Eczacılığın yeşerdiği topraklarda eczacılar nasıl yıkımın eşiğine geldi?

“Tarihin tekerleği hep ileriye doğru dönerken” insan da hayatta kalmak, sağlıklı yaşamak için sürekli çaba içinde olmuş. Binlerce yıl öncesindeki gayreti ve...

“Tarihin tekerleği hep ileriye doğru dönerken” insan da hayatta kalmak, sağlıklı yaşamak için sürekli çaba içinde olmuş. Binlerce yıl öncesindeki gayreti ve ilerlemeyi bugünlerden görebiliyoruz. Öğrendiğimiz şeylere çoğu zaman hayret ediyoruz. Mesela Eski Mısır’da 900 ayrı ilacın formülü varmış. 250 çeşit ilaç kullandıkları söylenen Sümerlere ait tıp reçetelerinden bazıları geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkartıldı. Mezopotamya Farmakopesi (ansiklopedi) ise tarihin en eski farmakopesidir.

Ne kadar şanslıyız, insanlık tarihinin en zengin coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Dioscorides adını hiç duydunuz mu? Eczacılık tarihi açısından çok önemli bu isimle aynı toprakların insanıyız. Dioscorides, İsa’nın doğumuna daha yüz yıl kadar varken, bugün Adana’nın Kozan ilçesinde bir bölgede yaşamış. “İlaçlar Bilgisi”( Materia Medica) adlı bir kitabında 500 kadar bitkinin tıbbi açıdan özellikleri yer almaktaymış ve bu bilgiler günümüze kadar gelmiş.

Hipokrat’ı bilmeyen yok, MÖ 460 yılında Kos Adasında, hemen Bodrum’un biraz ilerisindeki adada dünyaya gelmiş. O da bu coğrafyanın insanı ve aynı zamanda eczacılığın atalarından biri olarak görülmeli.

120 yılında, Bergama’da dünyaya geldiği düşünülen Galen de hemşerimiz. 50 kadar kitap yazmış, 500 kadar bitkisel, hayvansal ve mineral drogu (ilaç içinde kullanılan ürünün hammaddesi) tanımlamış.

Eczacılığın ilgi çekici, merak uyandıran bir tarihi var. Bütün bilim dallarında olduğu gibi özellikle 19. yy sonrası muazzam bir mesafe kat etmiş. 200 yıla yakın bir zamandır sağlık alanının en önemli ayaklarından birini oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında en az 2,6 milyon eczacı ve eczacılık personeli olduğunu söylüyor. Ülkemizde 46 bin eczacı var ve bu sayı her geçen yıl artıyor.

HALİMİZ İNSANLIĞIN ULAŞTIĞI BİLGİ SEVİYESİNE YAKIŞMIYOR

Binlerce yıl öncesinin manzarası bu iken, bütün alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da muazzam ilerlemeler kat edilmişken, 2022’de içinde bulunduğumuz hale, yaşadıklarımıza ne demeli?

Sorunun esası sağlık gibi temel bir insan hakkının piyasanın, ticaretin konusu olmasından kaynaklanıyor. Kapitalist sistem böyle buyuruyor, 30 yıldan beri devletlere “sağlığı piyasalaştırın, özelleştirin ve vatandaşa dönük kamu hizmetinden vazgeçin” diyor. AKP’nin de çok öncesinde başlayan siyasetin özeti budur. Ancak bu kötü tabloya mevcut iktidarın yaptığı büyük katkıyı gözden kaçırmayalım.

Sağlığın bütününe dair durum böyle ama işin içine ilaç girince konu daha da çetrefilli hale geliyor ve birçok sebeple çirkinleşiyor. Karlarına kar katmak için yapmayacakları şey olmayan ilaç tekelleri dünya halklarının sağlığını ipotek altına almış vaziyette.

Özellikle pandemi sonrası insanlık büyük bir krizle karşı karşıya. Ama bizim yaşadığımız sıkıntıları yine yalnızca “büyük resme” havale etmeyelim. Çünkü durumun bu kadar vahim olması yönetenlerin sağlık sistemimizi getirdiği halden kaynaklanıyor.

