Vardar Ovası’ndan Mezopotamya’ya… Yankılanan Sümeyra Çakır’ın sesidir

Sümeyra Çakır 1990’da, yakalandığı kansere yenik düşer. Çok sevdiği ülkesinde olmak belki de kanserle olan mücadelesinde çok önemli bir moral destek sağlayabilirdi. Ama mümkün değildi, faşizmin nezdinde suçu büyüktü!

Bazı sesler eşsizdir, o sesten bir türkü dinlersiniz içiniz ısınır, huzur dolarsınız. Aynı ses başka bir türküyü derin bir sızının çığlığı gibi çalar kulağınıza. Bir başkası zulme isyandır, geleceğe umutla baktırır.

“Ay doğar hilal hilal, gün doğar devrim devrim / Yıkılır sıram sıram el kapıları…” yıllar önce galiba ilk bu türküde duydum sesini, daha önce Ruhi Su’dan dinlemiştim ve onun kadar güzel söylüyordu. Bütün türküleri güzel söylüyordu; “Sunayı da deli gönül sunayı…”, “Düşürdün aşkın narına…”, “Allı turnam bizim ele varırsan…”, “Kırmızı gül demet demet…”, “Malan barkir lê lê çûne waran lê…” ve daha niceleri…

Sümeyra Çakır, Vardar Ovası’ndan Mezopotamya topraklarına kadar yaşayan bütün insanların türkülerini söylemişti. Pir Sultan’dan Aşık Veysel’e Anadolu’nun derin köklerinden günümüze uzanan bir köprü kuruyordu.

Ruhi Su’nun “Mürselekli Kadınlar” türküsünün de şairi Ali Yüce onun ölümünün ardından şu dizeleri yazmış;

"Güneş batmış ay batmış

Batmamış halk yıldızı

Gurbeti sıla yapmış

Türk yapmış yalnızlığı

Ruhi Su’nun ses kızı

Yüreğini turna yapmış

Kanat yapmış sesini

Acılarını çiçek yapmış

Karacoğlan koklayınca

Unutuvermiş öldüğünü

Dirilip ayağa kalkmış"

“Ruhi Su’nun ses kızı” demiş şair. Zira Sümeyra Çakır’ın sesi Ruhi Su’ya, Ruhi Su’nun sesi de onunkine çok yakışmış. Eminim kendisi böyle anılmaktan onur duyardı ama daha fazlasının bilinmesi ve anlatılması gerekir. Zira o kendi varlığı, sanatı ve mücadelesiyle kocaman bir çınardır.

Sümeyra Çakır henüz genç yaştayken sona eren ömrüne eşsiz sanatını, mücadeleyi ve zorlu yaşam mücadelesini sığdırmış devrimci bir sanatçıdır. Onun hayat öyküsünün izinden giderek 45’ler sonrası yaşanan toplumsal dönüşümü, solun kitleselleşmesini, sosyalizm talebinin dalga dalga emekçi sınıflara yayılmasını, 12 Eylül faşizminin hukuksuzluğunu ve zulmünü görebiliriz.

MÜZİĞE SEVDALI EŞSİZ BİR SES, DEVRİMCİ BİR SANATÇI

Sümeyra Çakır, 1946 yılında Edirne’de dünyaya gelir. Babasının işinden kaynaklı İstanbul’a yerleşirler. İki erkek kardeşi vardır. Okula ilk başladığı zamanlarda müziğe olan ilgisi ortaya çıkar ama anne babası bu isteğin üzerine bir gelecek planı yapılabileceğini hiç düşünmezler. Yine de hevesini alması için bir mandolin alınır.

Beşiktaş Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra İTÜ Mimarlık Fakültesi’ne girer. Sümeyra ilkokulda, ortaokulda, lisede ve üniversitede hep şarkı söyler. Üniversitede bir adım daha ileriye gitmiştir,1966 yılında üniversite eğitiminin yanı sıra İstanbul Belediye Konservatuarı Klasik Batı Müziği Şan Bölümü’ne başlar.

Ruhi Su’yla tanışması müziğe çok daha sıkı sarılması ve müzikal anlayışındaki dönüşüm açısından milat olur. Ruhi Su “Bebek Türküsü”nü söylüyordur. Kendisi o anı şöyle anlatıyor:

“Soluksuz kaldım. Bu hayranı olduğum Alman romantikleri Schumann, Schubert ve Brahms değildi. Onları söyleyen seslere de hiç benzemiyordu. Fakat onlar kadar güzel, hatta onlardan daha çok insan ve toprak kokusuyla yüklüydü. O günden sonra ben de hep türkü söylemeye başladım… İşte hayatımı değiştirecek olan bir kararı da o dönemde vermiştim: Ruhi Su gibi sanatçı olmak…”

Ruhi Su’ya ulaşmak için çabalar ve başarır. 12 Mart Faşizminin sıcak günlerinde pek çok arkadaşı gerek politik nedenlerle, gerekse ülkeye olan umudun azalması nedeniyle yurtdışına gidiyordur. Sümeyra aynı zamanda fakülteden arkadaşı olan Hasan Çakır’la hayatını birleştirir. Ruhi Su’yla beraber çalışmalara başlaması ülkede kalmaları için en önemli motivasyon kaynağıdır. Beş yıl boyunca ondan ses, saz ve türkülerin yorumlanması konusunda ders alır.

