Sermayenin Eğitimi

Ülkenin gündeminde bin tane problem var “eğitim” mi konumuz diyebilirsiniz. Ama bence bunca problemin tek bir konusu var o da eğitim. Bu yazıyı okurken...

Sermayenin Eğitimi - Resim : 1Ülkenin gündeminde bin tane problem var “eğitim” mi konumuz diyebilirsiniz. Ama bence bunca problemin tek bir konusu var o da eğitim. Bu yazıyı okurken arkanıza yaslanın ve tüm doğru bildiklerinizi sıfırlayın çünkü eğitimin cicili biçili yüzünün arkasındaki karanlıkları yazacağım.

Yıl: 2004

Eğitimde 17 yıl sürecek değişimlere bu yıllarda ilk adımlar atıldı. Amaç eğitmek değil, siyasi ideolojilere ve sermayeye uygun nesiller yetiştirmekti. Bunun için doğru kişiler seçilmeli, doğru kelimelerle değişiklikler topluma enjekte edilmeliydi. Süreç uzundu, yavaş yavaş insanları ürkütmeden maddeler uygulanmalıydı. Açıklanan yeni eğitim modelinin maddelerini biraz incelemekte fayda var.

“Endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçiyoruz.” deniyordu. Bu maddeden anladığımız üzere amaç üretmeden tüketen bir toplum yaratmak.

“Artık eğitimi piyasa belirleyecek. Eğitim toplumun ihtiyacına göre değil piyasanın ihtiyacına göre düzenlenecek. Piyasaya göre eğitim modeline geçiyoruz.” Bu da ne demek şimdi? Piyasa belirleyecekse anayasanın 42.maddesi olan “Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz” maddesi “Parası olmayan eğitim alamaz” a mı dönüşecek?

“Ortaöğretimde sertifikalı diplomalılık getiriyoruz. Öğrenci birikmiş sertifikalarını getirip puan karşılığı diploma alacak.” Sertifikayı, bahsettiğiniz piyasa kuruluşları mı verecek peki bunun standardını kim belirleyecek, sermaye mi?

Bu maddeler eğitim sisteminin değişen yapı taşlarından sadece birkaçı. Peki ama tüm bunlar ne amaçla yapıldı? Kime hizmet etti ve etmeye devam ediyor? Eğitimci-yazar Mahiye Morgül Milli Eğitimde Emperyalist kuşatma adlı kitabında çarpıcı bilgiler vererek durumu açıklıyor; “2004 yılında şimdinin Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk o zaman Talim Terbiye Kurulu’nun başındaydı. Hollandalı SPAN ve CarlBro adlı iki yabancı şirkete eğitimimiz YÖK tarafından ihaleyle verildi. İlginç kısmı ise Türkiye’den ihaleye katılan başka şirketin olmaması. Bu yabancı şirketlerin parası Dünya Bankası (WB) tarafından ödenmekte olup borç hanemize yazılmaktadır.”

Eğitimimiz bütünüyle yabancı şirketlere neden devredildi bilmiyorum ama bildiğim; her şey bir domino taşı gibi, bütün maddeler bir amaca hizmet ediyor. Medyada söylenen sempatik “çocuk yetiştirme” modelleri bile emperyalist çıkarların kölesi. “Öğrenci merkezli eğitim, çocuğun seçim hakkı…” hepsi eğitimde birliği kaldırmak, öğretmenin değerini azaltmak ve piyasa eğitimini canlandırmak için öne atılmış söylemler. Öğrenci merkezli eğitim adı altında kavramların içleri boşaltıldı. “Eğitim yeri” yerine “öğretim yeri”, “öğretmen” kelimesinin yerine de “öğretici” ya da “koç” kelimeleri kullanıldı. Okullar sadece bilgi verilen ama çocukların eğitilmediği yerler, öğretenlerin ise pedagojik formasyonunun olmasının gerek olmadığı hatta öğretmen bile olmasına gerek olmadığı kişiler haline getirildi. Öğrencilere seçmeli dersler konuldu. 7-9 yaşında henüz kendisini tanıyamamış çocuklara ülke kaderi bırakıldı. Eğitimde birlik bir kez daha yıkıldı. Küresel güçlerin en büyük oyunu toplumları küçük parçalara ayırmaktır. Böylelikle çok daha kolay yönetilen, birbirine kenetlenmemiş toplumlar oluşturulabilir.

Mahiye Morgül bu durumu çok çarpıcı bir belgeyle ispatlıyor;

“Soros Vakfı tarafından finanse edilen ve Tarih Vakfı tarafından yapılan “Mevcut ders kitaplarında insan hakkı ihlalleri” konulu bir çalışma raporunda (2005) ulusal marşlarımız insan hakkı ihlali olarak görülmektedir. Ders kitaplardan atılması önerilen bazı bölümlerden örnekler: “Birlik ve beraberliği bozmak”, “Vatan için fedakârlık yapmak”, “Türk askeri vatanı için seve seve canını verir…” Raporda “Yurtseverlik”, “milliyetçilik” gibi kavramlar, “Mili Güvenlik Dersi”, “Mehmet Akif”, “Şahin Bey”, “Sütçü İmam” gibi vatansever kahramanlar ve bağımsız bir ülke kurmanın onurunu çağrıştıran insan hakları ihlallerinden sayılmaktadır. Bu bağlamda ulusal şarkı ve marşların ders kitaplarından çıkartılması önerilmektedir.” Bir söz, bir ders, bir marş bütünlüğü sağlar mı derseniz kesinlikle sağlar hatta bir milli maç bile insanları birbirine kenetler. Ortak kültür, ortak amaç, ortak üzüntüler, ortak sevinçler yerine “ben merkezli” çocuklar yetiştirilmek isteniyor ki bu sözcük kalıbı da sık sık medyada sözde aydın kişilerce iyi bir söylemmiş gibi lanse ediliyor.

Bugün kaçımızın çocuğu okullarda milli değerlere sahip şarkılar söylüyor? Kaç çocuk statta milli bayramları kutluyor? Kaç çocuk eşit şartlarda eğitim alıyor? Ülkenin bir bölümünde beden eğitimi öğretmeni müzik dersinde resim yaptırırken bir bölümünün senede binlerce lira döktüğü okullarda seçtiği dersleri alması hangi eşitlik ilkesine uyuyor?

Sorulması gereken ama cevaplarını sermaye sahipleri tarafından alamayacağımı bildiğim çok soru var kafamda. Bir gün hepsinin cevaplanması dileğiyle…

ŞAFAK COŞTU