Mesela gece çocuğunuz ateşleniyor, acile gidiyorsunuz, doktor ilaç yazıyor, eczaneye gidip alıyorsunuz, 80 liralık iki ilaca 50 lira fark çıkıyor.

İlaçlar yok, ilaçlar her gün zamlanıyor, SGK her gün bir başka ilacı ödemekten vazgeçiyor. Fark çıkmayan ilaç neredeyse yok. Devlet, hakkımız olanı karşılamaktan gün gün vazgeçiyor. Her gün yeni bir düzenleme yapılıyor. Eskiden pastilleri dahi karşılayan SGK, artık yaygın kullanılan ağrı kesici ve kas gevşetici kremleri, ağız spreylerini, bebeklerde diş çıkarırken kullanılan ağrıyı gideren jelleri geri ödeme listesinden çıkartarak ücretli hale getirdi. “Artık sağlığınız için devletten bir şey beklemeyin” diyor. Ama sırtımıza yüklenen vergiler azalmıyor, aksine artırılıyor.

Kanser hastası yakınınız var diyelim; ilaç fiyatlarını karşılayabilmek artık neredeyse imkânsız. Ama imkânsızı başarsanız bile sorun bununla bitmiyor. Zor bulunan ilacı bazen şehir şehir aramak zorunda kalıyorsunuz.

Bir epilepsi hastasının raporlu ilacına 245 lira fiyat farkı ödemesi reva mıdır?

Yaşamayan, şahit olmayan var mıdır? Hastaneye ya da aile hekimine gidiyorsunuz, doktor beş kalem ilaç yazıyor. Eczaneye gidiyorsunuz, ilaçların üç tanesinin olmadığını söylüyorlar. Son dönemde diyabet, tansiyon, kalp hastalıklarına ait ilaçlara erişemiyoruz. Başta onkoloji ilaçları olmak üzere çok sayıda yeni nesil ilaç, Türkiye'ye gelmiyor. Şu anda milyonlarca insan daha etkin ve yeni tedavi yöntemlerinden faydalanamıyor. İlaç bulunamamasının en büyük sebebi döviz kurunun sürekli artışı ve firmaların zam beklentisiyle ilaçları ellerinde tutmaları. Yani hem hastalar hem de eczacılar bu sıkıntıyı birlikte yaşıyor.

Şu anda siz ya da yakınınızın sağlık problemi yoksa bu sorunlara uzak olabilirsiniz. Dilerim hiç bu sorunlarla karşılaşmazsınız ama hayat ne yazık ki iyi dileklerimizle ilerlemiyor. O sebepten sağlık hakkımıza dair sorunlara her zaman duyarlı olmamız gerekiyor.

HASTALAR MAĞDUR ECZANELER YIKIMIN EŞİĞİNDE

Ne yazık ki bu karanlık tablo hastanelerde doktorlarla hastaları ya da yakınlarını karşı karşıya getirdiği gibi, eczanelerde de eczacılarla ve eczane çalışanlarıyla hastaları, hasta yakınlarını karşı karşıya getirebiliyor. Bulunamayan ilaçlar için, SGK’nın ödememeye başladığı ya da fiyat farkı çıkan ilaçlardan kaynaklı hastalar eczanelere tepki gösterebiliyor. Aynı şekilde ilaçlar zamlandığında ilk reaksiyon gösterilen yer eczaneler oluyor. Hâlbuki gelen zamlarla eczanelerin kar oranı artmıyor. Bu durumdan memnun olanlar ilaç şirketleri.

Yani hastalar açısından zulme dönüşen sağlık sistemi eczacılar, eczaneler ve eczane emekçileri için de kırmızı alarm veriyor.

Hayatın olağan akışına darbe vuran Covid – 19 pandemisi, emeğiyle geçinen her yurttaş gibi eczacılar ve eczane çalışanlarını da fazlasıyla etkiledi. Her şeyden önce bütün sağlık çalışanları gibi onlar da bulaş riskine fazlasıyla maruz kaldılar. Birçok eczacı ve eczane çalışanı hastalığa yakalandı ve ne yazık ki hayatını kaybetti. Ama sağlık hizmetinde ve hastaların ilaca erişiminde aksamalar olmaması için kesintisiz çalıştılar. Pek çok eczane maddi olarak ayakta kalmakta güçlük çekmesine rağmen kamusal görevini yerine getirdi.