Bu dönemde bir koro oluşturulması gündeme gelir. Dostlar Tiyatrosu, Cumhuriyet Gazetesi aracılığıyla bir çağrı yayınlar. Pek çok genç gelir, titiz bir çalışmayla sesleri uygun olanlar koroya seçilirler ve böylece 1975 yılında Dostlar Korosu kurulur. Ruhi Su’yla gerçekleştirdikleri “Köroğlu ve Türküler”, “Pir Sultan Abdal” konserlerine binlerce kişi katılır.

“El Kapıları” ve “Sabahın Bir Sahibi Var” albümleri büyük ilgi görür. Yıl 1977’dir, toplumsal muhalefet devrimci örgütlerin kitleselleştiği bir aşamaya geçmiştir. Albümler hem halkın sesidir hem de mücadele edenlere moral ve esin kaynağı olur.

Ruhi Su’yla uzun mesaisi ona çok şey katmıştır. “... Uzun yıllar ben de bu çalışmanın büyük bir kısmında birlikte oldum. Koroyla beraber konserler yaptık. Daha sonra Ruhi Su, usta – çırak ilişkisi içinde bana el verdi. Ve o dönemden sonra yalnız başıma konserler yapmaya başladım.”

1977’de davetli olarak İngiltere, Fransa ve İsveç’te konserler verir. Berlin’de yapılan Nâzım Hikmet haftasına katılır. 1978’de Havana 12. Gençlik Festivali ve Atina Akdeniz Ülkeleri Barış Festivali’nde sahne alır.

1979’da “Barış, Gurbet Türküleri” adlı solo albümü çıkar. Besteler, Batı Berlin Türk İşçi Korosu Şefi Tahsin İncirci’ye aittir. Plak, Alman müzik şirketlerinden biri tarafından yayınlanmıştır. Yine bu yıl Sofya’ da yapılan Alen-Mak Festivali’ne katılır.

Ülkemizde ve yurtdışında konserler hızla sürer ve bazı konserleri sudan sebeplerle yasaklanır. 1979 yılında Türkiye Maden İş Sendikası tarafından kurulan koroyu yönetmesi istenir, kabul eder. Daha sonraki sürgün hayatının nedeni olacak “büyük suçu” işlemeye başlarlar! Koro, Sümeyra Çakır’ın yönetiminde “Enternasyonal Marşı”nı söyler. “Uyan artık, uykundan uyan / Uyan, esirler dünyası!...”

12 EYLÜL FAŞİZMİYLE BAŞLAYAN SÜRGÜN

“Marş söylemenin cezası mı olur?” diyebilirsiniz, faşist rejimlerde olur. En nihayetinde “Tüm fabrikalar ve de toprak / Her şey emekçinin malı” diyordur marş; işçi sınıfının kurtuluşunu muştuluyordur.

Sümeyra Çakır sanatıyla mücadelenin içindedir, TKP’lidir, İlerici Kadınlar Derneği’nde de yer alır. Bu yönleriyle de 12 Eylül Faşizminin hedefindedir.

Darbeden kısa süre sonra Berlin Senatosu’nun davetiyle Uluslararası Politik Şarkı Festivali’ne gider. Buradayken Maden İş Davası’ndan dolayı arandığını öğrenir, ülkeye dönmez. Bir yıl Berlin’de kalır, daha sonra Frankfurt’a taşınır. Frankfurt’a Konsolosluğa pasaportunu uzattırmak için gittiğinde pasaportu elinden alınır. Türkiye’de binler işkenceden geçirilmekte, tutuklanmakta, insanlar katledilmektedir. Sümeyra Çakır’ın ülkeye dönme koşulu yoktur.

1981 yılında Tahsin İncirci ve Alman tiyatro sanatçısı Lutz Görner ile birlikte, Nâzım Hikmet şiirlerinin Almanca okunduğu “Ich liebe mein Land – Memleketimi Seviyorum” turnesini yapar. Fransa, İngiltere, İsviçre, Batı ve Doğu Almanya, Küba, Yunanistan ve Bulgaristan’da konserler verir.

Mecburen yaşamak zorunda olduğu Almanya’nın kültürünü de öğrenmek için çalışır. Almanca öğrenir, Almanların gün yüzüne çıkmamış müziklerini bulup gün yüzüne çıkartır.

