Türkiye’de tarım, şeker fabrikaları ve NBŞ gerçekleri

NASUH BEKTAŞ - @nasuhbektas Kanun hükümlerinin dahi uygulanmadığı bir tarım politikasına sahibiz. 2018 bütçesinde tarıma verilmesi gereken destek 34,5 milyar...

Türkiye’de tarım, şeker fabrikaları ve NBŞ gerçekleri - Resim : 1NASUH BEKTAŞ - @nasuhbektas

Kanun hükümlerinin dahi uygulanmadığı bir tarım politikasına sahibiz. 2018 bütçesinde tarıma verilmesi gereken destek 34,5 milyar TL ancak çiftçiye verilen 14 milyar TL.

Avrupa Birliği ülkelerin bütçesini incelediğimizde, AB bütçesinin büyük miktarını tarımda desteklemeye ayırmaktadır. Avrupa Birliği’nin 2014 - 2020 yılları bütçelerini incelediğimizde halen bütçenin yüzde kırkını tarım desteğine ayırmaktadır. Çünkü Avrupa açlık yaşadı biz açlık yaşamadık. Türkiye bütçesine baktığımızda tarım desteği bütçenin % 2- 2.30 ona tekabül etmektedir. Hala baktığımızda bir tarafta bütçesinin %40 -45’ni tarım desteğini ayıran bir Avrupa ve biz % 2- 2.30’nu tarım desteğini ayırıyoruz.

Devlet tarıma destek vermezken, bankaların tarıma verdikleri kredi miktarlarında artışlar gözlenmekte. BDDK verilerine göre 2005 yılında 6,8 milyar TL olan tarım kredileri 2017 yılında 83,8 milyar TL’ye ulaşmıştır. Tarıma verilen kredi miktarına baktığınızda, en çok kredi veren, özel ve yabancı bankalar olduğu görülüyor. Tarım politikalarını yanlış olmasına rağmen, hala yanlışta ısrar edildiğini görüyoruz. Yine BDDK verilerine göre, takibi düşen tarım kredi miktarı: 2005 yılında 149 Milyon TL iken, 2017 yılında bu miktar 24 milyar TL ulaşmıştır.
Eğer bir ülkede çiftçi aldığı krediyle işini geliştirip daha fazla ürün alıyorsa bu desteklenir. Ancak Çiftçi borcunu ödemek için borç alıp bunu da ödeyemez hale gelip, takibe düşüyorsa işte burada büyük bir sorun var demektir. Ve bir yıkımın geldiğini görüyoruz.

Yıllara göre tarım arazi kullanım miktarlarına baktığımızda 2005 yılında 41.200.000 hektar olan tarım arazisi, 2017 yılında 38.000.000 hektara düşmüştür. Beni arayan bir çiftçi, çalışıp çabaladığını ancak ne yaparsa yapsın borçlarına ödeyemediğini bu nedenle takibe düştüğünü ağlayarak anlatıyor. Bu durumda çaresizce boğazınızda sözler düğümlenir kalıyor.

2016 yılına kadar bir Belçika büyüklüğünde alanın tarım dışı kaldığını örnek veriyordum. 2017 yılı itibariyle Belçika yüzölçümünden daha büyük bir alanı ekmiyoruz yani bir ülkenin yüzölçümünden daha büyük bir alanı tarım dışı bırakmış durumdayız. Yine bugün bilimin, teknolojinin imkânlarına rağmen 40 milyon dönüm alanı yani bir Hollanda büyüklüğünde alanı nadasa bırakmaktayız.
Nereleri nadasa bırakmaktayız kurak ve yarı kurak olan bölgelerimiz. Biz bu bölgelerde 1980 öncesi nohut ve mercimek ekmekteydik. Yarı kurak şartlarda tarım yapıldı. Ve sadece toprak mahsulleri ofisi alım garantisi ile bu tarım yapıldı. Bu yönetmelerle nohut ve mercimek gibi ürünlerde dünyada liderliği oynadık. Şimdi ne yapıyoruz nohudu Arjantin’den Kanada’dan alıyoruz. Mercimeği Kanada’dan, kuru fasulyeyi Amerika’dan alıyoruz.

