anadolu’nun dört bir yanından gelen ürünleri özenle işleyerek sofralara taşıması bence Basri Baba’nın en çarpıcı yönlerinden biri olarak öne çıkıyor.