Hatırlar mısınız Sağlık Bakanlığının maske dağıtmayı beceremediği günlerde yüzbinlerce maskeyi eczacılar dağıttı. Cüzi miktarda bile olsa eczanelere hizmet bedeli ödemek bakanlığın aklından bile geçmedi. Eczacılar bakanlığın kendilerini yok saydıklarını düşünüyorlar.

Kamu hastanelerinde ve özel hastanelerde çalışan eczacılar ise diğer meslektaşları gibi maddi olarak büyük sıkıntılar yaşarken aynı zamanda mesleklerine saygı gösterilmediğini söylüyorlar. Örneğin sağlık çalışanlarının özlük haklarına dair adımlarda eczacıların isimleri dahi anılmıyor.

Yukarıda ifade ettiğim gibi, sorunlar yeni değil ama birkaç yıldır içinden çıkılmaz halde. Eczacıların pek çoğu gelinen son noktada varlık yokluk mücadelesi veriyor; kira, elektrik, doğalgaz, personel giderlerini ödeyemeyecek duruma gelmiş bulunuyor. Eczacı odaları ve meslek birlikleri seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

ECZACILAR NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİ VERMEK İSTİYORLAR

Hayatın olağan akışı içinde farkında olmayabiliriz ama en yakınımızda, ilaç aldığımız, ya da sağlık sorunumuz için başvurduğumuz eczanelerin kapandığını düşünelim, var olan tablo çok daha kötü olmaz mı? Bu ciddi bir tehlike, eczacıların örgütleri her iki eczaneden birinin bu riskle karşı karşıya olduğunu söylüyor.

Eczacılar artık taşıyamadıkları yükün altında ezilmek ve eczanelerini kapatmak istemiyorlar. Esas görevleri olan sağlık hizmetini layıkıyla yapmak istiyorlar.

Birinci derece sağlık merkezi olan eczaneler ilaçlara, eczacılık ürünlerine ulaşabilmemiz için; herhangi bir randevuya gerek kalmadan sağlık danışmanlığı verebilmeleri için; oturduğumuz sokakta, yaşadığımız mahallede, komşuluk kültürüyle hizmet verebilmeleri için ayakta kalmalılar.

Eczacılar hastalar ilaç farkı ödemesin istiyorlar. Hastalar ilaçlara ulaşabilsin, yeni geliştirilen bütün ilaçlar hemen Türkiye’ye gelsin istiyorlar.

Kısacası kendi hakları ve hepimizin hakları için yürüyorlar. Talepleri Eczacılık Fakültesinden mezun olurken ettikleri yemine[1] sadık olduklarını gösteriyor. 16 Ekim Pazar günü bu talepleri Ankara’da haykıracaklar.

Adımlarına sahip çıkalım, seslerini duyalım, duyuralım. Biliyoruz halk, doktorlar, eczacılar, bütün sağlık emekçileri birleştiğinde sağlık hakkımızı kazanabiliriz. Eczacıların yürüyüşünü de bu mücadelenin parçası olarak görelim.


[1] Eczacılık mesleği üyeleri arasına katıldığım bu andan itibaren

Hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma

İnsan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime

Bilimsel kanıta dayalı bilgilerimi insanlık yararına kullanacağıma

Mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma

Hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime

Din, milliyet, ırk, cinsiyet, kültür ve politik görüş farklarının vazifemle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime

Sağlık çalışanları ile güven ilişkisi ve etik işbirliği içinde çalışacağıma

Mesleğimin gelecekteki üyelerinin yetiştirilmesine katkıda bulunacağıma

İnsanlığa daha iyi hizmet edebilmek için mesleki bilgilerimi sürekli güncelleyeceğime

Mesleğimi dürüstlük ve şerefle yapacağıma

Namusum ve vicdanım üzerine and içerim.