Asla ayrılmayı düşünmediği ülkesinden uzaktadır ama ülkesinin türkülerini gidebildiği her yerde söylemektedir. 1984’te “Kadınlarımızın yüzleri” etkinliğini düzenler. Davet edildiği festivallerde sahne alır. 1985’ten 89 yılına kadar Alman sanatçılarla birlikte “Brecht, Eisler, Ruhi Su Türküleri”; Avustralya Sydney Operası’nda “Allı Turnam”; “Acayipleşti Havalar – Pir Sultan’dan Nâzım Hikmet’e Şiirler ve Türküler” konserlerini verir.

Ülkesine kopmaz bağlarla bağlıdır. Ülkesine, ülkesinin insanlarına duyduğu ayrımsız sevgi Anadolu’nun bütün renklerini sahiplenmesinin nedenidir. Türkiye’den ayrı kalana kadar kadın sorunu üzerine eğilmiş, yoksul mahallelerde kadınlardan hayat hikayelerini dinlemiş, şarkılar yapmıştır. Edirne’de doğmuş bir Türk olarak Kürtçe türküler söyler, bununla yetinmez çeşitli derlemeler yapar. Anlatılanlara göre onu tanımayan ve ilk defa dinleyenler Kürt olduğunu düşünürmüş. Anlıyoruz ki Sümeyra politik duruşuyla da, sanatçı duruşuyla da birkaç adım ilerdeydi.

Sürgünde geçirdiği on yıl boyunca sayısız konserde binlerce kişiyle buluşur. Ülkesinin yönetimini işgal edenler onu vatandaşlıktan atarlar ama o yaşadığı coğrafyanın türküleriyle ülkesinin insanlarını Avrupa’ya anlatır. Gurbet hasretiyle, dilinde, sazında memleketinin türküleriyle şehir şehir dolaşır. Ülkesine olan bağlılığı ve hasreti her geçen yıl biraz daha büyür. Ülkesine dönmek istemektedir ve bunu her fırsatta ifade eder: “Konser vermeye gittiğim ülkelerden geri dönerken, hep İstanbul’ a dönüyormuşum gibi bir duyguya kapılırdım…”

Son yıllarda iktidar baskısından, haklarında verilen adaletsiz mahkeme kararları yüzünden ülkesinden uzakta yaşamak zorunda kalan sosyalist, demokrat aydınlarımızı, sanatçıları, gazetecileri düşündüğümüzde 12 Eylül ikliminin şimdi de ülkemize hakim olduğunu görüyoruz.

BÜYÜK BİR MİRASI BİZLERE BIRAKARAK BU DÜNYADAN GÖÇTÜ

Sümeyra Çakır 1990’da, yakalandığı kansere yenik düşer. Çok sevdiği ülkesinde olmak belki de kanserle olan mücadelesinde çok önemli bir moral destek sağlayabilirdi. Ama mümkün değildi, faşizmin nezdinde suçu büyüktü! Beraber türküler söylediği “bana el verdi” dediği ustası Ruhi Su da ondan beş sene önce hayatını kaybetmişti. Sümeyra Çakır’ı ülkesine sokmayan faşizm, Ruhi Su’nun da tedavi için yurtdışına çıkmasını engellemişti.

Daha pek çok şey yapacak, ülkesine dönüp çalışmalarını burada devam ettirecekti. Onun gidişiyle nasıl şaheserlerden mahrum kaldığımızı hiç bilemeyeceğiz. Ama kısa ömrüne sığdırdıklarının büyük bir hazine olduğu aşikâr.

Bu hazineyle çok daha fazla insanın tanışması gerekir. Sümeyra’nın genç kuşaklar tarafından tanınması için çok daha fazla şey yapılabilir. Elbette yapılanlara da sahip çıkmak gerekir. Yönetmenliğini Şenay Kumuz’un yaptığı, 2016 yılında gösterime giren “Gurbette Bir Allı Turna/ Sümeyra” belgeseli ve geçtiğimiz yıl sahnelenmeye başlanan “Serçelerin Süvarisi” adlı senfonik oyun benim aklıma ilk gelenlerden. Ayrıca Ruhi Su Dostlar Korosu da sanatçının adının ve eserlerinin yaşatılması için çaba gösteriyor. Hepsinin ellerine sağlık.

Ancak çok daha fazlası yapılabilir, yapılmalıdır. Çok daha fazla insan bu mirastan yararlanabilsin, sesinden türküler dinleyebilsin diye.

5 Şubat’ta çok sevdiği yurduna hasret bu dünyadan göçen Sümeyra Çakır’ı saygı ve sevgiyle analım. Bize bıraktıkları için çok teşekkür ederek…

KAYNAKLAR

https://www.ruhisu.org.tr/gurbette-bir-alli-turna-sumeyra/

https://m.bianet.org/bianet/yasam/235221-sumeyra-cakir-siwara-cucikan

Etiketler
Kanser