Peki, tarım ürünleri dış ticaretinde durumumuz nedir; 2018 Ocak ayı TÜİK verileri
açıklandı şimdi bu verileri neyle kıyaslarız 2017 Ocak ayı verileri ile karşılaştırırız. Karşılaştırdığımızda tarım ürünlerinde ithalat artış miktarları “sadece bir aylık”, Ayçiçek 29.000 tondan 71.000 tona, pamuk 51.000 tondan 72.000 tona, soya 107.000 tondan 181.000 tona, mısır 48.000 tondan 404.000 tona, buğday 246.000 tondan 821.000 tona çıkmıştır. Buğdayın anavatanıyız ancak her yıl 4-5 milyon ton buğdayı Rusya’dan ithal eder duruma geldik.
Yine bu 12 yıllık dönemde 2005 - 2017 döneminde buğday ekim alanı 17 milyon dönüm daraldı. Hiç kimse, Belçika büyüklüğünde bir alanı tarım dışı bırakıp, dışardan buğday alıp, un ihracatını savunmasın.

Hayvancılıkta da durum aynı şekilde, sığır İthalatı 2017 yılında 23.000 baş sığırdan 2018 yılında 113.000 baş sığıra çıkmıştır. Koyunda 2017 yılında 1000 olan ithal miktarı 2018 yılında 7000 koyuna çıkmıştır. Kırmızı et alımı da son hızla devam etmektedir. Kırmızı ette 2017 Ocak ayı 80 ton olan İthal miktarı 2018 Ocak ayında 2300 tona çıkmıştır.

Şimdi şunu öğrendik mi? Son 12 yılda Belçika büyüklüğünde alanı ekmekten vazgeçtik, Hollanda kadar alanı da nadasa bırakmaktayız. Bunun yanında şu bilgiyi daha ekleyelim 2016 yılından 2017 yılına kadar bir yılda çiftçimizin ekmeyi bıraktığı tarım alanı büyüklüğü Zonguldak ilimiz kadar.

Şimdi konuya şeker açısından ve şeker fabrikaları açısından bakalım. 2003 yılında şeker pancarı eken çiftçi sayımız 460.000 iken bu rakam 2016 yılında 105.000 kişiye düşmüştür. Türkiye şeker fabrikaları üretim yapan pancar çiftçimize baktığımızda 2003 yılında 386.000 Çiftçiden bu rakam 2016 yılında 68.000 kişiye düşmüştür. Türk Şekere pancar eken köy sayısı 2003 yılında 5200 iken bu rakam 2016 yılında 2300 köye düşmüştür. Türk Şekerde çalışan personel sayısı 2001 yılında 19.000 kişi iken bu rakam 2016 yılında 8000 kişiye düşmüştür. Bu rakamlar gösteriyor ki emekli dolanlar ayrılmış yerine personel alımı olmamış. Kalan personel de bu şeker fabrikalarının satışı sırasında personel mağdur edilmeyecek garantisine karşılık beş yıl boyunca üretim yapılıp, ondan sonra bu personelde peyderpey emekliye sevk edilecek.
Şekerpancarı ekim alanlarının 271.000 hektardan 190.000 hektara düştüğünü görüyoruz. 33 tane şeker pancarından şeker üreten fabrikamız var. Bu fabrikalardan 25 tanesi devlete ait Türk Şekere ait. Kalan 8 tanesi özel sektöre ait. Bu 8 şeker fabrikasından beş tanesi Pankobirlik ait. Diğer 3 tanesi özel şirketindir. Yani 25 devlet, 5 Pankobirlik, 3 tane de özel sektöre ait şeker fabrikası vardır.

Devlete ait 25 fabrikanın şeker kotası 1.300.000 ton yani 25 fabrikanın şeker üretim kotası 1.300.000 tonla sınırlandırılmış durumdadır. Diğer 8 fabrikaya tanınan kota ne kadar 1 milyon tondur. Yani 25 fabrikaya tanınan kota 1.300.000 ton buna karşın 8 fabrikaya tanınan kota 1 milyon tondur.
Şeker fabrikaları faaliyet raporlarını baktığımızda en son 2016 yılında bu fabrikaların 76 milyon TL zarar etti kayda geçmiş. Dönemler içinde kar ettiği de görülmektedir. Devlete ait şeker fabrikalarının tam kapasite çalışmamasına rağmen dönem içerisinde kar ettiği de görülmektedir.

