Tarih, siyaset, yalan ve gerçek

Doç. Dr. Armağan ÖztürkÖnceleri insan olabilecek her yerde yaşıyordu. Mağara köşelerinde, ağaç kovuklarında, çayırda, çimende üst üste ve alt alta. Güneş onu...

Doç. Dr. Armağan Öztürk

Önceleri insan olabilecek her yerde yaşıyordu. Mağara köşelerinde, ağaç kovuklarında, çayırda, çimende üst üste ve alt alta. Güneş onu kavuruyor, soğuk öldürüyor, korku yakasını bırakmıyordu. Bu böyle gidemezdi. Bir gün toplanıp tüm insanlar bu durumu değiştirmeye karar verdi. Bir odası, bir penceresi, bir kapısıyla ilk ev yapıldı. Devlet doğdu.

Herkes mutluydu önceleri, korunaklıydı ve güven içerisindeydi çünkü. Ama çok geçmedi sorunlar baş gösterdi. Güçlü olanlar az güçlü olanlarla aynı yerde kalmak istemiyordu. Avını ve karılarını onlarla paylaşmak, daha az uyumak ve zayıfları beslemek zor geliyordu. İlk kavga çıktı, ayrılık, düşmanlık başladı. Birinci odanın yanına bir ikincisi yapıldı ve yönetenler ile yönetilenler bir daha birleşmemek üzere ayrıldı. Egemen doğdu.

Yönetilenler zamanla yönetenlerin odasına giremez oldu. Çünkü kapı kilitliydi ve anahtarı bir adamdaydı. Adam canı isteyince kapıyı açıyor, canının istediği şeyi ya da kimseyi birinci odadan ikinci odaya alıyordu. Ölünce ise anahtar oğluna ya da onu çalma cesaretini ve kurnazlılığını gösterebilen bir başka adama kalıyordu. Buna krallık denildi. Hükümdar doğdu.

Birinci odadakiler çok mutsuzdu. Yaşadıklarına anlam veremiyor ve ikinci oda yapıldığından beri kendilerine haksızlık edildiğini düşünüyorlardı. Hayal kurmaya başladılar. Bir umutlarının olması gerekiyordu, yazgılarını elinde tutan, her şeyi değiştirebilecek, intikamlarını alabilecek, en güçlü, ikinci odadakilerden de güçlü bir şey, o tek şey. Tanrı doğdu.

Bir sürede böyle devam etti. Ama nüfus kalabalıklaşıyor, ilk odadakiler istif istif üst üste yaşıyor, açlık, sefalet, kin, nefret ve homurtu gittikçe artıyordu. Bir gün bir uyanık birinci odalı, ikinci odanın penceresinden içeriye baktı. Gördüklerine şaşırmıştı. İkinci odadakiler kendilerinden farklı değildi. Ne çok güçlüydüler odaların ayrıldığı zamandaki gibi, ne de anlatıldığı gibi çok büyük. Ve sayıları da azdı. Herkese söyledi o uyanık ve herkes bildi gerçeği. Yani artık ikinci odadakiler kendilerinden zorla bir şey alamayacaklardı, canlarını acıtıp, onurlarını kıramayacaklardı. Ve kapıyı açmak için zavallıların anahtara ihtiyacı yoktu. Çünkü kapı denilen şey arkasında güçlü biri yoksa kırılabilirdi. Bir gün kırıldı da. İlk isyan böyle oldu. Devrim doğdu.

Sonra herkes kendi yoluna saptı. Mesela kapıyı onardı birileri. Böylelikle birinci odadan birkaç kişi her birkaç senede bir ikinci odaya geçebilecekti. Yani kapı, anahtar ve duvar yerli yerinde kalıyor, ama kral seçiliyordu. Demokrasi doğdu.
Kimileri eksik buldu bunu. İnsanı mutlu etmeye yetmez dedi. Mutlu değildi insan, çünkü göremiyordu yaşamı, manzarası eksikti. Hemen yeni pencereler açıldı eve. Güzelliklere kavuştu insan. Camların ardından gülümsedi uzaklara. Liberalizm (Özgürlük) doğdu.

Kimileri ise karşıydı tüm bu yapılanlara. Kapı, anahtar ve duvar yerli yerinde kaldıktan sonra önemi yoktu hiçbir şeyin. Kapıyı ve duvarı yıkıp, anahtarı attılar. Sosyalizm (Eşitlik) doğdu. Kapının ve duvarının yıkıntıları arasında kalanları umursamadan üstelik.

Ama yine mutsuzdu insanlar. Bunun üzerine bir başka öneri sunuldu o güne kadar hiç düşünülmemiş. Hemen evin tabanı kazıldı ve bir bodrum katı yapıldı. Bütün yönetilenler bundan sonra bodrum katında yaşayacaktı. Böylelikle duvar, anahtar ve kapı sorun olmaktan çıkmıştı. İki oda da yönetenlerindi. Dahiceydi. Faşizm doğdu.

Bazıları tüm sorunlarımızın iki odalı ev yaşantısından kaynaklandığını ileri sürdü. Evler çok katlı yapılmalıydı. Herkes kendi evine kavuşmalıydı. Yalnızca kendini düşünmeliydi insan, gerçek kurtuluş buydu. Kapitalizm doğdu.

Bazı diğerleri ise bütünüyle karşıydı eve. Her şey en baştan itibaren hataydı. Tekrar mağaralara, ağaç kovuklarına, çayırlara dönmeliydik. Mutluluk oradaydı. Kaybettiğimiz özgürlük, utandığımız masumiyette. Anarşizm doğdu.

Bu kavga sürüp gitmekte böylece; oda, anahtar, duvar, pencere, ev ve insan arasında bir türlü kurulamayan o meçhul cennetin dengesi üzerine. Bu kavga sürüp gitmekte. Kim haklı, kimin yolundan gitmeliyiz ve kime karşı? Bu kavgada birbirimize düşmanız, bir yanımız öbür yanımıza düşman.