Şimdi fabrikalarımız nasıl zarar ediyor inceleyelim. Şeker fabrikaları sadece şeker üreten yerler değil aynı zamanda doğudan batıya, güneyden kuzeye halk için istihdam alanlarıdır. Bu fabrikalar aynı zamanda devletin halkına olan hizmetidir. Halka götürülen hizmette kar zarar aranır mı? Yine şeker enstitünün zarar ettiği söyleniyor bunlar şeker üretimine katkı sunan kurumdur. Bakanlıkların da enstitüler var. Bunlar da zarar ediyor, bunları gazetelerde okuyor musunuz? Devlete hizmet eden veya halka hizmet eden kurumun zarar etmesi mümkün mü?

Şimdi 76 Milyon TL Zarar nedir diye bilançoyu açtım baktım 25 Şeker fabrikası ve buna şeker enstitüsünü de ekleyerek 76 milyon TL zarar yazılmış durumda. Şimdi bu zarara baktığımızda 25 fabrikanın içinden 4 fabrikayı hiç çalıştırmıyorlar ve bu fabrika masrafları ve personel giderleri halen devam ediyor. Bu fabrikaların kapalı olmasından dolayı 90 milyon TL zarar yazıyorlar. Diğer 21 fabrika 59 milyon TL kar etmiş durumda bu kardan, çalıştırmadıkları dört fabrikanın zararını düşüyorlar ve böylelikle zararı elde ediyorlar. Bu dört fabrikayı çalıştırsalar daha fazla kar edilecek ancak tamamen kapalı tutuyorlar.

Birde diğer zarar var. O diğer zarar ne ona bakalım, en büyük pay 31 milyon TL olan zarar kalemine baktım Türk Şekerin kendine ait olan bazı mal, mülkleri bedelsiz olarak özelleştirme yüksek kuruluna bedelsiz devrediliyor. Kendi mallarını bedelsiz olarak özelleştirme yüksek kuruluna alıyorlar ve bu bedelsiz verilen malların tutarı 31 milyon zarar olarak bilançoya yazılıyor. 4 fabrika çalıştırılmıyor, zarar ettiriliyor ve özelleştirme yüksek kuruluna bedelsiz verilen mallar zarar olarak haneye yazılıyor ve böylelikle 21 tane çalışan kar eden fabrikanın karından bu zararlar düşürülerek şeker fabrikaları zarar ediyor diye kamuoyuna yayın yapıyorlar.

Böylelikle bu fabrikalar devletin sırtında kambur diye satılması yönünde kamuoyuna yanlış yönlendirme yapıyorlar. Kapasitelerinin altında çalıştırılmalarına rağmen, şeker ekim alanlarının azalmasına rağmen, pancar çiftçinin azalmasına rağmen ve bütün baskıya rağmen bu şeker fabrikaları yine de kar etmiş. Ancak bilanço oyunuyla topluma zarar ediyormuş diye lanse ediyorlar.

Şeker fabrikalarının belediyeler tarafından, çiftçiler tarafından veya bazı kişiler tarafından alınması kavramı doğru değil. Neden çünkü şeker fabrikaları bölgeler arası ekonomik dengesizlikleri bir miktar olsun azaltmak için kurulmuşlardır. Örneğin Ağrı’nın tek sanayi tesisi şeker fabrikasıdır. Ve çalıştırılmaya fabrikalardan biri de Ağrı’daki şeker fabrikasıdır. Bu yıl bir miktar çalıştırılmış o da sadece çok küçük bir miktar için sanırım makineler pasını atsın diye çalıştırmışlar.

Doğu bölgesinden üniversitelerinin hazırladığı raporda bazı illerde para girişi, ekonominin döngüsü sadece devlet kurumları ve devlet memurları üzerinden olmaktadır. Üniversitelerin raporunu incelediğimizde şeker fabrikalarının doğu bölgesi için çok önemli olduğu görülmektedir.

Şeker fabrikalarından para edenler satılacak, bu şartlarda para etmeyen satılamadığı için devlet diyecek ki bu devletin sırtında kambur, halkın sırtında kambur bu fabrikaları kapatacak ve kapatması için bahane oluşturacak.
Türkiye’de bunlar olurken Avrupa’da neler oluyor? Avrupa şeker üretim kotalarını arttırıyor. Şeker ihraç miktarlarını arttıracağını söylüyor Avrupa bunları söylerken Türkiye ise şeker kotalarının azaltıyor şeker üretimini azaltıyor. Türkiye’de bunlar olurken, Türkiye oluşan şeker açığını nerden karşılayacak? İşte Avrupa’nın arttırdığı şeker üretimini, Türkiye satın alacak. Bir taraftan da nişasta bazlı şekerin ( NBŞ) açık pazar haline geleceğiz.

Sağlık bakanlığının yayınladığı NBŞ hakkındaki rapora göre früktoz tüketiminde insülin salgılanması olmadığı, tokluk hissinin oluşmadığı söyleniyor. Aşırı yeme davranışı oluşuyor, bu da obeziteyi tetikliyor. Ancak bunu söylerken şeker diye bahsediyor. Sağlık Bakanlığı NBŞ veya pancar şekeri diye ayrım yapmıyor. Pancar şekerini tükettiğimiz de beyin glikozu algılıyor pankreas organımız insülin atıyor, şekeri dengeye getiriyor. Ancak vücuda früktoz girdiğinde beyin buna şeker muamelesi yapmıyor, insülin attırtmıyor. İnsülin aynı zamanda tokluk hormonunu tetikliyor, tokluk hormonu devreye girmediği için yedikçe yemeye devam ediyoruz. Daha tatlı olduğu için bağımlılık hisside yapıyor. Früktozun, glikozdan daha çabuk karaciğerde yağlanmaya sebep olduğu ve bozulmaya sebep olduğu ileri aşamalarda siroza yol açtığı görülmektedir. Aynı zamanda kana trigliserid atıyor. Trigliserid yararlı kolesterolleri yok ediyor, oksitliyor damar çeperlerine çöküyor. Damar sertliği ne yol açıyor, kalp damarlarında tıkanıklığı yol açıyor. Kalp krizlerine yol açıyor.

Kolestroller vücudumuzun enerji makinalarıdır. Cinsiyet hormonunu en iyi çalıştıran enerji kaynaklarıdır. Kolesterollerimiz oksitlemediğini sürece vücuda faydalıdır. Früktoz, glikoza göre daha tatlı olduğu için vücudun tüketme isteği daha da artıyor. Tam gıda sanayinin istediği bir durumdur.
Früktoz, şeker pancarından üretilen şekere göre de çok tatlıdır. Çocukların tükettiği abur cubur çikolata, cips, içtikleri gazlı içecekler, meyve suları, ketçaplar, hazır sanayi ürünlerinde içinde şeker yazan ne varsa tamamında früktoz kullanılmaktadır.

Früktoz kanda Ürik Asiti arttırdığı görülmekte buna bağlı olarak kanserlerde artma görülmektedir. Kolon, pankreas kanserleri, diyabet hastalığı, kalp damar hastalıklarının NBŞ kullanımı ile arttığı söyleniyor. Bunların mümkünse gıdalarda kullanılmaması veya alınmaması söyleniyor.

Avrupa birliği ülkelerinde NBŞ üretimi sadece pancar üretimi olmayan ülkelere tanıdığı haktır. Pancar üretimi olan ülkelerde ya üretilmiyor ya da çok düşük miktarda üretilmesine izin veriliyor. Çok düşük miktarda üretilmesinin nedeni de tıpta ihtiyaç olduğu içindir. Avrupa Birliği ülkeleri için örnek Almanya’da NBŞ kotası 1,9 ancak bunu gıda da kullanması yasak. Yabancı bir şirketin CEO’su, bizim ülkenin basın mensubuna arayıp NBŞ konusunda niye haber yaptığını sorabiliyor. Şeker fabrikasının deposunda şeker varken dışardan şeker alınıyor, nişasta bazlı şeker kotası yükseltiliyor.

Şuan NBŞ kotası %50 düşürüldü. Bunun nedeni kamuoyundaki tepkiye bir miktar azaltma amaçlıdır. Türkiye yurtdışından gelen NBŞ’li ürünlerin cenneti durumunda. Bunu söyleyen Türkiye’de NBŞ üreten yabancı fabrikanın CEO’su. CEO’nun basın mensubuna dediği “Sadece bizi suçlu gösteriyorsunuz ama asıl tehlikenin büyüğü, ülkenize yurtdışından gelen NBŞ’li gıdalardır” diyor.
Hayvan yem sanayi durumu, tarımın durumundan farksız değil. Yem sorunu çözmeden, hayvancılığın sorunu çözülmez ve et fiyatları ucuzlamaz.
Ahmet Atalık Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı

Yayın linki : https://www.pscp.tv/nasuhbektas/1BRKjrjnMNBKw

Haberleştiren: Nasuh Bektaş

Etiketler
Şeker fabrikaları Türkiye